Eskiden “düveli muazzama” derlerdi, “süper güç” yerine.. Şimdiki G8 gibi bir şey.. Avrupa’da bu terim ilk önce, Napolyon sonrası devletler arası ayrımı ifade etmek ve dünya çapında etkili olan güçleri ifade etmek için kullanılmış.. Askeri, coğrafi, ekonomik, siyasi açıdan güçlü ülkeler için kullanılan bir deyim..
Bugün süper güç diyince akla ABD geliyor. G8 Ülkeleri diyince bu ülkeler sıralanıyor: 1. ABD 2. Japonya 3. Almanya 4. Birleşik Krallık 5. Fransa 6. İtalya 7. Kanada 8. Rusya.. Artık buna Çin’i de eklemek gerek aslında.. O zaman Güvenlik Konseyinin 5 daimi üyesi bu listeye dahil edilmiş oluyor.. Bu ülkelerin hepsi de nükleer teknolojiye sahip. Dünyaya insan hakları ve çevre dersi verenler de, çevreyi en çok tahrip eden, en fazla insan hakları ihlalleri yapanlar da kendileri.. Tarihleri de böyle, bugünleri de. Demokrasi havarisi kesilenler de, ama darbelere destek verenler de kendileri. Çevre ve İnsan Hakları örgütlerinin içinde ajanlar vardır. Melek maskeli şeytandırlar bazıları! Bu gelişmiş ülkeler listesinde sorunsuz tek bir ülke yok aslında.. Bu blokta ekonomisi ileri yönde gelişen sadece Çin var.. Bunların zenginliğinin arkasında Kızılderili kanı, karaderililerin gözyaşı ve sarıderililerin çalınan alınterleri vardır!
Batının en büyük sorunu ekonomi değil aslında. Batıda aile kurumu çöktü..
1. ve 2. Dünya savaşında, daha önce Tahran, Yalta ve Postdam sonrası dünyada birçok ülkenin sınırları yeniden çizildi, bu sınırlar içindeki ülkelere batının himayesinde, batıyla işbirliği yapan ailelerin çocukları tayin edildi ve bu ailelerin, toplulukların hakimiyetinin garanti altına alınması için uygun bir rejim ve kanun düzeni oluşturuldu..
Suudi Arabistan neden dini bir rejimle ve krallıkla yönetiliyorsa, Türkiye onun için laik ve cumhuriyet rejimi ile yönetilen bir ülke! Suriye onun için Nuseyri ve tek parti diktatörlüğü ile yönetilen sosyalist bir ülke! Laik, demokrat, sosyalist, krallık fark etmiyor. Önemli olan bu işin onların çıkarlarına hizmet edip etmediği..
Bu ülkelerin askeri gücü, ülkelerini dış tehditlere karşı savunmak için değil, kendi halkını zabtu rabt altına almak için dizayn edilmiştir.. Mısır ya da Suriye buna güzel bir örnek! Ya da Türkiye’deki darbeler! Kuşkusuz batıda herkes bu işin suçlusu, sorumlusu değil. Ama batı siyaseti bu hesap üzerine kurulmuştur.
Şimdi dünyaya yeniden bir düzen vermek gerekiyor. “Yeni Dünya Düzeni” dedikleri şey böyle bir şeydi. “Tarihin sonu” diyorlardı, “Medeniyetler arası bir çatışma riski”nden söz ediyorlardı.. Ama bundan sonraki yol haritası için kendi aralarında görüş birliği de yoktu. “Havuç mu, sopa mı” tercihinde anlaşamadılar.. “Ilımlı İslam” tehdit mi, fırsat mı, bu da cevabı kestirilemeyen bir soru..
BOP aslında “Ortadoğu” denilen coğrafya için düşünülen bir proje idi, ama başlamadan bitti.
Aslında 11 Eylül, batının bu sürece ilişkin yol haritasındaki derin uzlaşmazlığın bir sonucu idi. Şimdi batı bu iç hesaplaşmayı başka ülkelerde yapmak ve farklı politikaları bu ülkeler üzerinde test etmek istiyor.. Mısır ve İran, Türkiye’deki kriz bu anlamda örgütlü bir krizdir..
Bu süreçte İsrail ve Yahudi lobisi birtakım emrivakilerle batıyı adeta siyasi bir maceranın içine çekmektedir.. İsrail’in kuşatılmış korkusu ve aklından büyük öfkesi, batı dünyası için tehlikeli bir savrulmaya sebeb olmuştur..
Şunu hep aklımızda tutalım: Bütün insanlığın hayrına olmayan bir çözüm önerisi, bizim önerimiz olmamalı! Ve şimdi “zalimler için yaşasın cehennem” diyerek, “Tebbet Yeda”yı okumanın tam zamanı! Ve sonra Bakara suresinden şimdi mealini vereceğim ayetleri okuyalım: “Onların kalblerinde bir hastalık vardır. Allah da onların hastalığını çoğaltmıştır. Söylemekte oldukları yalanlar sebebiyle de onlar için elim bir azap vardır. Bunlara, ‘Yeryüzünde fesat çıkarmayın’ denildiğinde, ‘Biz ancak ıslah edicileriz!’ derler. Şunu bilin ki, onlar bozguncuların ta kendileridir, lâkin anlamazlar. Onlara ‘Müslümanların inandığı gibi siz de inanın’ denilince de, ‘Beyinsizlerin inandığı gibi mi inanalım?’ derler; iyi bilin ki asıl beyinsizler kendileridir, fakat bilmezler. İman edenlerle karşılaştıkları zaman, ‘İnandık’ derler. Fakat şeytanlarıyla (münafık dostlarıyla) yalnız kaldıkları zaman, ‘Şüphesiz, biz sizinle beraberiz. Biz ancak onlarla alay ediyoruz’ derler. Onlarla Allah alay eder ve taşkınlıkları içinde bocalar durumda bırakır. İşte onlar, hidayete karşılık sapıklığı satın almış kimselerdir. Bu yüzden alışverişleri onlara kâr getirmemiş ve (sonuçta) doğru yolu bulamamışlardır. Onların durumu, (geceleyin) ateş yakan kimsenin durumuna benzer: Ateş tam çevresini aydınlattığı sırada Allah ışıklarını yok ediverir de onları göremez bir şekilde karanlıklar içinde bırakıverir...” Ramazan ayı bizim için şahidlik ayı olsun. Kur’an-ı Kerim’e, yaşadığımız zaman ve mekana şahidlik edelim ve şahidliğimizin gereğini yerine getirelim. Hiçbir Müslüman dünyada olup bitenleri görmezden, duymazdan, bilmezden gelme hakkına sahip değildir. Bu dünyada yaptığımız ve yapmamız gerekirken yapmadığımız her şeyden hesaba çekileceğiz. Ve hüküm Allah’ındır! O, kadiri mutlak (Mutlak iktidar) sahibidir. O, bizim ellerimizle zalimleri cezalandırmak ve mazlumlara yardım etmek istemektedir. Yeryüzünü bize mescid kılmak ve bizi yeryüzünün varisi kılmak istemektedir. Biz alemlere rahmet olarak gönderilen bir Peygamberin ümmetiyiz. Yeryüzünden hesaba çekileceğiz.. Bizim katlanmak zorunda olduğumuz güçlükler, insanlık için baht kaynağı olsun diye. Selâm ve dua ile..
YENİ AKİT