Bu bir kin’i taşımak değil, teyakkuzda bulunmak hatırlatmasıdır

''Geçmiş için, ‘O karanlık geride kalmıştır, bugünün ışığında hatırlamaya gerek yok!’ diyenler, yarınlarında da aynı karanlıkla karşılaşabileceklerini beklemelidirler.''

Selahaddin Eş Çakırgil'in Adnan Menderes'in vefat yıldönümünde kaleme aldığı yazısı:

‘Çok Rengine Aldanma’, Zulüm ve Zorbalık, ‘Gen’lerine İşlemiştir; O Taifenin..

Dün, Adnan Menderes’in 17 Eylûl 1961’de, günortasında idâmının 59. Yıldönümü’ydü. O idâm olunduğunda 16-17 yaşında ve Konya’daydım.

Üzerine beyaz idâm gömleği giydirilmiş, elleri arkadan bağlanmış olarak dârağacına giderken ve dârağacında, boğazında ip, dünyaya son bakışı hâlâ da yüreğimi sızlatır, merhûm’un..

Adnan Menderes bizim çocukluk ve ilk gençlik yıllarımızda 10 yıl süreyle başvekillik yapmış ve Müslüman halk onun zamanında biraz rahat nefes alabilmiş ve geniş cumhûr’un/ halk kitlelerinin ekseriyetinin, resmî zorlama ve dayatma olmaksızın, ilk olarak gönülden sevdiği bir siyasetçiydi, Cumhûriyet diye anılan dönemde.

Ne var ki, halkın Adnan Menderes’e olan muhabbeti ona yapılan zulmü engelleme eylemlerine dönüşememişti. 

Öyle ki, o gün, Konya Devlet Hastanesi’nde öğle yemeği esnâsında, radyodan Adnan Menderes’in idâm edildiği açıklandığı sırada, bir kısım sağlık personelinin nasıl sevindiklerine; bir kısmının ise, lokmalarını güçbelâ yutup, yemekhaneyi yutkunarak nasıl terkettiklerine; kezâ insanların sokak içlerinde, korku içinde gizli-gizli nasıl ağladıklarına ve de bir mâlum partiye bağlı kesimlerin ise, sokaklarda davul-zurna çalarak, nasıl şenlik yaptıklarına bizzat şahid oldum.  

Ama, Menderes’in hatası yok muydu hiç? 

Hatasız insan ve hele siyasetçi mi olur? Nitekim o, kendi siyasî liderini, ‘Seni sevmek bir ibadettir!.’ diye övmesiyle tanınan 3. C. Başkanı Celâl Bayar’ın dayatmasıyla, 5816 sayılı, mâlûm ‘Koruma Kanunu’nu da çıkartmak zorunda kalmıştı. 

İlginçtir, o kanunla korunan kişi için Menderes, düzmece- uyduruk Yassıada Yargılamaları sırasında, ‘Burada siyasî hürriyetlerden bahsediliyor, demokrasinin olmadığından bahsediliyor, vardı da, biz mi yok etmiştik? ‘Demokrasiyi ‘…’ de getirmemiştir.’ gibi bir cümle sarfetti diye, o mahkemenin başkanı Sâlim Başol isimli kişi tarafından, tıpkı 27 Mayıs 1960 Darbesi‘nin subayları gibi, çok demokratik şekilde susturulmuştu!. Adnan Menderes’in Yassıada’da, Ada Kumandanı olan Tarık Güryay isimli ve zulümde hiçbir sınır tanımayan bir albay başta olmak üzere, nice teğmenler tarafından bile, nasıl dövüldüğüne dair mâlumat ve hâtıralar yıllar sonra, kısmen yazılabilmiştir. Çünkü, o idâmdan 2 ay kadar sonra Başbakan olan İsmet İnönü tarafından Meclis’te kabul ettirilen  ‘38 Sayılı Tedbirler Kanunu’ ile, Adnan Menderes ve dönemini övmek bile 3 seneden başlayan hapis cezasıyla karşılanıyordu, yıllar boyu...

Birkaç yıl önce, TBBM’de ‘Darbeleri Araştırma Komisyonu’nun çalışmaları sırasında, ‘27 Mayıs’ı gerektiren şartlar ve sebepler size göre nelerdi?’ gibi bir suale, 28 Şubat 1997 Askerî Darbe Zorbalığı  günlerinin eski Gen Kur. Başkanları’ndan İ. Hakkı Karadayı’nın, ‘Menderes’in, Ezân’ı yeniden arabça okutması bile, tek başına bir darbenin meşruiyeti için yeterdi!’ dediği unutulmamalı..

Yazının Devamı >>>

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!