6-7 Ekim olaylarının başladığı günden beri ne olup bittiğini anlamaya çalışıyoruz. Zira çözüm sürecinin sağladığı düşünce konforu, bu tarihten itibaren bozuldu. KCK ve HDP’nin çağrısı üzerine sokaklar yangın yerine döndü. Olaylarda HÜDA-PAR taraftarlarının da aralarında olduğu 40 sivil vahşice katledildi. Çatışmasızlık ortamı olmasına karşın PKK, Bingöl şehir merkezinde polislere yönelik saldırı düzenledi. İki polis bu saldırıda hayatını kaybetti. HDP heyetinin İmralı ziyaretinin ardından tekrar normale döneceğimizi düşünürken, bu kez Yüksekova’da, çarşı iznine çıkan üç asker, PKK’nın şehir birimleri tarafından öldürüldü. Önceki gün de aynı yöntemle Diyarbakır’da eşiyle birlikte pazar alışverişine çıkan bir subay, örgüt tarafından katledildi.
6-7 Ekim olaylarının yarası henüz soğumamışken, bu kez HDP’den ikinci bir sokağa çıkma çağrısı daha geldi. 1 Kasım’da tabanını Kobani için sokağa çağıran HDP bildirisinde, tek kelime bile olsa “barışçıl gösteri” uyarısının yer almaması ise dikkat çekti. Bir ay gibi kısa bir süreye sığan bu şiddet olayları, rastgele bir tepki hareketi mi? KCK ve HDP’nin Kobani’deki gelişmelerden duyduğu rahatsızlığın bir yansıması mı? Çözüm sürecinin yolunda gitmemesinin sonucu mu? Kürt tarafının aklında ne var, ne yapmak istiyor ve asıl amacı ne?
Bu sorulara yanıt ararken, HDP’li vekil Aysel Tuğluk’un yazısıyla karşılaştım. Kürt siyasetinin önemli ismi ve barış süreçlerinin bütün kırılma anlarında sahnede karşılaştığımız Aysel Tuğluk, bu sorulara, tüm açıklığıyla yanıtlar vermiş.
“AKP’nin Türkiye’deki demokrasinin gelişimine ciddi bir engel oluşturduğu, demokrasiyi kafa saymaya ve seçim oyunlarına indirgediği göz önüne alındığında, artık ciddi olarak diktatörlükten söz etmek gerekiyor.”
(...)
“AKP kesin bir şekilde partner olmaktan çıkmıştır. Zira, IŞİD kartı ile sürece karşı en büyük komployu kurdu. Bu açıdan süreç konusunda devletin geleceğini düşünenler ve seküler güçler hızla sorumluluk almalıdır.”
(...)
“AKP çizgisi Türkiye’nin bütünü için şu an yürürlükteki en büyük tehlikedir. Öyle IŞİD’in Türkiye’ye dönmesinden söz etmiyorum. Bizzat IŞİD ideolojisi ve yaşam anlayışının AKP eliyle toplumun dokularına nüfuz etmesinden söz ediyorum.”
Evet, yanlış okumadınız; Aysel Tuğluk, açıkça darbe çağrısı yapıyor. Hem de darbe için kendilerinin çoktan harekete geçtiğini de ele vererek. O halde KCK ve HDP, şu soruların yanıtını vermek zorunda.
HÜDA-PAR’a bunun için mi saldırıldı? Onlarca sivil, darbe ortamı yaratmak için mi katledildi? Çarşı iznine, alışverişe çıkan askerleri infial yaratacak şekilde öldürmenin amacı bu muydu? Çözüm sürecine olan toplumsal desteği kırmak için mi? Bu vahşi cinayetler askeri yeniden sahaya çıkarmak için mi işlendi? Halkı yeniden sokağa çağırmanızın amacı kaos ve çatışma yaratmak mı? İç savaş çıkararak hükümetten kurtulmak mı istiyorsunuz?
Hükümeti devirmek için darbe çağrısı yapanlar, aslında kendi eylemlerinin amacının da darbe olduğunu açıkça itiraf etmiş olmuyor mu?
“Devletin geleceğini düşünenler” ile “seküler güçler” kim? Derin devlet değil mi?
Siyasal iktidar, bu ülkenin derin devletini, yani paralel yapıyı -ki bu yapı, Paris suikastıyla KCK tutuklamalarının da failidir- Türkiye’nin ulusal güvenliği için “tehdit” olarak Milli Güvenlik Belgesi’ne alacağını duyurmasının ardından, Aysel Tuğluk’un, AK Parti hükümetini “Türkiye için en büyük tehdit” ilan etmesinin anlamı nedir? Aslında siz kimsiniz? Gerçekten Kürt siyasetçisi misiniz? Ya da siz, Kürt toplumu adına gerçekten siyaset mi yapıyorsunuz yoksa Kürt toplumunu siyasal zeminde durmaktan alıkoymaya mı çalışıyorsunuz?
Kürt hareketi, bu sorulara yanıt vermekten bugün kaçınabilir ancak tarih, bu soruları yanıt bulana dek ısrarla soracaktır.
KCK ve HDP içindeki taraflar için bugüne dek hep “şahin” ve “güvercin” ayrımı yapıldı. Bunun eksik bir bakış açısı olduğunu düşünüyorum. KCK ve HDP de Türkiye’deki diğer tüm siyasi oluşumlarla benzer özellikler taşıyor. Eski Türkiye’nin ne kadar parçası veya uzantısı olduklarına bakılmalı öncelikle. Statükocu güçlerle, devlet içindeki kanatlarla bağlantıları içinde değerlendirilmeli.
6-7 Ekim olaylarının ardından gelişen süreçte KCK ve HDP içinde de cuntacı bir ekibin olduğu gün yüzüne çıktı. Aysel Tuğluk’un seçilmiş hükümeti devirmek için yaptığı açık çağrı, bunu net olarak ifade ediyor. Kürt meselesinin, Kobani’nin, çözüm sürecinin zorluklarının arkasına sığınan bu ekip, her fırsatta, devletin ve toplumun dönüşümünü engellemeye, bunun için gerektiğinde Kürt siyasetini Türkiye’deki darbeci güçlerle ortak zeminde, ortak hareket ettirmeye çalışmaktadır. Devlet içinde karşılığı bulunan bu cuntacı ekip gücünü kaybetmeden, etkisizleştirilmeden, açığa çıkarılmadan çözüm sürecinin başarıya ulaşması ve Türkiye’nin demokratik dönüşümünü tamamlaması zor görünüyor.
AKŞAM