Selahattin Eş Çakırgil Star gazetesindeki köşesinde aile kavramını ve Avrupa'daki izlenimlerini yorumluyor.
2002 yılıydı galiba; İspanya, ve hele de Fransa’yı, sadece 3-4 gün süren ve özellikle de yaşlılar olmak üzere, çok sayıda ölümlere yol açan korkunç bir sıcaklık dalgası vurmuştu. Almanya’nın Fransa’ya komşu olan bölgeleri de ölüm derecesine varmasa da, epeyce etkilenmişti.
O günlerde, Fransa’da 500 kadar ölüm meydana geldiği açıklanmıştı.
Ama, dönemin Fransa Başkanı Jacques Chirac bir hafta kadar sonra bir şok edici bir konuşma yapmış ve, ‘Bir sosyal panik olmaması için ölüm rakamlarını az göstermiştik..’ demiş ve ölüm sayısının binler olduğunu açıklamıştı; (sanırım, 15 bine yakındı).
Ama, daha da dehşet verici olan, bu rakamlar değildi. Çünkü, Chirac, ‘Ölen bu binlerce yaşlı insanın yakınlarına haber verdiklerini, ama, ‘tatilde oldukları’ belirterek, anne-babalarının cenazesinde hazır olmaya gelmediler. Bu, toplumumuzda ailenin çöküşünü faciasını yansıtmaktadır.’ kabilinden bir konuşma yapmış ve yaptırdığı büyük bir devlet töreniyle, ‘aileyi çöktürmemeliyiz’ mesajı vermeye çalışmıştı.
Almanya Başbakanı Angela Merkel’in de, ülkesindeki -çoğu Türkiye’li olan-Müslüman ailelerle görüşmelerinde, ‘Sizlerin arasındaki aile bağının güçlü olmasına imreniyorum’ dediği defalarca görülmüştür.