Boşluklu şehirler

Akif Emre

Anadolu'da örnek gösterilen şehirlerin ortak özelliği, ekonomik kalkınmışlık; şehrin modern görünümü, gelişmiş belediye hizmetleri vs. Anadolu'nun yükselişini şehirlerimizin modernleşme katsayısıyla ilişkilendiren çözümleme tarzını benimseyenler sanılanın aksine sadece modernleşmeden ve batılılaşmadan yana, seküler çevrelerden ibaret değil. Anadolu'nun kalkınması kimileri için "yeşil sermaye"nin kimileri için de "Anadolu aslanları"nın yükselişidir. Bu yükselişin sınıfsal karşılığı bir yana kültürel anlamda, dünya görüşü ve değerler sistemi anlamında Anadolu'yu nereye taşıdığı ayrıca tartışılmalıdır.

Bu çerçevede ideal model olarak gösterilen Kayseri'de geçirdiğim birkaç günlük süre bazı konuları yeniden düşünmeme neden oldu. "İslam Kalvinizmi"ne model olarak gündeme gelen bu muhafazakar girişimci şehrin en önde gelen işadamlarından birinin çalışanlarının namaz kılmalarına yaklaşımı hayli düşündürücü; "namazın bana maliyeti 20 dakikadır". Namazı maliyet hesaplamasına alan bir kapitalistleşmeden söz ediyoruz.

Kayseri'nin dışardan gelen biri için etkileyici bir görüntüsü var. Düzenli belediyecilik hizmetleri, temiz caddeleri ve gecekondusu olmayan bir şehirleşmesiyle Türkiye ortalamasının üstünde olduğunu hemen fark ettirir size. Modern yapılar, geniş bulvarlar ilk olarak beklenmedik bir görüntü olarak sizi çarpabilir. Kendisini hissettiren Erciyes'in yakışıklı ihtişamının yanında Kayseri, kabuğuna sığmayan bir şehir olarak sizi kendine hayran bırakabilir.

Oysa hemen her gidişimde beni bir boşluk hissi sarar. Bu kadar göz kamaştırıcı gelişmişlik karşısında tarif edemediğim bu boşluk hissini bu son ziyaretimde daha net tanımlayabildim. Adeta bu 'boşluk düşüncesi'ne kapılmama neden olan boşluklu şehri keşfettim.

Kayseri'yi hangi düşüncelerle gezerseniz gezin gözden kaçıramayacağınız en önemli özelliği geniş bulvarları, düzenli caddeleri olacaktır. Şehrin her tarafında göze çarpan bakımlı nüfus ve trafik yüküne göre çok geniş ve bakımlı caddeleri ve devasa bir büyüklükteki meydan/ları… Modernleşen, gelişen, kalkınan Anadolu'daki Avrupai tarza bir şehircilik örneği olarak farklı dünya görüşünden olanların övündüğü bir model olarak bakılabilir.

Bu büyük, geniş, şehrin her yerini kuşatan caddeler nedense bende tarifi zor bir tedirginlik, altüst oluş, bir yere ait olamamak gibi duyguları canlandırmıştır.

Bunu izah etmekte başlarda zorlandığımı itiraf etmeliyim. Trafik sıkışıklığının olmadığı, ulaşımın hızla gerçekleştiği, akışkanlığın sürekli olduğu bir şehir hayatı neden rahatsız ediyordu ki? Sonuçta şunun farkındayım, bu tür yerler, şehir hayatının sağladığı nimetlerin önemli kısmını karşılarken büyük şehirlerin doğurduğu sıkıntıların çok azını barındırıyordu.

Büyük caddelerin içim/iz/de yol açtığı boşluk hissinin nedenini; aslında çok daha derinlerde yatan insanın aidiyet düşüncesiyle, o toprakla kurduğu tarihi, kültürel bağlarıyla doğrudan alakalı olduğunu görmeden açıklamak mümkün değil.

Kayseri örneğine dönersek, şehrin özellikle merkezindeki gösterişli ana ve yan caddelerin adeta boş alanların etrafında oluşturulduğunu fark ederseniz ne demek istediğim daha iyi anlaşılır. Büyük bulvarların kuşattığı ve hâlâ boş olarak duran bu alanlar aslında bu göz kamaştıran modernleşme hastalığı uğruna yok edilen geleneksel şehir dokusundan arta kalan ve doldurulamayan boşluklardır. Muhafazakar yönetimler eliyle tahrip edilen bu geleneksel doku hâlâ doldurulamayan bir boşluk olarak varlığını hissettiriyor. Ya geniş park alanları olarak ya da potansiyel rant alanları olarak doldurulmayı bekleyen eski Kayseri'nin yerleşim alanlarını ancak henüz değiştirilmeyen isimlerden anlayabiliyorsunuz.

İçi boşaltılmış bir şehir olarak o gösterişli görüntünün arkasından ürkütücü bir boşluk, hiçlik, aidiyetsizlik görüntüsü çıkıyor.

Anadolu'nun en eski şehirlerinden biri olan Selçuklu medeniyetinin bu göz kamaştırıcı merkezinde şehrin geleneksel dokusunu hatırlatan çok az kalıntı var. Şehrin peyzajına hakim olan muhteşem Selçuklu camileri, kalesi, kümbetleri hayattan koparılmış ve münzevileştirilmiş anıt görünümleri ile bu boşluklu şehir hissini değiştirmiyor. Bu anıtsal eserler müzelik objeler haline gelirken camiler her vakit dolu olsa da hayattan koparılmış gibi duruyor. Hepsinden önemlisi geleneksel şehir dokusunu oluşturan mahallelerden ve evlerden eser yok. Köhne görüntülü, eğri büğrü yollar modern görünüme kurban edilerek topluca ortadan kaldırıldı. Binlerce yıllık hayat tecrübesinin oluşturduğu mahalle yapısı ve dolayısıyla insan ilişkileri modernleşme uğruna yok edildi. Hâlâ şehrin en merkezi bölgelerinde sınırlarını geniş, modern caddelerin çizdiği boşluklu alanlar göz önünde duruyor.

Modern şehirlerin doğuşu bulvarlarla simgelenir. Paris, Berlin, St. Petersburg gibi şehirlerin temsil ettiği barok şehirciliğinin belirgin özelliği şehrin meydanına açılan geniş bulvarlar ve hepsinin de merkezinin buluştuğu saraylardır. Merkeziyetçiliğin, denetimin, otoritenin temsili olan bu geniş bulvarların aynı zamanda askeri amaçlar da gözetilerek planlandığını şehir tarihiyle ilgilenenler bilir. Hem askeri gücü gösterecek resmi geçitlere uygun olması hem de muhtemel ayaklanmaların bastırılmasına izin verecek şekilde yıldız şeklinde meydana açılan bulvarlardan oluşan şehir planlaması geçen yüzyılın başlarına kadar geçerli modellemelerdi.

Şehir hayatının hızlı akışına uygun bulvarların insanda bir boşluk düşüncesini doğurduğunu yazar şehir tarihçileri. Bir de yeri doldurulamayan tarihin boşlukları etrafında beliren geniş, düzgün ve boş caddeler söz konusu olunca adeta ontolojik bir boşluk içine düşmemek elde değil.

Anadolu şehirleri boşluklu bir mekan anlayışı üstünde yükselmeye çalışıyor. Bu ne kadar mümkün?

YENİ ŞAFAK