Batman Özgür-Der şubesinin Cumartesi seminerinde bu hafta “Bölge Siyasal Ortamının Toplum Ahlakı Üzerindeki Olumsuz Etkisi’’ konulu seminer Mahsum Yokuş’un sunumu ile gerçekleşti.
Mahsum Yokuş sözlerine sosyolojik olarak “Değer’’in tanımını yaparak başladı. “Bir toplumun kendi varlık ve birliğini sağlamak için, üyelerin çoğunluğu tarafından doğru gerekli görülen, ortak duygu, düşünce ve amaçları yansıtan temel ahlaki ilke ve inançlara “değer” denir.” dedi. Bu anlamda toplumları bir birinden ayıran şeyin sahip olduğu değerler olduğunu ve bizlerin Müslümanlar olarak Allah’ın yeryüzüne tecellisi sonucu oluşan toplumsal inşa ve değerler bütünü baz almamız gerektiğini ifade etti. Bunun da ferdin ve toplumun Allah’ın boyası ile boyanması ile gerçekleşebileceğini söyledi.
Bu tür bir yaşamın ancak “Tevhid temelli, Adalet eksenli, Ahiret Merkezli’’ bir yaşam tarzı ile gerçekleşebileceğini ifade etti.
Özellikle doğu toplumlarının değerlerinin merkezinde Din olduğunu söyleyen Yokuş, 2. Meşrutiyetten sonra “ahlak dine bağlı mı değil mi’’ tartışmalarının yaşandığını, 1925’ten sonra “bağlı değil’’ görüşünün benimsendiğini bu yaklaşımın dayanak noktasının Fransız İhtilali olduğunu ve batılılaşma bağlamında gerçekleşen “Laik’’ anlayışın bir tezahürü olduğunu ifade etti. 1925’ten itibaren okullarda “Dinden arındırılmış insani bir ahlak’’ anlayışı öğretilmeye/okutulmaya başlandığını belirtti.
Bu durumun 1943’lere kadar devam ettiğini, 1943’e gelindiğinde ise toplumda ciddi bir ahlaki yozlaşmanın baş gösterdiğini ve 1950’lere kadar okullarda din veya ahlak dersinin oluşturulmadığını ve bu tutumun /hastalıklarının yansıması bu günümüze kadar geldiğini söyledi.
Günümüze Nasıl Geldik?
90’lı yılların çatışmalı ortamının kırsal kesimden kent merkezlerine ciddi göçlere neden olduğunu hatırlatan Mahsum Yokuş, bu göçler sonucu yerinden edilen bireylerin ciddi travmalar yaşadığını ve bu bağlamda küresel, ulusal, yerel politik dinamiklerin Kürtlerin dini yaşantılarını derinden etkilediğini ifade etti. Bu bağlamda “Bu göçler sonucu Kürt toplumu hızla modernleşmeye ve dünyevileşmeye başladı. Sahip olunan klasik aile yapısı ve iş bölümleri değişmeye başladı. Üretim mekanizmaları ailedeki otorite yapısını değiştirdi. Toplumsal kanaatleri, din adamları ve aşiret reisleri değil, politik ve sanatsal fikir önderleri yönlendirmeye başladı.’’ Dedi.
Kürtlerdeki temel kırılmayı 80 darbesi ve sonrasında yaşanan gelişmelerin oluşturduğunu ve Kürtlerin bu dönemde “Din, Kimlik, Aidiyet’’ tasavvurlarında önemli değişikliklerin olduğunu ifade etti. Bu süreç içerisinde Kürtlere yeni sunulan seküler ve milliyetçi anlayışla beraber, Kürt halkının din/dini pratikleri radikal bir biçimde değişmeye başladığını, bu anlayışın Kürtler arasında toplumsal bir taban bulmasıyla dindar Kürtleri de farklı adreslere yönelmesine neden olduğunu söyledi.
Mahsun Yokuş artık 90’lı yıllara gelindiğinde; binlerce faili meçhul cinayetin olması, şiddetin günlük hayatın bir parçası haline gelmesi ve büyük ölçekli zorunlu göçün geleneksel ve toplumsal yapıları derinden sarstığını, dinin toplumsal yapıdaki yerinin değiştiğini, bununla beraber geleneksel dini kurumlar olan “Şehlik, Melelik, Medreseler’’in büyük ölçüde işlevini yitirdiğini belirtti.
Hizbullah’ın din ve şiddet ile anılması, halkın din ve dini kurumlara olan yaklaşımını olumsuz etkilediğini, hal böyle olunca PKK’nin de artık geleneksel dini kurumları dışladığını ve kırsal kesimden kentlere gelen dini örgütlenmelerin kent yaşamına uyum sağlayamadığını ifade etti.
28 Şubat süreciyle birlikte, devletin bölgede sunmuş olduğu dini hizmetlerin en düşük düzeyde olması nedeniyle bu süreç Kürtlerin din ile ilişkilerinin zayıflamasını hızlandıran bir dönem olarak kabul edildiğini söyledi.
Bu sürecin 2002 yılında Ak Parti’nin iktidara gelmesi ile yeni bir boyut kazandığını belirten Yokuş, 1990-2010 yılları arasında geçekleşen; göç, çatışma, şiddet hadiseleri, geleneksel akrabalık, ağalık, bireyselleşme, küreselleşme, İletişim teknolojileri, eğitime erişim vb. etkenlerin önemli toplumsal değişmelere neden olduğunu belirtti.
Terörle mücadele adı altında devletin keyfi uygulamaları ve PKK baskısı arasında sıkışan 1.2 milyon insanın yer değiştirdiğini ve bunun sonucunda Güney Doğudaki illerin demografik ve sosyokültürel yapılarının büyük oranda değiştiğini ifade etti.
Kente hazırlıksız gelen ailelerin büyük ekonomik sorunlar yaşadığını, dil bilmeyen orta yaş ve yaşlı kesimin psikolojik – fiziksel rahatsızlıklar geçirdiğini, birçok aile reisinin ilk önce ekonomik gücünü sonrada aile içindeki otoritesini kaybettiğini belirtti. Özellikle gençler üzerinde çok olumsuz etkiler bırakan bu durumun, çocuk yaşta ekonomik zorluklarla karşılaşan gençlerin yeni bir toplumsal boylama sürülmeleri, üzerlerindeki aile otoritesini kaybetmeleri, sokakla tanışmaları ve kentlerin gençleri politize etmesiyle suça bulaşmalarına, keskin politik çizgilere kaymalarına bunların sonucu olarak ta dini ve ahlaki değerlerin çok olumsuz etkilenmesine neden olduğunu söyledi.
Mahsum Yokuş son olarak; "genel bir kategori ile ‘’Tevhid ve Şirk’’ mücadelesi her dönemde şu yada bu şekilde varlığını sürdürmüş ve şirkin her dönemde değişik görünümlerde hep var olmuştur. Bu gün emperyal medeniyetler bir iflas içerisindedir. Ellerinde insanlığa sunacak hiçbir değer kalmamıştır. İnsan ve değerlere karşı bütün söylemleri boşa çıkmıştır. Şuan ellerinde olan tek şey teknolojileri ve teknolojik silahlarıdır. Demokrasi, barış, hukuk, özgürlük çığırtkanlıklarının hepsinin bir yalan ve illüzyon olduğunu görülmüştür.’’ diyerek konuşmasını tamamladı.
Seminer katılımcıların sorularının cevaplandırılmasının ardından sona erdi.