Anlaşma metnindeki ifadeyle. ‘İsrail devletiyle Türkiye Cumhuriyeti arasında, Ankara ve Kudüs’de 28 Haziran günü imzalanan‘ ve ‚31 Mayıs 2010 tarihinde yaşanan konvoy (Mavi Marmara) hadisesi sırasında yakınlarını kaybedenlere tazminat olarak, ex gratia 20 milyon Amerikan doları ödeme yapılması‘na ilişkin usul anlaşması‘, sadece Türkiye devletini değil, TC. vatandaşlarını da rencide edici mahiyettedir.
Bu anlaşmayla, gerçek veya tüzel kişiler tarafından İsrail rejimine yönelik her türlü hukukî ya da cezaî talebe ilişkin her türlü sorumluluktan bu rejimin muaf tutulacağı ve o yoldaki her türlü taleblerin Türk Hükümeti‘nce karşılanacağı bildirilmekte ve işlenen o cinayetin hukukî ve cezaî sorumluluğu zımnen Türkiye’ye yüklenmiş bulunmaktadır..
Bu anlaşma, TC. Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun H. Sinirlioğlu ile ve karşı taraftan da aynı statüdeki meslekdaşı olan Dore Gold’un imzasını taşıyor.
*
Türkiye‘nin başta Rusya olmak üzere , İran , Irak, Suriye ve Mısır gibi çevresindeki ülkelerin rejimleriyle rejimlerle münasebetlerinin hangi çizgide olduğunun bilindiği bir zor dönemde, İsrail rejimiyle de ilişkilerinin 2009 Şubatı’nda Davos‘ta yaşanan ‘One minute‘ çıkışı ve 2010’da yaşanan Mavi Marmara insanî yardım konvoyuna yapılan kanlı saldırıdan beri oldukça soğuk olduğu ve bu durumun Türkiye’nin B. Amerika ve bütün NATO ülkeleriyle, onların medya organları üzerindeki sionist etkisiyle başka renklere büründüğü de açık.. Bu açıdan bu anlaşmanın özellikle propaganda savaşının etkilerini kırmakta rolünün olduğu söylenebilse bile, o anlaşma metninin o şekilde yazılması, kabul edilmemeli..
* Hariciye’deki ‘monşer’lere, 14 yılı aşkın zamandır dokunulamadığının acısını hissettiğini bildiğimiz Tayyîb Bey bu geri çevirmeyle o ‘monşer’ler saltanatına da bir ‘dikkat‘ komutu çekmiş olabilir. Kaldı ki, hele de Sinirlioğlu’nun değerler dünyası ile halkımızın büyük ekseriyetinin aslî değerleri arasında nasıl bir ilişki olduğunu ayrıca belirtmeye de gerek yok..
*
Bu son anlaşmada, sionist İsrail rejimine bir psikolojik üstünlüğün âdeta hediye edilmiş..
Çünkü, anlaşmada yer alan bir ifade, çok dehşetli bir geri çekiliştir..
Ne demek, ‘anlaşmanın Ankara ile Kudüs arasında imzalandığı‘ ?..
Yani, tarafların başkentleri arasında demek!!
Hatırlayalım ki , sionist İsrail rejimi, kuruluşundan beri Tel-Aviv’i başkent ilan etmişken, 1967 Haziranı‘ndaki ‘6 Gün Savaşı‘nda tamamını işgal ettiği Kudüs’ü, ‘bölünmez ve ebedî başkenti‘ olarak ilan etmeye başladığında; ‘barış anlaşması yapılmadıkça , işgal edilen bir bölgenin statüsünün değiştirilemiyeceği‘ şeklindeki uluslararası hukuk kuralı gereğini de ileri sürerek, Kudüs’ü başkent olarak tanımayan ülkelerin arasında Türkiye de bulunuyordu ve bazı ülkeler büyükelçiliklerini Tel-Aviv’den Kudüs’e, -uluslararası hukuk kuralına aykırı olarak- taşısalar bile, Türkiye taşımıyordu. Bu anlaşmanın Ankara ve Kudüs’de imzalandığı metne dercedilmekle, bir diplomatik kurnazlık sergilenip, zımnî bir kabul Türkiye’ye dayatılmış bulunmaktadır.
Kaldı ki, o anlaşma metninde kullanılan diğer bazı ifadeler, hele 4. ve 5. maddeler de âdeta dikte edilmiş havasını yansıtıyor.
Tayyîb Bey bu anlaşmayı sırf bu yüzden bile geri çevirmelidir.
*
Bir diğer konuya da kısaca değinelim:
B. Amerika’da, İslam ve müslümanlar aleyhindeki nefret ve düşmanlık söylemleriyle sivrilen Cumhuriyetçi Parti başkan adayı Donald Trump’ın 15 Ağustos günü, kendi resmî twitter hesabından, Türkiye’deki son darbe teşebbüsünde de "13 CIA yetkilisinin yardım ettiği’ne dair (I’ve got fresh evidence 13 CIA senior officers helped in Turkey Failed Coup. I will divulge the names in the coming days) paylaşımını daha sonra sildiği anlaşıldı.
Sonra silse de, söylenmesi gerekeni bir şekilde söylemiş.. Buna hukukta denir, ‘mâlumu ilâm..‘
*
Star