Yıldıray Oğur Karar gazetesindeki yazısında dini grupların açık bir şekilde iktidara destek verebildiklerini ama muhalefet yaptıklarında akıl almaz ithamlarla karşılaşabildiklerini hatırlatıyor. Alpaslan Kuytul hakkındaki mahkemenin tutuklama gerekçesini değerlendiren yazar, bir mahkeme kararından çok siyasi bildiriye benzeyen tutuklama gerekçesinin hukuktan ne kadar uzak ve siyasetle ne ölçüde iç içe olduğuna vurgu yapıyor.
Yıldıray Oğur’un konuyla alakalı yazısı şöyle:
Halkın Teveccühüne Yön Vermeye Çalışma Suçu
Yine Erenköy Cemaati’ne bağlı Aziz Mahmud Hüdayi Vakfı da sosyal medya hesaplarından yayınladığı bildiriyle “...tek yürek halinde bu yürüyüşün yanında olmayı bir borç biliyor, ümmetin ve insanlığın maslahatı için gece gündüz çalışan bu kadroya karşı teşekkür ve dua halinde olduğumuzu kamuoyuna saygıyla arz ediyoruz” diyerek seçimlerde Erdoğan’a destek çağrısı yaptı.
Seçimlere doğru desteklediği adayı açıklayan dini cemaatlerden biri de Hizmet Vakfı oldu. Vakfın öncüsü, Said Nursi’nin talebelerinden Hüsnü Bayramoğlu vakıf internet sitesinden yayınlanan mektubunda “Üstadımız gibi, vatan, millet, Kur’ân, İslâmiyet ve insaniyet namına, Recep Tayyip Erdoğan'ı ve beraberindekileri muhafazayı ve arkasında olduğumuzu bildirmeyi ve onları bu hizmetlerinde desteklemeyi bir vazife biliyoruz” dedi.
Dini cemaat ve tarikatların, siyasetle ilgilenmesi, bir seçim öncesinde destekledikleri adayı, siyasi mesajlar vererek açıklamalarında tabii ki bir sorun yok, bu en tabii demokratik hakları, bunun geniş toplumsal kesimlere hitap eden cemaat ve tarikatları için faydası ya da zararını herhalde en iyi kendileri ölçüp, tartacak durumdadırlar.
Bundan sonra ya da seçimler dışında başka herhangi bir siyasi, toplumsal sorunla ilgili söz söylemek, bir hataya itiraz etmek ya da bir meseleye destek vermek için açıklama yapıp yapmamaları da kendi bilecekleri bir iştir.
Buraya kadar olan kısımda hiçbir sorun yok.
Ama onların gazetelere tam sayfa ilanlar vererek, sosyal medya hesaplarından uzun bildiriler, mektuplar yayınlayarak siyasi açıklamalar yapabildikleri, bir adaya desteklerini özgürce bildirebildikleri bir ülkede eğer başka bir dini cemaatin lideri tam da onların yaptığının aynısını yaptığı için yani siyasi görüşlerini açıkladığı için aylardır hapisteyse burada ciddi bir sorun var demektir.
Hem de en başta bu cemaat ve tarikatların dikkat kesilmesi gereken ciddi bir sorun bu...
Adana Merkezli Furkan Vakfı’nın kurucusu Alparslan Kuytul, 9 Şubat 2018 günü Adana 2. Sulh Ceza Hakimliği tarafından tutuklandı. Dört aydır Bolu Cezaevi’nde kalıyor.
Avukatlarının ve yakınlarının açıklamalarına göre hapishanede tecrit halinde tutuluyor, yanına başka bir tutuklu ya da mahkum gönderilmiyor, havalandırmada bile başka biriyle görüştürülmüyor, kütüphaneye gitmesine izin verilmiyor.
Tutuklanmasına gerekçe gösterilen iki suç “Dini inanç ve duyguların istismarı suretiyle dolandırıcılık” ve “Silahlı terör örgütüne üye olmak.”
Adana 2. Sulh Ceza Mahkemesi hakimliğinin, “Dini inanç ve duyguların istismarı suretiyle dolandırıcılık” suçundan Kuytul’u tutuklarken yazdığı gerekçeyi okuyalım şimdi:
“Türkiye Cumhuriyeti Devletinin muasır medeniyetler ile teknoloji ve ekonomide yarışır hale gelmesi ve toplumsal hoşgörü ve saygı seviyesindeki toplumsal gelişmişlik düzeyinin her geçen gün artması, tesettür yasağının kaldırılması, dini hassasiyetlerinden dolayı giyim ve kuşamı, rengi, cinsiyeti, sakalı, görüşü, mezhebi ve benzeri ayrımlar nedeniyle milletin ve millet vekillerinin kınanmaya dahi uğramadığı günümüzde siyasete yön vermek amacıyla siyasi parti kurarak çeşitli yasal prosedürler ile kayıt alınmak yerine kayıt altına alınmaktan kaçınarak sosyal medya aracılığıyla halkın teveccühüne yön vermeye çalışmanın hayatın olağan akışı ile bağdaşır nitelikte olmadığı, saklanan amaçları aşikar ettiği, menfaat temini amacıyla hareket edildiğini ortaya koyduğu, şüpheli Alparslan Kuytul’un dini hissiyatları ve duyguları kullanmak suretiyle insanların teveccühünü kazanarak kendisine menfaat temin ettiği, bu yolla nüfusunu artırma çabasına girdiği...şüpheli Alparslan Kuytul’un tüm bu amaçlarla eleştirilemez ve sorgulanamaz bir şahsiyet olarak ortaya kendisini koyduğu, böylelikle bir kısım şüphelilerde dahil olmak üzere bir çok kişiyi dolandırdığı..”
Bir miting meydanında bir siyasetçiden ya da listelere girmeye çalışan bir milletvekili aday adayından duysak şaşırmayacağımız bu sözler 2018 yılında Türkiye’de verilmiş bir tutuklama kararının gerekçesinden...
Uzun uzun siyasi analiz ve övgülerden sonra hakim “siyasete yön vermek amacıyla siyasi parti kurarak çeşitli yasal prosedürler ile kayıt alınmak yerine kayıt altına alınmaktan kaçınarak sosyal medya aracılığıyla halkın teveccühüne yön vermeye çalışma “nın, “hayatın olağan akışı ile bağdaşır nitelikte olmadığı”nı söylemiş.
Herhalde, kararda hayatın olağan akışına bağdaşır bulunmayan “sosyal medya aracılığıyla halkın teveccühüne yön vermeye çalışmak” suçunu seçimlerde destek verecekleri cumhurbaşkanı adayını açıklayan dini cemaat ve vakıflar da işlemiş oluyor.
Yine, bu anlayışla canı öyle isteyen bir savcı ya da hakim, herhangi bir dini cemaat, tarikat ya da bir hocayı rahatlıkla “dini hissiyatları ve duyguları kullanmak suretiyle insanların teveccühünü kazanarak kendisine menfaat temin etmek, bu yolla nüfusunu artırma çabasına girmek”le de suçlayabilir.
Tabii “bu amaçlarla eleştirilemez ve sorgulanamaz bir şahsiyet olarak ortaya kendisini koymak”la da...
Tabii bir kişiyi ve bir vakfı aynı anda hem PKK, hem FETÖ hem DAEŞ hem de El Kaide ilişkili göstermek daha başka bir hukuki beceri isteyebilir.
Furkan Vakfı’nın kapatılmasını ve üyelerinin tutuklanmasını isteyen savcının iddiası vakfın ve mensuplarının aynı anda bu birbirine benzemez, birbiriyle savaşan dört örgütle de ilişkili oldukları.
Alparslan Kuytul ile ilgili tutuklama gerekçesindeki suçlama ise biraz daha ağır. Kuytul, doğrudan “Silahlı terör örgütüne üyelik” ile suçlanıyor. Ama bu terör örgütünün hangisi olduğu belirsiz.
Tutuklama gerekçesinde hakimin bu terör örgütü üyeliği suçlamasına gösterdiği tek delil Kuytul’un Afrin’le ilgili bir konuşması. Tutuklama gerekçesinin bu kısmını okurken de bir köşe yazısı okuyor hissine kapılıyorsunuz:
“Şüpheli Alparslan Kuytul’un Afrin operasyonuyla ilgili yayınlattığı konuşmalarının kamu düzenini bozacak, halkın vicdanını yaralayacak, toplumda infial oluşturacak nitelikte olduğu, söz konusu Zeytin Dalı hareketı sürecinin dünya barışını sağlamak amacıyla, dünya mazlumları adına ve faydasına manevi bir milli seferberlik halinde yapıldığı, sınırlarımız içerisinde ve dışında cami, yaşam alanları ve harp meydanlarında gazi ve şehitlerin verildiği, 15 Temmuz Zaferinde ihanet için kendi halkına çevrilen tankların asli vazifelerine dönerek vatan müdafaası amacıyla harekete geçmelerinde aynı halkın bu sefer tankların önüne geçerek kurban kestikleri ve geceli ve gündüzlü, yaşlısı ve genci ile kendi evlatlarına ve aziz milletimizin ordusuna dualar ettikleri, şanlı Türk Silahlı Kuvvetleri’nin itibarını iade ettiği ve kahraman askerlerimizin canlarını hiçe sayarak en zorlu görevleri tüm dünyaya parmak ısırtacak tarzda dağlardaki mağara ve inlerine kadar ifa ettikleri milli bir halet-i ruhiyede, şüpheli Alparslan Kuytul’un “girmesi var bir de çıkması var, girersin ama çıkamazsın” diye devam eden söylemlerinin hangi amaca matuf olduğunun aşikar olduğu, Kuytul’un bir kanaat önderi yerine bir siyasi şahsiyet portresi çizmeye çalıştığı...”
Tabii öncelikle “kanaat önderi yerine bir siyasi şahsiyet portresi çizmeye çalışmak” hangi suça giriyor bilmiyoruz. Ama kararda Afrin’le ilgili “söylemlerinin hangi amaca matuf olduğunun aşikar olduğu” söylenmesine rağmen, Kuytul’un üyesi olduğu iddia edilen terör örgütünün adı da belirsiz. Afrin konuşması yüzünden suçlandığı için bu örgütün PKK olduğu düşünülebilir ama bu hiçbir yerde yazmıyor. Daha tuhafı Kuytul, Afrin konuşmasının gerekçe gösterildiği terör örgütü üyesi suçlamasıyla girdiği hapishanede FETÖ üyesi olarak yatıyor ve onlar için uygulanan kısıtlamalara tabii.
Yani günün sonunda terör örgütü üyeliğinden tutuklu ama terör örgütü olduğu bir muamma.
Yine bir kişiyi, yaptığı bir konuşma yüzünden terör örgütü üyeliği gibi ağır bir suçlamayla tutukluyorsanız, gerekçenizde o konuşmanın sadece bir cümlesine değil, herhalde tamamına bakmanız gerekir. Bir hukuk adamının esas gerekçesine doldurması gereken siyasi analizler değil, delilleri olmalı.
Hakimin üzerine tonla laf saydığı “girmesi var bir de çıkması var, girersin ama çıkamazsın” cümlesinin geçtiği konuşmanın bağlamı da şöyle:
“Belki de Türkiye’yi tuzağa çekiyorlar. Amerika, Türkiye’nin ne yapacağını tahmin etmeden mi bunu yaptı? Herkesin gözünün içine soka soka, tırlar kameraların önünde gidiyorlar. Görmüşsünüzdür haberlerde. Üzerinde zırhlı araçlar, uçak savarlar… Göstere göstere… Bu Türkiye’yi tahrik etmektir. ... Bir kere Amerika kesinlikle istihbarat yardımı yapacaktır PYD’ye. Bu çok önemlidir. Savaşta en büyük öneme sahip olan noktalardan birisi bu: istihbarat. Amerika İnsansız Hava Araçlarıyla başka yollarla her türlü istihbaratı verecektir. Türkiye’yi orda bataklığa sokmak için. Girmesi var, bir de çıkması var. Girersin ama çıkamazsın. Amerika, Irak’a girdi, çıkamadı yıllarca, Afganistan’a girdi, çıkamadı. Rusya, Afganistan’a girdi, çıkamadı. Girmek kolay, çıkmak zordur. Bunu bütün askeri uzmanlar da bilir, bütün siyaset ehli insanlar da bil…Amerika, onlara (PYD) şimdi 4900 tır silah verdiyse orda kaç bin askerimizi kaybederiz bilmiyorum. Allah göstermesin. Yani bu iş bir tuzak olabilir. Amerika sanki göz göre göre Türkiye’yi orada bataklığa çekiyor gibi.” http://frk.cc/video15
Kuytul’un hiçbir belgede yazmasa da hapishanede FETÖ üyesi kaydı ile yatmasına neden olan, kamuoyu tarafından en çoj bilinen ve teppi çeken 15 Temmuz gecesi yaptığı konuşmanın da tamamı internette dolaşan kısmından farklı (İnternette kesilerek dolaştırılan kısmı boldlu cümleler):
“Ders esnasında, belki siz internetten takip etmişsinizdir, ben yeni haber aldım. Saat 22.00 civarında TSK ülke yönetimine el koymuş ve şu anda darbe yapılmış vaziyette. Bakın ne günlere geldik, tekrar darbe günlerine geldik. Şu anda Cumhurbaşkanı ve hükumet ne durumdadır bilemiyoruz. Genelkurmay böyle açıklama yaptığına göre, demek ki onlar da (Cumhurbaşkanı ve hükumet) şu anda gözaltındadırlar. TRT’nin yayını kesilmiş ve açıklama yapılacakmış. Şimdi, siz bundan sonra seyredin. Bu darbe ortamında yüzbinlerce insan belki de içeri alınacak, belki biz de onlardan biri olacağız. Bundan sonra ne olacağı karanlıktır. Allah milletimizin başına kaldıramayacağı sorunları çıkarmasın, böyle sorunlarla karşılaştırmasın. Bu darbenin İslami faaliyetlere darbe olmamasını ve İslami faaliyetlerin bundan olumlu yönde etkilenmesini ve Müslümanların hayrına olmasını vesile kılsın. Biz her ne kadar bu hükumeti tenkit ettiysek de darbeyle devrilmiş olmalarından memnun olmayız. Bu darbenin nereye gideceği belli olmaz. Allah, suçsuz olanları korusun. Suçsuz olanların başına musibetler getirmesin. Bakalım bundan sonra ne olacak? Şunu bilin, Allah Müslümanların ve İslami hareketin yardımcısıdır. Belki bazı zor günler geçirebiliriz. Ama sonra tekrar güneş doğacak, tekrar çok daha güçlü bir şekilde İslami hareket yoluna devam edecek. Herkes her şeye hazır olmalı. Ama sonunda tekrar güneş doğacak, buna emin olun. Hakkınızı helal edin”
Kuytul’un yine savcılık iddiasına göre DAEŞ üyesi olamayacağını ise en iyi bilmesi gereken Adana Emniyeti ve Valiliği olmalı. Çünkü 9 Mayıs 2017’de Adana Emniyeti’nin yazısıyla Adana Valiliği, internette çıkan bir DAEŞ dergisinde suikastla tehdit edilmesi üzerine Kuytul’a polis koruması vermeyi teklif etmiş.
Alparslan Kuytul’un siyasi fikirlerini, üslubunu, dini yorumunu beğenmeyebilirsiniz, bu kadar siyasi demeç vermesini yanlış bulabilirsiniz ama bir dini cemaatin liderinin, “parti kurmayıp, sosyal medyadan siyasi açıklama yaparak halkın teveccühünü yönlendirmek”le, “dini hissiyatları ve duyguları kullanmak suretiyle insanların teveccühünü kazanmakla” ve olmayan deliller, çarptırılmış konuşmalarla aynı anda dört terör örgütün üyeliğiyle suçlanıp tutuklanabildiği bir ülkede diğer dini cemaat ve tarikatlardan beklenen ilk sosyal ve siyasi mesaj herhalde seçimlerde destekleyecekleri adayın ismi olmasa gerek.
Beğenin beğenmeyin, bu deliller ve suçlamalarla Adana merkezli, küçük bir cemaat olduğu için kimsenin ilgilenmediği bir dini cemaatin lideri, dört aydır hapiste ve huzur, kardeşlik, zulme karşı ümmetin birliği mesajlarıyla idrak edilen Ramazan ayını da hapiste geçiriyor.