Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody's Başkan Yardımcısı Kristin Lindow “Türkiye'nin IMF finansmanı olmadan ancak bu yazı çıkarabileceğini” öne sürüyor.
Moody's eksenli bu 'şahane' güdülemenin Doğan Grubu'nu yönetenleri veya TÜSİAD Başkanı Arzuhan Hanım'ın sevindirdiğini söylemeye gerek var mı?
*
'Kriz ortamına rağmen' IMF'siz bir yıl geçmiş…
“IMF olmadan çöker(sin)iz” kehanetleri boş çıkmış…
Ne gam; ekonomik güdülemeye, yeni IMF anlaşması pompalamaya tam gaz devam!
*
“Sonbaharda IMF ile anlaşma imzalanır” diyenler de var;
“IMF ile anlaşma yapılmayacak” öngörüsünde bulunanlar da…
Güngör Uras, Milliyet'te “IMF'siz bir yıl”ı yorumlarken “Hükümet, IMF ile ha anlaştı ha anlaşacak” ümidinin canlı tutulduğuna dikkat çekerek “Böyle geldi, böyle gidecek gibi” diyor ve ekliyor:
“Yabancı sıcak para, IMF'siz geçen bir yılda üstelik kriz döneminde büyük ölçüde kaçmadı. Hisse senedi, kamu borç senedi ve mevduat toplamı geçen nisan ayında 80 milyar dolardı. Şimdi 52 milyar dolar. Krize rağmen 52 milyar dolar sıcak paranın ülkede kalması fena değildir. Tamamı kaçabilirdi. Bunlar hükümeti cesaretlendiren gelişmelerdi…”
*
Yatırım bankası Merrill Lynch de Türkiye'nin IMF ile anlaşmasının gerekli olduğunu savunan koroya katıldı.
Merrill Lynch'in gelişen piyasalarla ilgili haftalık analizinde “Hükümetin, Türkiye'yi yıllardır süren IMF boyunduruğundan kurtararak tarihe geçmek istediğinden, fakat bunun küresel kriz dönemine rastlamasının iyi bir zamanlamaya işaret etmediğinden” söz edildi.
Analizde, hükümetin anlaşmayı geciktirme politikasına IMF'nin yeterince esnek davranmaması ve yerel seçimler nedeniyle hak verildiğini ancak bu aşamalar geride kaldıktan sonra 'IMF anlaşması olmadan yabancı sermaye girişinin azalması riskinin artacağı' öngörüsünde bulunuldu.
*
Gördüğünüz gibi, Türkiye'yi bir kere daha IMF'ye yazabilmek için yürütülen çabalar hız kesmiyor.
“IMF boyunduruğuna hâlâ ihtiyacımız olduğu” algısı sürekli olarak tazeleniyor. İçeriden ve dışarıdan hatırı sayılır güdülemeler yapılıyor.
Bu arada, bir dönemin “Dervişmen”i Kemal Bey çıkıyor, “IMF ile anlaşıyor gibi yapmak strateji değil” diyerek inceden kılçığını atmayı ihmal etmiyor.
“Türkiye, üstelik kriz ortamında nasıl oldu da IMF'siz yapabildi, bir yaz üstüne bir de kış geçirdi?” diye adam akıllı bir sorgulamaya yanaşan yok.
Çünkü, böylesi bir sorgulamanın sonunda “IMF Yanılsaması”nın deşifre edilmesi kaçınılmazdır. Bu da, Türkiye'ye yeni IMF anlaşması dayatan çevreleri zor durumda bırakır.
*
“İçimizdeki IMF'ci takımı”nın aradan üç yıl geçmesine rağmen hâlâ izah edemediği, izah etmeye hiç yanaşmadığı “dönüm noktası saymamız gereken çok önemli hadise”yi bu vesileyle bir kere daha hatırlatayım.
Türkiye'de mali piyasalar, 2006'nın Mayıs-Haziran'ında üç hafta süreyle ciddi bir biçimde sallanmıştı.
(Paul Wolfowitz'in gizlice İstanbul'a gelip Çengelköy Kordon Restoran'da işadamlarımızı güdüleme girişimlerinde bulunduğu günlerden söz ediyorum!)
Bu süre zarfında tam 25 milyar dolar sıcak para kaçmıştı.
O dönemde iddia edildiği gibi 4 milyar dolarla sınırlı değildi, kaçan para; bir başka deyişle yaşananları “Hafif bir sallantı” diye tanımlamak mümkün değildi…
Bu “ekonomik provokasyon”a rağmen devasa bir kriz yaşanmamıştı. Çünkü, kaçan sıcak paranın yerine aynı miktarda para piyasalara girmiş, Atlantik'in öte yanından düğmesine basılan “ekonomik operasyon” berhava edilmişti.
Türkiye, bu ciddi travmayı IMF'siz atlatmıştı, o günlerde…
Peki, 2008'in Aralık ayında, Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz'ın ne dediğini hatırlayan var mı?
Sanmıyorum…
Şu sözleri o günlerde de öne çıkarılmamıştı:
“Türkiye, bugün -2006'nın Haziran ayındaki kriz durumuyla kıyaslandığında- çok iyi durumdadır.”
*
Şu tesadüfe bakın siz…
Bir yıldır “IMF anlaşması olmazsa batarız”ı dayatanlarla Türkiye'nin üç yıl önceki ekonomik travmayı atlatmasından rahatsızlık duyanlar aynı cephede yer alıyorlar!
YENİ ŞAFAK