Bu bir devrimdir

Dün Türkiye Cumhuriyeti için gerçek bir milat oldu. Ona ister vesayet dönemi, ister 1. Cumhuriyet deyin, ülkemizde bir dönem kapandı, yeni bir dönem açıldı. Bugün siz, yeni bir ülkede yaşıyorsunuz. Hükümetlerin sivil-askerî bürokrasinin emir eri olduğu bir düzenden, halkın seçtiği, TBMM’de irade bulan sivil siyasetin gerçek iktidar haline geldiği bir devrim yaşadık dün.

Hükümet, Balyoz davası soruşturmalarında adı geçen üç generali açığa aldı.

İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın talimatıyla Jandarma Tümgeneral Halil Helvacıoğlu’nun açığa alındığı haberi Star gazetesinin manşetine düşmüştü.

Dün sabah ise, Başbakan Erdoğan, Lübnan gezisi öncesi bir açıklama yaparak, aralık ayında tıpkı Helvacıoğlu gibi terfileri gündeme geleceği konuşulan Tümgeneral Gürbüz Kaya ve Tuğgeneral Abdullah Gavremoğlu’nun da görevden alınacağını söyledi. Erdoğan “Sayın Atalay’ın açığa alma işlemini aynı şekilde Milli Savunma Bakanımız, Tümgeneral Gürbüz Kaya ve Tuğgeneral Abdullah Gavremoğlu hakkında da uygulayacaktır. Belki şu âna kadar uygulamış olması lazım” dedi.

Geçen pazartesi, 22 kasımda, Genelkurmay’a giden sözkonusu üç general apoletlerini teslim etmişler.

Bu gerçek bir devrimdir. AK Parti hükümetini, Başbakan Erdoğan’ın şahsında sade bir vatandaş olarak yürekten kutluyorum. Aslında halkın onlara verdiği mesajı doğru okuduklarını gösteriyorlar sadece. Hatırlarsanız, referandum öncesi yaşanan YAŞ krizi esnasında yapılan kamuoyu yoklamalarında ciddi bir oy artışının AK Parti lehine işlediği izlenmişti.

Tıpkı 22 Temmuz seçimlerinde, 27 Nisan muhtırasına halkın gösterdiği tepkinin AK Parti’ye yaşattığı zafer gibi, referandum sonuçlarına da YAŞ krizi damgasını vurmuştu.

Halkın talepleri ile doğru orantılı gelişen siyasetin her zaman hakkı olan teveccühe mazhar olacağı tecrübe ile sabit. Umarım bu tecrübeden vesayet yanlısı lobi ve taraftarları da faydalanırlar; özellikle de gelişmeyi bir “sivil darbe” olarak değerlendiren Kemal Anadol’un partisi “Yeni CHP” ve ulusalcı tabanı.

“Yapılan, zaten olması gerekendir, TSK Personel Kanunu ve Anayasa’nın ilgili hükümlerinin işletilmesidir” diyebilir, bu adımı normal karşılama eğiliminde olabilirsiniz. Nitekim emekli Askerî Hâkim Faik Tarımcıoğlu dün Cihan Haber Ajansı’na “Bu 65. Madde YAŞ kararlarından önce de vardı. 65. Madde çok açık ve net, bu savsaklandı, çok gecikildi. Gelinen nokta, kanunun uygulanması anlamına gelir. Olumlu bir gelişmedir, hukukun işlemesi anlamında. İlk işlem bu şekilde yapılmalıydı” demiş.

Haklı... Ama Cumhuriyet tarihinde bunu yapan oldu mu? Hayır! O zaman bu ilktir, övgüye değerdir. Yazılı kanunları mükemmel olan ülkemiz, genellikle yazılı olmayan kanunlarla, yani vesayetin içtihatları ile yönetilir. O da der ki: Bu ülkede son sözü asker söyler. İstediği gibi para harcar, hesap soramazsın. Canı istediğinde darbe yapar, yargılayamazsın.

Mesela, TSK bugün hâlâ JİTEM diye bir oluşumun varlığını reddediyor. Bunca belge ve bizzat JİTEM kurucusu subayların itiraflarına, JİTEM adına düzenlenmiş itirafçı kimlikleri, sigorta kartlarına rağmen hem de.

JİTEM binlerce faili meçhulden sorumlu kanundışı bir örgüt. Senin benim vergilerimle, Hazine’den karşılanan ödenekle bir sürü suç işlenmiş, can yakılmış.

Hesap soramazsın!

Sorsan, sorabilsen, TSK da temizlenecek, o suçlar da bir daha işlenmeyecek.

Yıllarca, 60 bin vatan evladını garson, berber, çaycı diye istihdam etti bu ordu. Kimsenin aklına geldi mi, bu ne biçim vatani görev diye! Askerde intihar eden, şüpheli biçimde hayatını kaybedip “eğitim zayiatı” diye rapor edilen bunca vatan evladının haddini hesabını, sayısını bilen var, hakkını arayabilen var mı?

Ben de askerlik yaptım. Ancak komutanlarımın hepsi de onurlu ve dürüst kişilerdi. İnsan evlatlarıydı. Bölük komutanım Murat Yüzbaşı’nın adını hâlâ hatırlarım. Ben teskere aldıktan hemen sonra babamın öldüğünü duymuş, telefonumu bulup beni aramıştı. “Babanın ölüm döşeğinde olduğunu biliyorduk. Keşke seni bir yolunu bulup erken gönderseydim. Büyük suçluluk duyuyorum. Ama kuralları çiğneyemezdim, hakkını helal et” demişti.

Bunu yazıyı dengelemek için yazmıyorum. Ben, hem askerliğimden, hem de bana gelen subay maillerinden çok iyi biliyorum ki, TSK’nın subay kadrosu benim Murat Yüzbaşım gibi, çoğunluğu onurlu ve namuslu subaylardan oluşuyor. Onlar da bağlı oldukları kurumlarının saygınlığına gölge düşmesini istemiyor, adaletin kendilerini de kapsaması gerektiğine inanıyorlar.

Ama TSK üst yöneticileri, “kol kırılır yen içinde kalır, kurum zedelenmesin” şeklinde özetlenebilecek bir anlayışla aslında en büyük zararı verdiler ordularına. Özeleştiri yapmadılar, şeffaflıktan kaçındılar, sürekli siyaset yaparak demokrasimizi güdük bıraktılar.

Ama artık TSK için de bir silkinme zamanıdır. Son gelişme, TSK tarafından bir tehdit değil, yenilenme için bir fırsat olarak görülmelidir.

Lakin siyasete düşen görev de yeni başlıyor. Mesela bu üç general dışında, Balyoz soruşturmasında adı geçen diğer 26 generalin de acilen açığa alınması gerekmiyor mu adalet ve eşitlik adına?

Ya yargıdaki çift başlılık? Sivil ve Askerî Yargıtay ve mahkemelerin delik deşik ettiği içler acısı bir yargı sistemiyle nereye kadar yol alabiliriz?

Bu miladın taçlanması için siyasetin bu duruma da acilen bir son vermesi gerekiyor.

TARAF