Erol Erdoğan / Düşünce Günlüğü
Duyurganlık ve çareganlık arasında: Aile meselesi
Ailenin konuşulduğu ortamlarda “Boşanmalar arttı” şeklindeki cümlelerin tekrar tekrar kullanıldığına tanığım. Böyle sohbetlerde, boşanma verileri de sıkça paylaşılıyor. Herkes herkese boşanmaların arttığını duyuruyor.
Aileyi, çoğunlukla neden tek bir veri üzerinden konuşuyoruz?
Boşanma sayıları fikir verir ama ailenin bütün yönleriyle anlaşılmasını sağlamaz. Aile konulu sohbetlerde bazen evlenme verileri de paylaşılıyor. İkinci veriyi bilmek, değerlendirmeyi genişlettiği için önemli.
Peki, sadece boşanma ve evlenme sayıları, ailenin bugünü ve geleceği hakkında bütüncül değerlendirme için yeterli midir? Hayır. İlgili bütün verileri, bilgileri, hikâyeleri bilmeden meseleye vakıf olamayacağımız için çözümlerimiz yetersiz kalır.
O zaman, aileye bütüncül bakış için hangi verilere ihtiyacımızın olduğunu düşünmeliyiz. Mesela evlenme, boşanma, ilk evlilik yaşı, yeniden evlenme, doğum verilerine ihtiyacımızın olduğuna şüphe yok. Alt verilere de gereklilik hissedebiliriz. Sözgelimi sosyoekonomik statülere göre süzülmüş veriler, bakışımızı zenginleştirecek, sorunu ve çözümü lokalize etmemizi sağlayacaktır. Daha derin konuşmalar için eğitim, gelir, göç, mahallelik gibi verilere de başvurmak gerekebilir.
NEDEN SADECE BOŞANMALARI KONUŞUYORUZ?
Yukarıda, aileyi, neden çoğunlukla boşanma sayılarıyla konuştuğumuzu sormuştum. Bu bir alışkanlık. Bu alışkanlığın arkasında, sistematik düşünmemek, bütüncül bakmamak ve çözümcü olmamak gibi eksiklerimizin rol oynadığını düşünüyorum. Aileyi, sadece boşanmalar üzerinden konuşmak, konfor sağlıyor. Tekrarlanan boşanma verileri sonrasında, bazıları herkesi suçlayarak rahatlıyor, bazıları da tablonun vahametinden çözüme mecal bulamıyor. Aileyi, sıklıkla boşanma verileriyle konuşanlar, kendi ödevleri dâhil devletin ve toplumun yapması gerekenleri belirleseler, bu yöntem işe yarayacaktır. Oysa öyle olmuyor; suçlamalar yapılıyor, analizler eksik kalıyor, çözümler düşünülmüyor.
Şunun da ayrımında olmalıyız: Boşanmaları azaltmak yetecek mi? Evlenme oranları düşmüş ve ilk evlenme yaşı yükselmişse, boşanma sayıları ailenin müzakeresine yeterli veri teşkil etmeyecektir.
Aile meselesinde, çoklu verileri kullanarak çözümcü olmayan defansif yaklaşımları azaltabiliriz. Bu iddiamı, veri türleriyle ilişkili örneklerle detaylandıralım.
EVLENME ORANLARI NEDEN DÜŞÜYOR?
Mesela, evlenme oranlarının düştüğünü görmek, evlenme eğilimlerini eksilten nedenlere zihin yormamızı sağlayacaktır. Evlenme oranlarını ne düşürüyor? Nişan, kına, düğün, takı, başlık parası, çeyiz gibi masraflar veya işsizlik mi oranları düşürüyor, hukuki süreçler mi evlilikten soğutuyor, değerlerdeki değişimler veya mutsuz evlilikler mi olumsuz etkiliyor? Erkekler ve kadınların evlenmeye yönelimlerinde anlamlı farklar varsa, cinsiyetlere yönelik çalışmalar üzerinde yoğunlaşılacağı gibi evliliğe yüklenen anlamlar bakımından meslek, eğitim ve gelire göre ciddi farklar varsa, bu defa tematik çözüm arayışları başlayacaktır.
Mesela, inanç ve değerlere karşı yaklaşımlardaki farklılaşmalar, evlenme ve boşanma tercihlerini etkileyen dinamikler olarak kendini göstermektedir. Dolayısıyla, aileyle ilgili konuşmalarda, toplumun geleneksel ve değer yüklü bakış açılarını göz önünde bulundurarak, yargılayıcı ve suçlayıcı tutumlar yerine, vakayı ve kişileri anlamaya çalışarak sorumluluk üstlenici ve çözüm arayıcı tasarruflar geliştirilmelidir.
Evlilik yaşının yükseldiğini gördüğümüzde de, bu sonuca yol açan sosyolojik, kültürel, psikolojik, ekonomik nedenleri bulma çabalarımız artacaktır. Örneğin, ilk evlenme yaşının yükselmesindeki nedenlerle evlenme oranlarının düşüşü arasında ilişkilere yoğunlaşabiliriz. Evlilik yaşının yükselmesinin sebeplerini bulmamıza şu hususlar da yardımcı olabilir: Genç işsizliğin artması, istihdam alanlarının daralması, iş ve çalışma yaşamındaki değişimler, yeni mesleklere toplumun bakışı, lisansüstü eğitime ilginin artması, konut edinme şartları… Hatta evlilik yaşının yükselmesine hangi yönlerden olumsuz, hangi yönlerden olumlu bakılabileceğine dair tartışmalar da yapılabilir. Diyelim ki, lisansüstü eğitimin evlenmeyi geciktirdiğini gördük. Bunu sorun kabul ediyorsak, eğitim sürecinde evliliğe ilginin artmasını sağlayacak formüller üretmeye başlarız.
YENİDEN EVLENMEYE TEŞVİK ÖNEMLİ
Gelelim başka bir veriye… Ailenin konuşulduğu ortamlarda, yeniden evlenme oranlarından nadiren bahsedilmektedir. Hâlbuki boşanma veya vefat sonrasında yeniden evlenme verileri aile analizleri için önemlidir. Yeniden evlenme oranlarının yüksekliği veya azlığı, en başta, boşanma analizlerimizi farklılaştıracaktır. Ayrıca, yeniden evlenme verileri, boşanmalarla aile aleyhine oluşan durumların bir kısmının telafisi için ipuçları verecektir.
Evlenmek dün zordu, bugün de zor. Dün askerliğini yapsın, sigortalı işi olsun, abisi ablası evlensin, harman vakti gelsin denirdi. Şimdi de üniversitesini bitirsin, evini alsın, işe girsin, para biriktirsin, hayatı öğrensin deniliyor.
Aile meselesine çok yönlü ve çoklu veriyle bakarak, yakınma, suçlama, sorumluluktan kaçma pozisyonundan kurtulmalıyız. Evlilik, toplumun evlendirme rollerini yerine getirmesiyle başlar. Eskiler “Senin evlat evlendi mi?” diye değil “Çocuğunu evlendirdin mi?” diye sorarlardı.
Yazıyı sorularla bitirelim. Çevremizdeki dernekler ve vakıflardan kaçı gençleri evlendirmek için çalışıyor, kaçı evleneceklere maddi destek sağlıyor, kaçı eğitim dönemi evliliklerine kafa yoruyor, kaçı boşanmaların azalması için formül geliştiriyor, kaçı yeniden evlenmeyi teşvik ediyor, kaçı yeniden evlenmeye yönelik olumsuz bakışları azaltmaya çalışıyor, kaçı saygısız sevginin insanı boğacağını anlatıyor?
Sorulara vereceğimiz cevaplar bize dini, sosyal, ekonomik, kültürel sorumluluklar yüklemelidir. Duyurgan yerine çaregan olalım!