Nusret Reşber / Yeni Akit
Dağılan aile sayısı gün geçtikçe çoğalıyor (1)
Günümüz evliliklerinin çoğunun, hayırlı bir netice görmeden akamete uğradığını artık herkes bilmektedir.
Bu birlikteliklerin başlangıç, gelişim ve neticelerine göz atıldığında;
Sahih ve kayda değer bir niyetten yoksun oldukları…
Geçerli bir amaç ve hedef taşımadıkları...
Ya hiç düşünülmeden, oldu-bittiye getirilerek gerçekleştiği ya da tarafları bezdirecek, yıpratacak koşullar üzerinden gidildiği görülmektedir.
Tabii olarak da bu evliliklerinin gidişatı ve neticesi tüm toplumu olumsuz etkilemektedir.
Her yörenin, milletin ve inancın ilkeleri farklıdır.
Ancak, % 90’ları aşkın Müslüman kimliğine sahip bir ülke olduğumuzdan, Müslüman inancı ve kültürüne bağlı kalınıp kalınmadığı üzerinde durmak istiyorum.
Yüce Allah şöyle buyurur:
“Müşrik kadınlar iman etmedikçe onlarla evlenmeyin! Mümin bir cariye, hoşunuza giden hür bir müşrik kadından daha hayırlıdır! Mümin kadınları da, onlar iman etmedikçe, müşrik erkeklere nikâhlamayınız; Mümin bir köle erkek hoşunuza giden hür bir müşrik erkekten daha hayırlıdır. Müşrikler sizi cehenneme dâvet ederler. Allah ise sizi Kendi izniyle, cennete ve mağfirete dâvet eder ve üzerinde düşünüp gerekli dersi alsınlar diye âyetlerini insanlara açıklar.” (Bakara 221)
Bu ayet, bizlere çok belirleyici ilkeler sunuyor.
Evliliğin olmazsa olmazı olarak Allah’a imanı şart koşuyor. Ve Allah’a inanan her kadın ve erkeğin buna dikkat etmesini emrediyor. İslam’ın ve Kur’an’ın uygulayıcısı, rol modelimiz Allah’ın Resulü de şöyle buyuruyor:
“Bir kadınla dört sebeple evlenilir: Malı, soyu, güzelliği ve dindarlığı için. Sen dindar olanı seç. (Aksi halde) sıkıntıya düşersin.” (Buhârî, Müslim)
Müslüman toplumların birçok yönde İslam’dan uzaklaştığı gibi bir ömür boyu hayat sürdürecekleri eş seçiminde de dini kriterleri önemsemediklerini görüyoruz.
Bu bakımdan da günümüz ailelerinin başları bir türlü bela ve fitnelerden kurtulamıyor.
Huzur ve mutluluğa bir türlü ulaşılamıyor.
Zira İslam’dan uzak bir hayat tercihi demek, Allah ve Resulüne itaatsizlik demektir ki, bunun da sonu ancak hüsrandır.
Yüce Allah şöyle buyuruyor, “Allah ve Resul’ü bir şeye hükmettiğinde, mümin erkek ve mümin kadının o işlerinde seçim hakları yoktur. Kim de Allah’a ve Resul’üne isyan ederse, muhakkak ki apaçık bir sapıklıkla sapmıştır.” (Ahzâb 36)
Bugün kendilerini iyi bir Müslüman olarak takdim edenler de olmak üzere “Allah ve Resulünün rızası doğrultusunda bir evlilik kurayım, bu evlilik, beni haramlardan korusun, salih evlatlar yetiştireyim” diyen veya evlendirmek istediği çocukları için bunu düşünen kaç kişi bulunuyor?
Bizler evliliğin olmazsa olmazı olarak Peygamberimizin önermediği ya güzelliğini ön plana alıyoruz ya da malını, şöhretini ve sosyal konumunu ilk tercihimiz kılıyoruz.
İstişare desek zaten yok.
Aday gelinlerin kendileri veya aileleri de, “çocuğunuz ne iş yapar, evi-arabası var mı, ne kadar maaş alıyor?” sorularına kendilerince olumlu cevap alma derdindeler.
En öne alınan tercihler bu olunca da gün geçtikçe boşanmalar hız kazanıyor.
Ailenin dağılması sebebiyle çocuklar ya anneden ya da babadan ayrı yaşadıklarından veya her ikisi arasında kalarak psikolojileri yerle bir oluyor…
Ve daha da önemlisi, dağılmış aile bireyleri, anne-babadan çocuklara kadar ortalıkta mutsuz, huzursuz dolaşanların yaygın olduğu bir toplum oluşmakta.
Ne eğitimde, ne çalışma hayatında, ne de ev ortamında müspet bir netice göremiyoruz.
“Eskide” dediğimiz de birileri hemen “eskiyi günümüzle karşılaştırmayın” diyorlar.
Hz. Peygamberimizin döneminden bugüne gelinceye kadar ecdadımızın uygulamalarına baktığımızda, evliliğin başından sonuna kadar her kademesinde çok önemli örneklikler gösterdiklerini görmekteyiz.
Ecdadımızın yuva kurmadaki ana amaçları Allah’ın rızasını kazanmak, Resulullah’ın önerdiği yolda yürümek geliyordu.
İnancıyla bütünleşmiş, dış görünüşünden ziyade ahlâkı düzgün, güvenilir bir aday bulmaktı tercihleri.
“Sizden bekâr olanları, kölelerinizden ve cariyelerinizden durumu uygun olanları evlendirin. Eğer bunlar yoksul iseler, Allah onları lütfuyla zenginleştirir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.” (Nur 32)
Bu ayete inançları tam olduklarından ve Peygamberimizin, “Dinini ve ahlâkını beğendiğiniz bir kimse size (dünür olarak) geldiğinde onu (kızınızla) nikâhlayın. Böyle yapmazsanız, yeryüzünde fitne ve bozgunculuk çıkar” tavsiyesini de göz ardı etmiyorlardı.
Bu esaslara bağlı olarak evlendiklerinde veya çocuklarını evlendirdiklerinde, insanlık hali bir sorun çıktığında adaletsizlik yapmayıp yine Allah ve Resulünün emri doğrultusunda problemlerini çözme yoluna gidiyorlardı.
Efendimiz, temellerini iman ve güven üzerine attığı kızı Fatma ile amcasının oğlu Ali’nin (r.anhum) evliliklerinde bir anlaşmazlık durumunda veya daha öncesinden ev işlerini kızı Fatıma’ya evin dışındaki işleri ise damadı Ali’ye taksim ediyor. Ne kızını ne de damadını ayırt etmiyor.
Kendi hanımlarına kırgın olduğu bir dönemde hem Ebubekir hem de Ömer (r.a.) ayrı ayrı gelip kızlarını uyarıyor, nasihat ediyorlar...
Onların evlilikleri sağlam temeller üzerine tesis edildiği gibi sağlam çözümlerle de yoluna devam ediyordu.
Ya bizim evliliklerimiz? (Devam edecek)