Mavi denizde pupa yelken yol alan gemiler, hiçbir şeyin artık eskisi gibi olmaması gerektiği için de yola çıktılar ve ak güvercinlerini gökyüzüne salarak döndüler geriye. Siirt’ten, Kayseri’den, ülkenin (dünyanın) farklı yörelerinden güvercinler... Alnına isabet eden kurşunla şehit olan gazeteci Cevdet Kılıçlar... Kayserili fen lisesi son sınıf öğrencisi Furkan Doğan... Altı çocuk babası Siirtli İbrahim Bilgen...
İrlandalı gazeteci Kenneth Nichols O’Keefe... Rıdvan Kaya, Ramazan Kayan, Mustafa Özcan... Türkiye’nin alışık olmadığı türde bir sanatçı, Sinan Albayrak... Gülden Sönmez ve Demet Tezcan, bir ellerinde kalem, bir ellerinde beyaz bayrak, bir yetimin yüzü daha gülsün diye dünyayı dolaşıyor.
Bülent Yıldırım derseniz, ömrünü hayrı paylaştırmak üzere yollara düşmeye adamış bir yeni zaman dervişini hatırlarım.
Bir yazımda Octavio Paz’dan mülhem tasvir ettiğim bakışları bulunduğu mekândan öteye, ötelere uzanan dava adamı, Hakan Albayrak’tır aşağı yukarı.
Hakan bir yerlerde konuşurken, yazarken, Havana purolarıyla, Küba restoranı izlenimleriyle Che’ye öykünen köşe yazarları solculuk günleri hatıralarını modası geçmiş bir lirizmle harmanlayarak okurlarına sunmakta o kadar da rahat olamayacaklardır. Hakan’ın dürüst sözcüklerinin duyulduğu her yerde modern maçoların, sözde laik kabadayıların serserilik tanımı bir iyilik gemisinin niyetiyle süzülürken, Van Gogh’un amaçlı serserisini hatırlatan bir güzellikte hayat bulacak.
Hakan’ın tutuklandığı haberi üzerine aradığımda, Emira telefonun öteki ucunda beni yatıştırmaya çalıştı: “Hakan iyi Cihan abla, sadece tutuklu.” Ertuğrul Kurban’ın eşi Fevziye bütün metanetiyle Ertuğrul’un yolunu gözlerken gemideki yükün akıbeti konusunda endişelerini anlattı telefonda. Fatma Bostan, İsrail’den, havaalanından arayan eşi, Mazlumder Başkanı olan eşi Faruk Ünsal’la ilgili endişelerini bir yana bırakmış, Gazze’ye ulaştırılması gereken yardım için kaygılanıyor: “Gemiler bir yardımı ulaştırmak için yola çıktılar. Bu olanlardan sonra yardımın bizzat gemiler tarafından götürülmemesini, İsrail’in eline bırakılmasını kabullenemiyorum.”
Dönüm Noktası... Fritjof Capra’nın kitabı kartezyen teorinin mekanik iddialarının çözünümüyle bilim ve felsefede kendini gösteren ve elbette siyasette de fark edilen göstergeleri irdeler. Bir kez daha Yin ve Yang dengesinin yeniden kurulmasına zorlanmakta dünyamız, bu yoruma göre. Büyük savaşlarla kısıtlanan bir yüzyılı ardımızda bıraktık. Vahşi, saldırgan, kan dökücü güçler, bundan böyle eskisi kadar pervasız olmayacak mı...
İsrail saldırganlığı hep ev sahibini bastırmaya çalışan yavuz hırsız psikolojisiyle ilgili görünür bana. Devlet olma azmi, Siyonistler açısından kan dökücülüğün gerekçesi.
Farkına varılmayan ise zamanın değişen huyu. Halkçılık ve demokrasi gibi kavramlar etrafındaki tecrübeler açısından çarpıcı bir gelişme yaşanıyor. Belirgin olarak değişiyor dengeler ve siyasi irade yukarılardan değil, bilinçli kararları ve talepleriyle harekete geçen kitleler tarafından biçimleniyor. Bir süre önce Tahran’da imzalanan Takas Antlaşması aynı kanaatin altını çizmişti. Merkez dışı sayılan devletlerin global siyaseti etkileyecek bir karara imza atmasının neredeyse ilk örneğiydi antlaşma.
Oysa kısa bir süre öncesine kadar bizi tarihin sonuna geldiğimize dair bir hikâyeye inandırmaya çalışıyorlardı.
Şimdi de komplo teorileri birbiri ardı sıra üretilerek Gazze ablukasını kırmayı amaçlayan barış gönüllülerinin cesareti, verilmiş şehitler, şehitlerin idealleri, kavrayışları hafifsenmek isteniyor.
Yaşananlar onca apaçıkken Beyaz Saray’dan Gazze ablukası üzerine çelişkili açıklamalar gelmesi, içine düşülen tereddüt, geçilmekte olan dönüm noktasının başka türlü ifadesi sanki. Robert Fisk Barış Filosu’nu konu aldığı yazısında, 1948’de Rus kuşatması altında bulunan Berlin’deki açlık çeken kitlelere yardım ulaştırmak için canlarını tehlikeye atarak bir hava köprüsü kuran Britanyalı ve ABD’li askerleri hatırlatıyordu. O özverinin Filistin’de bir İsrail devletinin kurulduğu sürece denk gelmesi ironikti. Filistinliler o tarihten sonra sürekli gözardı edildiler, İsrail bölgede tutunabilsin diye. Çünkü insanlık Saramoga’nın deyişiyle, “Cüce siyasiler asrı”nı adımlamaya başlamıştı.
Bir dönüm noktası büyük özverilerle geçilmekteyken kimileri sessiz bir seyirci olmayı yeğliyor, kimileri de tanıklıkla yetiniyor. Kimileri de Barış Filosu’nda olduğu gibi tarihin değişmeye yönelen yüzünü yürekleriyle aydınlatıyorlar.
aktascihan@gmail.com
TARAF