Boğaziçi’nde Yaşayan Simonlar…

Yıldıray Oğur, ÇHD ve Halkın Hukuk Bürosu gibi yapıların Türk soluna mensup canlı bombaların avukatlığını üstlenme görevine, siyasetçilerin ve gazetecilerin de hukuku kullanarak kamuoyunu yanıltma rollerine dikkat çeken bir yazı kaleme almış.

Yıldıray Oğur / Türkiye

11 Eylül 2012 günü İstanbul Sultangazi'deki 75. Yıl Polis Merkezi'ne bir canlı bomba girmeye çalışırken üzerindeki bombaları patlattı. Saldırıda bir polis memuru hayatını kaybetti, sekiz kişi ağır yaralandı.


Polis üzerindeki bombaları patlatan saldırganın DHKP-C’li İbrahim Çuhadar olduğunu açıkladı ve benzer saldırılar yapabilecek 9 kişinin fotoğraflarını medyaya dağıttı.


O 9 kişiden ikisi ertesi gün İstanbul’daki Çağdaş Hukukçular Derneği’nde (ÇHD) avukatları Barkın Timtik ile birlikte basının karşısına çıktılar. Ardından ÇHD’den avukatları Günay Dağ ile birlikte İstanbul Çağlayan Adliyesi’ne gidip vali ve emniyetçiler aleyhinde şikâyetçi oldular.


Basın toplantısında konuşanlardan biri Kocaeli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğrencisi 25 yaşındaki Elif Sultan Kalsen’di. Şöyle demişti:


"Haberlerde 'çok tehlikeli' diyerek fotoğraflarımız yayınladı, çok şaşırdım. Canlı bomba ilan ettiler, can güvenliğimiz yok. Bunun kaygısını yaşıyoruz. Buraya geldik ama çıktığımızda ne olacağını bilmiyoruz. Düşüncemizden dolayı bunu yapmak istiyorlar. 


Herkesin gözü önündeyim, yerimiz yurdumuz belli. Bunun sebebini şuna bağlıyorum; Bu ülkede devrimciysen, sosyalistsen, bu düşünceleri savunuyorsan, sizin üzerinizde komplo kurulması, sokak ortasında infaz edilmeniz çok basit. Basının alet olmasını istemiyoruz."


Basın buna alet olmadı, basın toplantısı merkez medyada ve tv’lerde geniş bir şekilde yer aldı.


Radikal: “Sultangazi'deki saldırıdan sonra internet ve gazetelerde yayımlanan listede 'canlı bomba' diye gösterilen iki öğrenci isyan etti.”


http://www.radikal.com.tr/turkiye/biz-canli-bomba-degiliz-1100246/


Bianet: “Kaçmıyoruz, aranmıyoruz, burdayız.”


http://bianet.org/bianet/insan-haklari/140851-kacmiyoruz-aranmiyoruz-buradayiz


Avrupa Birliği ve Açık Toplum fonlarıyla yayın yapan Bianet’te Ayça Söylemez imzalı haberde Mehmet Ali Birand’ın sunduğu Kanal D haberleri suçlanıyordu:


“Emniyet, listedeki sekiz kişiyi de fotoğrafları ve isimleriyle basına dağıttı. Birçok basın kuruluşu fotoğrafları kısmen buzlayarak ve isimlerinin baş harfleriyle yayınlarken, Kanal D Ana Haber fotoğrafları açık olarak yayınladı ve sekiz kişiden "çok tehlikeli" olarak bahsetti.”


“Mağdur edilen öğrenciler” baskısı aynı akşam Kanal D haberde Mehmet Ali Birand’a bir özür haberi yaptırdı. https://www.youtube.com/watch?v=5qk0iDYBin8


Dört ay sonra 18 Ocak 2013 günü, polis ÇHD, Halkın Hukuk Bürosu, Grup Yorum’un da aralarında olduğu yapılara yönelik bir DHKP-C operasyonu başlattı.


Ama operasyon ilk dakikasından itibaren merkez medya ve sosyal medyada “Avukatlara baskın” olarak yer almaya başladı. Günlerce haberler yapıldı, yazılar yazıldı, ÇHD’li avukatların yeni açtıkları “polis ihbar hattı” yüzünden hedef alındığı iddia edildi. 


http://www.radikal.com.tr/turkiye/safak-vakti-avukatlara-baskin-1117463/


https://twitter.com/sahmetsahmet/status/399635128684519425

 

http://https://twitter.com/ezgibasaran/status/292266429175193600


http://www.radikal.com.tr/yazarlar/ozgur-mumcu/avukatlarin-kozmik-sirlari-1117810/

 

http://http://www.radikal.com.tr/radikal2/chd-baskini-ve-hukukun-sonu-1119045/


CHP’li vekiller (İlhan Cihaner, Melda Onur, Hüseyin Aygün, Mahmut Tanal vb) barolardan isimler günlerce mahkeme önüne gidip gözaltıları protesto ettiler. İstanbul Barosu baskın için “İleri faşizmdir” dedi. 


Gözaltına alınan ÇHD’li avukatlar arasında Elif Sultan Kalsen’in avukatları Barkın Timtik ve Güray Dağ da vardı.


http://www.radikal.com.tr/politika/istanbul-barosu-chd-baskini-ileri-fasizmdir-1118201/


İki gün sonra Beyrut’tan İstanbul’a uçağı inince gözaltına alınan ÇHD Başkanı Selçuk Kozaağaçlı ve arkadaşları operasyon sırasında Şam’daydı. Suriye devlet televizyonuna çıkmışlar, Suriyeli yetkililerle görüşmeler yapmışlardı.


Bu görüşmelerin amacını kendisi şöyle açıklamıştı: “Sınırlarını silahlı saldırganlara açarak Suriye halkını katlettiren, yağmalatan, tecavüz ettiren kişileri ve onları kollayanları belge ve kanıtlarıyla öğrendik. Artık Suriye halklarının da avukatlığı ile uğraşıyoruz.”

 

http://http://www.hurriyet.com.tr/ucaktan-aldilar-22404593


Gözaltına alınan ÇHD’li avukatlardan Taylan Tanay, Naciye Demir, Ebru Timtik de medyanın pek çok davadan tanıdığı, haber kaynağı ilişkisi içinde olduğu ünlü avukatlardı.


O haberlerden en ünlüsü 14 Ocak 2010 günü Roman Çalıştayı’nda konuşan Başbakan Erdoğan’ı “Parasız eğitim istiyoruz” pankartıyla protesto eden iki öğrencinin gözlatına alınmasıydı. CHP lideri Kılıçdaroğlu’ndan, pek çok yazara kadar parasız eğitim isteyen iki gencin tutuklanması geniş tepki çekmişti.


Kısık sesle söylenen gerçekse biraz daha farklıydı.


İsmail Saymaz’ın İletişim Yayınlarından çıkan “Sözde Terörist” kitabından okuyalım:


“Apar topar İstanbul TEM’e götürüldüler. Üyesi oldukları Gençlik Dernekleri Federasyonu’nun yasa dışı DHKP-C’nin gençlik yapılanması olduğu iddia ediliyordu. Önlerine 2009’dan beri bütün ‘sicilleri’ döküldü…Şiddet içerikli herhangi bir suçlama var mıydı? Yoktu. Utku bırakılırken, Berna ve Ferhat ‘yasa dışı örgüt üyeliği ve örgüt propagandası’ suçlamasıyla tutuklanarak cezaevine gönderildi… Dayanak olarak bir itirafçının 'Berna ve Ferhat’ı örgütün birçok eyleminde gördüm' beyanını gösterdi.”


Berna Yılmaz, 14 ay hapis yattıktan sonra yine medyanın alkışları arasında tahliye edildi.


http://www.vidivodo.com/parasiz-egitim-protestoculari-serbest-showtv


CHP’nin STK’ların mahkeme önlerine koştuğu, merkez medyada günlerce manşetlerden düşmeyen “ÇHD’li avukatlara yönelik operasyon” aslında bir DHKP-C operasyonuydu.


Birazcık Türk solunu tanıyan ve dürüst olan herkes ÇHD’nin, Halkın Hukuk Bürosu’nun ve Grup Yorum’un DHKP-C’nin uzantıları olduğunu biliyordu. Ama siyasetçiler ve gazeteciler, siyasi, mesleki, ahlaki etikle tavır almaları gereken bir olayda illegal örgütülerin herkesçe malum legal yapılarını “Hukuken ispatlayamazsın”ın arkasına saklanıp, aptala yatarak sakladılar, kamuoyunu da yanılttılar.


Ve bu bilinçli örtbasın sonu.


ÇHD operasyuonunda gözaltına alınanlar biri Elif Sultan Kalsen’di. 


http://bianet.org/bianet/insan-haklari/143726-chd-li-dokuz-avukat-tutuklandi


2015 yılında DHKP-C Sultanahmet’te daha sonra DAEŞ'in yaptığı ortaya çıkan canlı bomba saldırısını onun yaptığını duyurdu. 1 Nisan 2015 günü İstanbul Emniyeti binasına silahlı saldırı yaparken vurularak öldürüldü.


https://www.youtube.com/watch?v=iQ7ffQoJ14Q


“Sözde Terörist”, Berna Yılmaz ise 3 Mart 2016 günü yeniden ortaya çıktı. Bayrampaşa’da Çevik Kuvvet Ekipleri’ni silahıyla tararken ve bomba atarken. Çatışmada vuruldu. 


http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/491197/istanbul_Bayrampasa_da_polise_saldiri...

_Once_bomba_attilar__sonra_taradilar.html


ÇHD operasyonunda gözaltına alınanlardan biri İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi Şafak Yayla’ydı. 2011 yılında Başbakan Erdoğan’ı protesto eden ve sonra gözaltında işkence gördüğü iddialarıyla medyada yer almıştı. 


http://www.evrensel.net/haber/15590/polisin-ogrencilere-tahammulsuzlugu-suruyor


31 Mart 2015 günü Çağlayan’daki İstanbul Adalet Sarayı’na girip Savcı Mehmet Selim Kiraz’ı rehin alıp, öldüren iki kişiden biriydi.


17 Aralık 2015 günü ise Balıkesir İkinci Ağır Ceza Mahkemesi’nde üçü öğrenci beş kadının PKK propagandası ve üyeliğinden yargılandığı davanın son celselerinden biri yapılıyordu. 

 

http://http://www.balikesirhaberajansi.com/haber-5332---balikesirde-5--bayan--teror-orgutu-uyesi-olduklari-iddasi-ile-yargilaniyorlar-.html


Mahkeme salonunun dışında bekleyen gazetecilere açıklamayı beş kişiyi savunan avukatlar adına, Hüseyin Boğatekin yaptı.


Boğatekin gazetecilere, öğrencilerin demokratik haklarını kullanmasına rağmen haksız yere örgüt üyeliğiyle suçlandığını anlattı uzun uzun. Herhalde olay Balıkesir’de olduğu için medyada pek yer almadı bu ‘öğrencilerin mağduriyetleri’


Boğatekin, Öcalan’ın avukatlarının hukuk bürosu Asrın Hukuk Bürosu’nun da üyesi olduğu PKK’ya yakın Özgürlükçü Hukuk Derneği’nin avukatlarından biriydi.


Aslında Balıkesir değil İstanbul Barosu’na bağlı bir avukattı, muhtemelen Balıkesir’deki öğrenci kızlar da onu özel olarak tutmamıştı ama pek çok şehirde PKK davalarına bakan bir avukat olarak ‘görev gereği’ oradaydı.


Davada PKK üyeliğinden yargılanan mağdur öğrenci kızlardan birinin adı birkaç ay sonra tarihe büyük bir katliamla geçecekti: Seher Çağla Demir. Ankara’da bomba yüklü araçla otobüs bekleyen insanların arasına dalan PKK’lı canlı bomba…


Canlı bomba patlamadan önce Özgürlükçü Hukukçular Derneği’nden avukat Hüseyin Boğatekin’in adı başka bir haberle daha basında yer almıştı.


http://www.diken.com.tr/hdk-uyesi-bogazicili-okudugu-kitaplar-ve-dinledigi-sarkilar-yuzunden-tutuklandi/


Habere göre “okuduğu kitaplar ve You Tube’da dinlediği müziklerin yaktığı" bir Boğaziçi Üniversitesi öğrencisinin davasıydı bu.


Yüzlerce Boğaziçili öğretim görevlisinin serbest bırakılması için bildiri yayınlamış ABD’nin ünlü Ortadoğu Enstitüsü başkanı bile Başbakan’a mektup yazmıştı. Kampanya hâlâ devam ediyor.


Savundukları öğrencinin avukatının bir canlı bombanın da avukatı olmasından hiç şüpheye düşmeyerek...


O davanın hikâyesi ise yarına...

Yorum Analiz Haberleri

"Suriye'den bize ne?" yaklaşımını besleyen körlük
Suriye devrimine çarpık ve indirgemeci yaklaşımlar
Yılbaşında normalleşen haram: Piyango
Yapay zeka statükocu mu?: ChatGPT'de cevaplar neye göre değişiyor?
Devrim ile derinleşen kardeşlik: Suriye & Türkiye