Bu da bitti...

Ahmet Altan

Bir zamanların “yerde alıp gökte yiyen” genelkurmay başkanlarından Orgeneral Kıvrıkoğlu, tehditkâr bir böbürlenmeyle “28 Şubat bin yıl sürecek” demişti.

Ordumuzu teslim ettiğimiz generallerimizin “öngörülü kurmaylar” olduğunu kanıtlayabilecek bir örnek değil bu.

Çünkü 13 yıllık bir işkenceden sonra 28 Şubat dün sona erdi.

EMASYA’nın kaldırılması, 28 Şubat’ın toplumun belkemiğine soktuğu bir hançer olan bu tuhaf “protokolü” belkemiğimizden çekip çıkarttı, 28 Şubat anlayışını da sona erdirdi.

Ali Bayramoğlu’nun Yeni Şafak gazetesinde çok uzun yıllardır yazıp durduğu, Necdet Açan’ın da Hürriyet gazetesinde “sosyetik fişleme” haberiyle ilk somut örneğini halka gösterdiği gibi EMASYA Protokolü, ordunun sürekli olarak kendi halkını izleyip fişlemesine “yasal bir mazeret” oluşturuyordu.

Ordu, elindeki istihbarat elemanlarıyla toplumu “anaokullarına” kadar fişliyordu.

Yıllardır sürdürdükleri bu “izleme ve fişleme” işine kaç adam ayırdıklarını, kaç para harcadıklarını hiç birimiz bilmiyoruz.

EMASYA Protokolü’nün kaldırılmasının yolunu açan Balyoz Planı’nın, görmek isteyen herkese gösterdiği gibi; “dış tehdidi” konuşacağız diye toplanıp “darbe” hazırlıklarına, yargı da dahil bütün devlet kuruluşlarını fişlemeye, “okul müdürlerine” kadar “tutuklanacak” adam listeleri yapmaya, cami bombalamak için harekât emirleri düzenlemeye ordunun ayırabildiği “bol” vakti vardı.

Dış tehdidi falan bir kenara bırakmış, bütün dikkatlerini “içeriye” yoğunlaştırmışlardı.

Mahallelere kadar sızıp her yanda herkesin neler yaptığını, neler konuştuğunu soruşturuyorlardı.

Bütün bu saçmalıkları da 28 Şubat rezilliğinin eseri olan “EMASYA Protokolü”nün arkasına saklıyorlardı.

Bizim yayımladığımız bütün o Lahikalarda, İrticayla Mücadele Planlarında, Kafes’te, Balyoz’da 28 Şubat’ın ve EMASYA Protokolü’nün parmak izleri vardı.

Dün sabah Neşe Düzel’in bana telefonda heyecanla söylediği gibi, “28 Şubat bitti” şimdi.

Toplumu dehşete düşüren bir hortlak kayboldu.

Ordu, sivil hayattan bir adım daha çekilecek.

Böyle adım adım gerçek işlerine, askerliğe dönecekler.

Başbakan’ın eşini “türbanlı” diye GATA’ya almamak türünden densizliklerin ve o densizliğe utanmazca destek olan MHP’nin karşılaştığı tepkiler, böyle anlamsızlıkların da artık toplumda ciddi bir uğultuya yol açtığını gösteriyor.

İnsanlar bu aşağılamalara karşı sessiz kalmıyorlar.

MHP, Başbakan’ın eşine yapılan hoyratlığı hafifsemenin ve türbanlı bir kadının haklarını değil de askerlerin saygısızlığını savunmanın bedelini sanırım önümüzdeki seçimlerde ödeyecek.

Anadolu bunu kolay kolay affetmez.

Bizim halkımızın çabuk unuttuğu söylenir ama bazı şeyleri unutmaz.

Kadınların başörtüsüne el uzatmak hoş görülmez.

Gazetelere baktığınızda da, GATA’daki saygısızlığı destekleyen hiçbir yazı yoktu.

En “laikçiler” bile hoyratlığın ve saygısızlığın bu boyuta ulaşanına sahip çıkmamıştı.

Türkiye normalleşme yolunda yürüyor.

Bağıra çağıra, kıra döke, kavga ede ede normal bir ülke olmak yolunda ilerliyoruz.

GATA rezaletine gösterilen ortak tepkiden sonra ordu da yargı da “başörtüsü” konusundaki tavrını bir daha gözden geçirecektir; ne kadar lojmanlarına kapanırlarsa kapansınlar neticede onlar da bu toplumda yaşıyorlar ve kendi halklarıyla bir noktadan sonra zıtlaşmayı göze alamazlar.

Türkiye’de kendi halkını ezen ve bunu kendine hak gören Kemalist rejim sonuna yaklaşıyor; yıllarca biriken tepkiler, bazen tek bir “Dersim” lafıyla, bazen GATA’daki tek bir densizlikle büyük patlamalara dönüşüyor.

Ben ordu sorununun “çözülme” aşamasına geldiğine, daha sonra inanç özgürlüğünün, Kürt meselesinin, Alevi haklarının da birer birer çözüleceğine inanıyorum.

Dindarlar kendi çektikleri acılardan pay biçerek “başkalarının” acılarını da anlayacaklardır; Kürt meselesinde, Alevi sorununda, fikir özgürlüğünde, bir “asker” gibi değil bir “mümin” gibi davranmaları gerektiğini kavrayacaklardır.

28 Şubat’ın hayaleti kayboldu aramızdan.

Daha adil, daha özgür, daha hakkaniyetli bir toplum olma yolunda büyük bir adım daha attık.

Darbeseverlerin üzüleceği ama adalet ve özgürlük isteyen herkesin sevineceği bir gün bugün.

İstediğinde en büyük baskıları bile geriletebileceğini görmek bu topluma büyük bir güç ve güven verecektir, o güvenle diğer sorunları da çözeriz.

En azından bu umudu besleme hakkımız var bugün.

TARAF