Brüksel Aktarmalı Washington-Moskova Seferleri

KENAN ALPAY

Cizre’de, Sur’da, Nusaybin’de kurulan barikatlar, açılan hendekler, patlatılan mayınlar kimi küçük ve son derece yoksun ilçelerde yönetim tekniğine dair bir talepten ibaret değil elbette. Özyönetim ilanları PKK-HDP çizgisinin bölgesel planlar içerisinde derinlik kazanma, alan hâkimiyetini genişletme yolunda atmaya çalıştığı stratejik bazı adımları işaretliyor.

Yaşanan gelişmelere bağlı olarak Suriye ve Irak üzerinden hemen herkesin bir takım planlarını hayata geçirmek üzere yoğunlaştığı bir dönemdeyiz. Amerika ve Rusya’nın müttefik devlet ve örgütleriyle birlikte giriştiği askeri-diplomatik müdahalelerle Suriye ve Irak yeniden tanzim edilmeye çalışılıyor. İslami karakterin bölgeden daha ağır bir biçimde tasfiye edilip seküler karakterin daha derin ve güçlü bir biçimde tahkim edilmesi yolunda girişilen seferberlik ruhu epeyce bir mesafe kat etti. Esed/Baas rejimi gibi PKK-PYD’de de bu kritik bağlamda daha çok ilgi ve desteği arkasına alabiliyor.

Kanton Kanton Büyüyen Zafer

Bu haftanın en dikkate değer ziyaretlerinden biri de HDP Eş Genel Başkanı Demirtaş’ın Moskova ziyareti olsa gerektir. Gerçi HDP lideri Demirtaş ve HDP’nin kardeş kuruluşları DBP, DTP, PYD gibi partilerin yönetim kadroları Brüksel’den Roma’ya, Paris’ten Moskova’ya, Tahran’dan Washington ve Londra’ya değin epeyce farklı başkentlere çıkarma yaptığına şahitlik ediyoruz. Demirtaş’ın Moskova ziyareti de bu açıdan pek sürpriz sayılmaz ama sebep ve sonuçları itibariyle bu ziyarette meydana gelen görüşmelerin içeriklerine önemle eğilmek gerekiyor.

Aralık ayının ilk haftasında Demirtaş beraberindeki bir heyetle bir kez daha Washington’a gitmişti. Amerikan Dış İşleri Bakanlığı’nın iki numaralı ismi Orta Doğu Direktörü Rob Malley’le görüşen Demirtaş’ın ana gündemi Türkiye’de yaşananlar değil doğrudan doğruya Suriye’de meydana çıkan gelişmelerdi. Bu sebeple Demirtaş ve HDP heyetini kendilerinden kısa bir süre önce Washington’a ziyarete giden Kemal Kılıçdaroğlu gibi Beyaz Saray Avrupa Direktörüdeğil Orta Doğu Direktörü karşılamıştı. Hürriyet’ten Tolga Tanış’ın aktardığı notlara göre Demirtaş’ın ziyaret sebebi Amerikan yönetimini PKK-PYD tarafından kurulacak bağımsız bir yönetime vize almak için yapılmış bir seferdi bu. Fakat beklenen desteğin bulunamaması HDP heyetinde ciddi bir hayal kırıklığı yaratmış ve Demirtaş’ın ağzından yönetime yönelik olarak sarf edilen “Washington’un Kürtlere bakışının taktiksel olduğu” gibi cümleler çıkmıştı.

Doğrudan ve resmen temsil ettiği HDP’den öteye esasen PKK-PYD’nin diplomatik kuryesi gibi hareket eden Demirtaş’ın beklenen sonucu vermeyen Amerika ziyaretini Rusya ziyaretinin takip etmesi hiç de şaşırtıcı değil esasen. Çünkü Kasım ayının ilk haftasında HDP Hakkâri Milletvekili ve DTK Eşbaşkanı Selma Irmak, DTK ve PYD heyetiyle beraber Rusya’nın başkenti Moskova’ya önemli bir ziyarette bulunuyordu. Üstelik bu ziyarette sarf ettiği cümlelerden biri de “PYD, Rusya’nın yaklaşımını ABD’ye göre daha samimi buluyor” şeklindeydi. DTK ve PYD heyetinin ziyareti sırasında Baas cuntasının katil şefi Beşşar Esed’in de Moskova’da olduğun hatırlatmakta fayda var.

Sıcak ve Müşfik Moskova

Bu manada Selma Irmak’ın Moskova’da temsilcilik açılacağı müjdesini verirken aldıkları desteğin mahiyetine dair yaptığı şu vurguyu da atlamamak gerekir: “Rusya, Kürtlerin önerdiği sistemi kabul edilebilir bir sistem olarak görmüştür.” Amerika ve Rusya arasında dokunan mekik, Suriye’de elde edilecek kanton-özyönetim-bağımsızlık gibi süreçte pazarlıkları kızıştırmak, kendi üzerlerine yatırım yapıp bahis oynayan müşterileri daha fazla yatırıma teşvik etmek gibi bir işlev görüyor anlaşılan.

Bu anlamda Demirtaş’ın Moskova ziyaretinin temel esprisi gerilim düzeyi gittikçe artan Türkiye-Rusya ilişkilerinde avantajlı bir konum kazanma hamlesi gibi duruyor. Yoksa Demirtaş’ın “Moskova ziyareti neden şimdi?” sorusuna verdiği şu cevap fazlasıyla ironik ve komik kaçıyor: “Rusya'da Türk pasaportu taşıyan vatandaşların sorunlarına kayıtsız kalamayız.” Çünkü Moskova ziyaretinin asıl sebebini de en önemli sonucunu da Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov açıklıyordu: "Suriye'deki silahlı Kürt grupları desteklemeye hazırız."

 

Elbette meseleyi az çok takip edenler açısından Rusya’nın Esed rejimine ve Esed rejimiyle müttefik PKK-PYD’ye destek vermesinde şaşılacak bir şey yoktur. Mesele en temelde mevcut desteğin arttırılması, Suriye’den Irak ve Türkiye’ye doğru genişletilmesi için ilişkilerin daha sağlam anlaşmalara dayandırılmasıdır. Nihayetinde özerklikten bağımsızlığa değin seküler Kürt kimliği olarak lanse edilen PKK-PYD’nin Amerika’dan Rusya’ya, AB’nden İran’a kadar siyasal niteliğini önemsenmeksizin bütün devletlerden destek aramasıdır. Paraşütlerden atılan Amerikan ve Rusya ordusuna ait askeri mühimmat ve silahlar da Almanya ve İngiltere ordu birlikleri tarafından verilen askeri eğitim ve diplomatik destekler de bu ulvi bağımsızlığı tesis etme gayesi çerçevede değerlendirilmelidir. Neticede ulusal ‘devlet’, modern dönemde tanrısal bir emirdir, nasıl ve kimlerle kurulacağı ise teferruattır, değil mi?!