Başbakan Ahmet Davutoğlu, Birleşmiş Milletler'de (BM) reforma ihtiyaç olduğunu belirterek, ''Her konuda o konuyla ilgili olan herkes sürece dahil edilmelidir. Şimdi daimi bu 5 ülke herhangi bir kriz konusunda ne yapılacağına karar veriyor. Sadece Suriye değil, Afrika'da çok fazla güvenlikle ilgili konu var. Ancak bu P5 ülkeleri arasında hiçbir Afrika ülkesi yok. Birçok Müslüman devlette sorun var ama onların temsiliyeti yok'' dedi.
Davutoğlu, İsviçre’nin Davos kasabasında düzenlenen Dünya Ekonomi Forumu’nun (WEF) katılımcısı iş dünyasının yerli ve yabancı üst düzey temsilcileri ile Rixos Hotel'de verilen akşam yemeğinde buluştu.
Davetlileri selamlayan ve katılımlarından dolayı büyük memnuniyet duyduğunu kaydeden Davutoğlu, iki gün önce İngiltere’nin başkentli Londra’da finans sektörünün temsilcileri ile bir araya geldiğini ve dün itibarıyla da Davos'a gelerek, görüşmelerine başladığını belirtti. Başbakan Davutoğlu, konukların sorularını yanıtladı.
İklim değişikliği konusunda ne düşündüğü sorusuna Davutoğlu, iklim ve çevreyle ilgili konuların kimi zaman tartışılmak istenmediğini, Paris toplantısında bunu yapacaklarını dile getirerek, iki yolda ilerlemeyeceklerini, Paris toplantısının başarılı olması için ellerinden gelen her şeyi yapacaklarını kaydetti.
Bununla eş zamanlı olarak sadece G-20 Zirvesi'nde değil, diğer gündemlerde de iklimin her türlü gündemin parçası olması gerektiğini anlatan Davutoğlu, 3 yıl kadar önce dışişleri bakanlarının New York'ta buluştuğunu, bu toplantıya Meksikalı bir meslektaşının başkanlık ettiğini anımsattı.
Davutoğlu, şunları söyledi:
''Kendisi o zaman G-20'nin başkanıydı. Bu zamanda, farklı dışişleri bakanı meslektaşlarımdan farklı yorumlar geldi. Genellikle dışişleri bakanları bir araya geldiğinde özel konulara yorumlarda bulunur. Bunlar resmi metinlerdir. Dürüst olmak gerekirse ben metinleri okumayı sevmem. 8 veya 9 kadar bakan yazıdan konuştuktan sonra ben şunu fark ettim. İnsanlar bu bakanların okuduğu resmi yazıları dinlemekten çok sıkılmışlardı. Ben de bu yüzden kendi konuşmam geldiğinde şöyle dedim: Lütfen, beni farklı bir bakış açısıyla dinleyin. Şunu ekledim: Her konuda biz ulus devletlerin dışışleri bakanları olarak kendi tavırlarımızı, tutumlarımızı korumalıyız. Fakat iklim değişikliği, bu bir istisnai konudur. Çünkü insani bir konudur. İklim değişikliği ve çevre konularına geldiğimizde zaman ülkelerimiz, ulus devletlerin dışişleri bakanları gibi değil, insanlığın içişleri bakanları gibi davranmalıyız. Çünkü ontolojik varlık olmazsa, politik varlık olmaz. Ulus devletler politik varlıklardır.''
Çevreye ve uygun bir iklime ihtiyaç olunduğunu dile getiren Davutoğlu, ancak bu şekilde bir sonraki nesillerin ontolojik olarak var olabileceğini kaydetti.
Davutoğlu, ''Benim görüşüm ve bizim G-20 duruşumuz iklim değişikliğiyle ilgili konuların da her türlü gündemde olması gerektiğidir. Tüm G-20 üyeleri Paris toplantısına katılacak ve biz Paris toplantısının başarılı olması için elimizden gelen her şeyi yapacağız. BM çevreyle ilgili tüm programları destekleyeceğiz ancak iklim değişikliği ve çevreyle ilgili konuları G-20 başkanlığımız süresince kendi gündemimizde tutacağız'' diye konuştu.
"BM'de reforma ihtiyaç var"
''Küresel düzen içinde güvenlik eksikliği ortaya çıkıyor mu? Geçtiğimiz 10 yıllar içindeki yetersiz politikaları suçlayabilir miyiz'' sorusuna ise Davutoğlu, sorunun güvenlik boşluğu bağlamında çok önemli olduğunu belirtti.
Davutoğlu, şöyle devam etti:
''Mesela, Suriye, Somali... Mesela bizim Cumhurbaşkanımız Etiyopya'da, yarın da Somali'de olacak. Somali'de bir saldırı gerçekleşti. Ancak biz ne olursa olsun Somali'yi desteklemeye devam edeceğiz. Soğuk savaştan önce devletler arasında güvenlik konuları vardı. Yani iki devlet arasındaydı. Fakat artık güvenlik konuları devletlerin ötesinde, her yerde karşımıza çıkıyor. Neden peki bu şekilde farklı terör örgütleri var? Bunlarla bağlantılı olarak güvenlikle ilgili konular var. Fakat günün sonunda tüm güvenlik konularıyla ilgili bir makam var. Bu da BM Güvenlik Konseyi. Adı Güvenlik Konseyi ve görevi güvenlikle ilgili konuları ele almak. BMGK içinde 5 daimi üye var. Yani aslında güvenlik tüm dünyayı, tüm insanlığı ilgilendiren bir konu. Fakat BM içinde yalnız 5 ülke güvenlikle ilgili belli kararla alabiliyor, savunma mekanizmaları geliştirebiliyor.''
''BMGK dünyanın düzeninden sorumludur''
Suriye ilgili olaylardan sonra BM'nin bu krizi çözemediğinin fark edildiğinin altını çizen Davutoğlu, şunları ifade etti:
''Şu anda da çözemiyor. Neden? Çünkü halen soğuk savaş mantalitesi devam ediyor. P5 ülkelerinden 2 tanesi bir vakayı savunurken, diğer 3'ü başkasını savunuyor. Filistin konusunda bir ülke veto kullanıyor, bir başka konuda da veto kullanıyor. Suriye konusunda da Çin ve Rusya veto kullanıyor. Aslında bundan Rusya veya Çin değil, Türkiye, Lübnan, Ürdün ve Irak etkileniyor. Yani komşu ülkeler etkileniyor. Fakat küresel bağlamda biz Suriye kriziyle ilgili ve Güvenlik Konseyi'ne hiçbir şey söyleyemiyoruz. Bu konuda bizim bir önerimiz var. BM'de reforma ihtiyaç vardır ve her konu o konuyla ilgili olan herkes sürece dahil edilmelidir. Yani ilgili ülkelerin dahil edilmesi gerekmekte. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonraki güç dengesinde oluşturulmuş bu sistem. Şimdi daimi bu 5 ülke herhangi bir kriz konusunda ne yapılacağına karar veriyorlar.
Sadece Suriye değil, Afrika'da çok fazla güvenlikle ilgili konu var. Ancak bu P5 ülkeleri arasında hiçbir Afrika ülkesi yok. Birçok Müslüman devlette sorun var ama onların temsiliyeti yok. Bu Latin Amerika ülkeleri için de geçerli. Aslında temsilde eksiklik var. BM'nin reforma gitmesi lazım. BMGK dünyanın düzeninden sorumludur. Bu nedenle tüm insanlığı kapsayıcı olmalıdır. Bu halletmemiz gereken meselelerden birisidir. Temsiliyet derken herkesi dahil etmelidir. Bu çok önemli bir konu. Sadece BM'de değil. Kriz yönetim mekanizmalarında da kapsayıcı bir yaklaşım olmadır."
Davutoğlu, Türkiye'de 2003'te Irak sürecinde komşu ülkeleri tek masa etrafında toplamayı başardıklarını hatırlatarak, bu sürecin 2008'e kadar devam ettiğini, Türkiye, Ürdün, İran, Suudi Arabistan ve diğer ülkelerin bir araya gelip tek masanın çevresinde buluştuklarını, bunu da Irak'ın istikrarı ve güvenliği için yaptıklarını anlattı.
Bu tür benzer süreçlerin BM'de olması gerektiğinin altını çizen Davutoğlu, 1990'larda donmuş çatışmaların halen gündemde olduğunu, hiç kimsenin Ukrayna'da bu kadar detaylı bir krizin ortaya çıkmasını beklemediğini, bu noktada uluslararası krizlerle başa çıkma mekanizmasının oluşturulması gerektiğini söyledi.
"Dikkate alacağız dedik"
Başbakan Ahmet Davutoğlu, Güney Akım Projesi'ne ilişkin, ''Biz daha tam olarak kabul etmedik. 'Hayır' da demedik. 'Dikkate alacağız' dedik. Bu projenin etkileri ne olacak, yapılabilir mi, fizibilitesi nasıl? Önce çalışacağız, sonra karar vereceğiz'' dedi.
''Türkiye'nin Rusya ile olan enerji işbirliğini Avrupa Birliği bağlamında nasıl değerlendirirsiniz? Güney Akım, Türkiye üzerinden geçecek, bu Türkiye'yi nasıl etkileyecek'' sorusuna Davutoğlu, aslında Türkiye'nin en önemli varlıklarının doğal kaynaklar olmadığını belirtti.
Türkiye'nin ekonomik kalkınması için iki önemli varlığı bulunduğunu, bunların coğrafya, nüfus ve iş gücü olduğunu dile getiren Davutoğlu, "Türkiye çok stratejik bölgede yer almaktadır. Bu yüzden çok fazla çevrede çok sorunla karşılaşılmaktadır ancak aynı zamanda çok önemli merkezi bir konuma sahiptir. Tüm ulaşım noktalarının ortasındayız. Enerji boru hatları ve ticaret hatları Türkiye üzerinden geçmektedir" ifadesini kullandı.
''Tüm ülkelere ve her türlü teklife açığız''
Davutoğlu, konuşmasında şunlara yer verdi:
''Bu yüzden Türkiye'nin enerji merkezi haline gelmesini istiyoruz. Eskiden 'tüm yollar Roma'ya çıkar' denirdi. Biz de şimdi tüm enerji boru hatlarının Türkiye'den geçmesini istiyoruz. Doğudan batıya, kuzeyden güneye enerji boru hatları ve koridorlarının Türkiye'den geçmesini istiyoruz. Azerbaycan ile TANAP projesi var. Kerkük'ten Yumurtalık'a da petrol boru hattımız var. İran ile bir doğalgaz boru hattımız var. Batı ve Mavi Akım var Rusya ile. Gelecekte daha da fazla olacak. Kıbrıs'ta barışa ulaşılabilirse Kıbrıs'ın çevresindeki doğalgaz da Türkiye'den geçecektir. 2009'da NABUCCO projesini başlattık. Ben yeni dışışleri bakanı olduğumda ele aldığım ilk projeydi. Azerbaycan, Gürcistan, Türkiye, Bulgaristan, Macaristan'dan Avusturya'ya kadar gidiyor. AB'nin stratejik bir vizyonu yoktu ve bu projeyi desteklemedi. Ruslar NABUCCO'nun kendisini baypasladığını fark ettiğinde, NABUCCO'yu baypaslamak için, direkt, doğrudan Bulgaristan'a ulaşmak için Güney Akım'ı başlattı. Biz TANAP projesini başlatmaya karar verdik. Bunun sebebi AB, NABUCCO'yu desteklemedi. Şimdi Avrupa TAP olsun diye TANAP ile birleşsin diye bize geliyorlar. Ruslar da aslında Güney Akım'ın yönünün Bulgaristan'dan Türkiye'ye çevirmek için bize geldiler. Tüm ülkelere ve her türlü teklife açığız. Hiç kimse Türkiye'yi eleştiremez. Alternatif enerji yolları AB için çok önemliyse NABUCCO'yu da desteklemelilerdi. Bugün halen önemliyse bizimle enerji faslını açmalılar. Şimdi enerji faslını engelliyorlar. Ama diğer yandan da AB'nin çıkarını düşünmemizi istiyorlar.''
Güney Akım Projesi hakkında da Davutoğlu, Rusların bunu Türk akımı olarak adlandırdıklarını söyledi.
Davutoğlu, ''Biz daha tam olarak kabul etmedik. 'Hayır' da demedik. 'Dikkate alacağız' dedik. Bu projenin etkileri ne olacak, yapılabilir mi, fizibilitesi nasıl? Önce çalışacağız, sonra karar vereceğiz. Ancak AB ve diğer ülkeler bizimle çalışmak istiyorlarsa ciddi olmalılar. Türk coğrafyasının öneminin farkına varmalılar. En azından enerjinin 16. faslını açmalılar. Bundan sonra tüm seçenekler masada olacak. Bizim için gelecekte yanaşabilecek zorluklara karşı mücadele etmek için masada ne kadar seçenek olursa o kadar iyi'' diye konuştu.
''Türk demokrasisi Avrupa standartlarındadır''
''Birçok kişi Paris'te ifade özgürlüğünü desteklemenizi çok takdirle karşıladı. Ancak Türkiye'de birçok gazeteci cezaevinde. G-20 Dönem Başkanlığınız süresince gazetecileri serbest bırakmanızı istiyoruz'' sorusu üzerine Başbakan Davutoğlu, ''Bu soruyu acaba kim sordu'' diye karşılık verdi.
Soruyu soran kişinin ''Bay Taylor'' demesi üzerine Davutoğlu, ''Gazeteci arkadaşınızın ismini verin lütfen, bu kişinin. Ben de size bu konuda yardımcı olabileyim'' dedi.
Davutoğlu, bu konuda gerçekçi olunması gerektiğini dile getirerek, şöyle devam etti:
''Çünkü aslında beklediğim cevabı verdiniz. Çünkü bir spekülasyon var. Sanki Türkiye'de birçok gazeteci cezaevinde ve bu ithamlar kanıtsız. Bugün editörlerle bir toplantım vardı. İsim sordum hiç kimse bana isim veremedi. Gazetecileri Koruma Derneği var. Ekimde bu dernek Türkiye'ye geldi. O zaman da sorduk. 'Kaç kişi' dedik. Bizim için tek bir gazeteci bile önemli. 10 kişinin ismini verdik. Zaten bize verilen isimlerden 3'ünün serbest bırakılmış olduğunu fark ettik. 7 kişi kalmış. Şimdi tam isimlerini vermeden bazı bilgiler paylaşayım. Siz de hangisi arkadaşınız olduğunu lütfen söyleyin. E.S. 1990'larda yakalanmış, silahlı adam yaralama, kolluk kuvvetlerine ateş açmış ve bir polisi yaralanmış. İkinci kişiden bahsedelim. Kendisi 1990'larda tutuklanmış, banka hırsızlığı gerçekleştirilmiş. Tüm bunlar cezai suçlar. M.G. banka soygunu, polis merkezine saldırı. Başka bir isimden bahsedeyim... Kendisi silahlı kişiler yetiştiriyor ve terör saldırıları düzenleyen birimlerle bağlantılı... 7 isim var sadece.
Bunlar aslında sözde gazeteci, ellerinde bir gazeteci kartı olabiliyor ancak gerçekte tutuklandılar, cezaevine girdiler. Çünkü başka suçlar sebebiyle cezaevindeler. Bunların hiçbiri AİHM'e gitmiyor. Çünkü kendi davalarının reddedileceğini biliyorlardı.''
Bu 7 kişinin gazetecilik faaliyetlerinden dolayı tutuklanmadığını anlatan Davutoğlu, şunları ifade etti:
''Londra'da söylediğim cümleyi tekrarlıyorum. Türkiye'de gazetecilerin cezaevinde olduğunu iddia edenler, lütfen gelsin bize isimlerini versin. Bunlar bildiğiniz üzere adli vakalar. Siz bize geliyorsunuz 'Lütfen bunları salıverin' diyorsunuz. Size saygı duyuyorum. Ancak böyle taleple geldiğinizde bu, hukukun üstünlüğünü anlamadığınız anlamına gelir. Bir başbakanının birini tutuklama veya salıverme hakkı yoktur. Ben hiçbir gazeteciyi tutuklamadım veya salıveremem. Bunu mahkemeler yapar. Türkiye demokratik bir ülkedir. Biz ikinci sınıf bir demokrasi değiliz. Bir Avrupa bakanına bu soruyu soramazsınız. Çünkü biz de çok iyi biliyorsunuz, Avrupa demokrasilerinde başbakanın tutuklama veya salıverme hakkı yoktur. Aynı şey Türkiye'de de geçerli. Türk demokrasisi Avrupa standartlarındadır.
Lütfen bana bir isim verin. Size söz veriyorum. Sizi bu gazeteciye götüreceğim. Sizinle birlikte o gazeteciyi ziyaret edeceğim. Bu şekilde gazetecilere olan desteğimi göstereceğim. Çünkü ben de 1990'larda bir köşe yazarıydım. Basın özgürlüğünün anlamını çok iyi biliyorum. Çok nazik bir şekilde bir şeyi ima ediyorsanız, iddianızı varsa isim getirmeniz gerekir. Ben salıverilme ve tutuklama konusunda hiçbir şey yapamam. Ama en azından meslektaşlarınız kimmiş öğrenmek isterim.''
AB üyeliği stratejik hedef
Başbakan Ahmet Davutoğlu, Türkiye'nin AB'ye üyelik sürecinin stratejik hedefi olduğunu belirterek, ''AB liderleri ne yaparsa yapsınlar bu, stratejik hedefimiz olmaya devam edecek'' dedi.
Konukların sorularını yanıtlayan Davutoğlu, ''Türkiye Ortadoğu’yu domine etmek ve Osmanlı İmparatorluğu'nu yeniden canlandırmak istiyor mu'' sorusuna, ''Tarihi bir soru... Tarih geçmişte kalmıştır. Türkiye’nin Ortadoğu veya herhangi bir bölgeyi, Balkanlar olsun veya Kafkasya olsun, eski Osmanlı topraklarını veya başka bir yeri domine etme gibi bir niyeti olmamıştır'' yanıtını verdi.
Türkiye'nin demokratik ve modern bir ülke olduğunu dile getiren Davutoğlu, Türkiye'nin bölgedeki en küçük bir ülkeyle bile eşit düzeyde ilişkilere sahip olmak istediğini anlattı.
Davutoğlu, şöyle devam etti:
''Dün burada seçkin Arap entelektüelleriyle bir toplantı yaparak Türkiye'nin Ortadoğu konusunda vizyonunu anlattım. Birincisi, bizim istediğimiz şey bölgedeki siyasi liderlerle üst düzey siyasi diyalog içinde olabilmek. Bütün bölgemizdeki ülkelerle... İkincisi eşitlik temeline dayalı ekonomik bağımlılık, üçüncüsü çok kültürlü birlikte yaşam. Araplar, Türkler, Müslümanlar, Sünniler, Şiiler, Hristiyanlar herkes devletlerinin eşit vatandaşıdır ve bölgede aslında akrabadır. Bizim yapmamız gereken şey, çok kültürlülüğü, birlikte yaşama kültürünü devam ettirmek. Dün bu salonda Arap dostlarımla konuşuyordum ve şunu söyledim: Herhangi birisi 'Basra, Şii bir şehirdir' derse, kendisi ne Basra’yı ne Ortadoğu’yu hiçbir yeri anlamıyordur veya bir kişi çıkıp da 'Musul Sünni bir şehir' derse, 'kültürü ve tarihi bilmiyordur' derim. Bir kişi ortaya çıkıp 'Hristiyanlık bizim bölgemizde geçerli bir din değildir' derse, kendisi bölgemizin tarihi anlamıyor demektir.''
Sünnilerin, Şiilerin, Müslümanların, Hristiyanların eşit varlıklar olduğunu anlatan Davutoğlu, şunları ifade etti:
''Dördüncü ilke ise ortak bir güvenlik çerçevesi oluşturmak. Kısaca şöyle söyleyeyim... Türkiye, hiçbir ülkeye hakim olmak istemiyor. Türkiye'nin istediği şey, eşitlik ve devletler arasında karşılıklı saygı... Herhangi bir ülke başka bir ülkeye hakim olmaya çalışırsa, zaten Türkiye de bunun karşısında olacaktır. Biz Suriye rejimiyle sorun yaşıyoruz, oraya hakim olmak istediğimizden değil, eskiden ilişkilerimiz Suriye ile iyiydi. Suriye kendi halkına barbarca yöntemlerle yaklaştığı zaman biz karşı çıktık. 2 milyon kadar mülteci Türkiye’ye sığındı, bundan önce Türkiye ve Suriye arasında bir gerilim yoktu. Benzer bir şekilde evet İsrail’le bazı sorunlarımız var. Geçmişte İsrail ve Suriye arasında 2008’e kadar arabuluculuk faaliyetlerimizi yürütüyorduk. Fakat İsrail, Gazze’ye saldırıp çocukları öldürdüğünde bir sorun ortaya çıktı. Bunun hakim olmakla ilgisi yok, bunun eşitlik ve adil olmakla ilgisi var. Biz Ortadoğu’da, Balkanlarda, Kafkasya’da, Avrupa’da, Asya’da, Afrika’da dünyanın her tarafında adalet ve eşitlik için çabalarımıza devam edeceğiz. Hakimiyet veya hegemonya için değil.''
"Bugün Türkiye 27 faslı açmaya hazır''
Davutoğlu, ''Türkiye AB'ye sizce girecek mi" sorusuna karşılık, bu sorunun Brüksel'de AB'ye sorulması gerektiğini söyledi.
Türkiye'nin AB'ye katılmak için her şeyi yaptığını, her açıklamalarında da bunu dile getirdiğini kaydeden Davutoğlu, ''Ben eskiden dışişleri bakanıydım, şimdi başbakanım ve hep şunu söyledim: AB'ye üyelik sürecimiz bizim stratejik hedefimizdir. AB liderleri ne yaparsa yapsınlar bu, stratejik hedefimiz olmaya devam edecektir'' dedi.
Geçen hafta Brüksel'de olduğunu ve AB Konseyi Başkanı Donald Tusk ile Avrupa Komisyonu Başkanı Jean Claude Juncker ve AB Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini ile görüştüğünü hatırlatan Davutoğlu, görüşmelerde aynı soruyu sorduğunu belirtti.
Davutoğlu, konuşmasında şunlara yer verdi:
''Bugün Türkiye 27 faslı açmaya hazır. Eğer siyasi engellemeler olmazsa ve bu fasıllar açılabilirse en az 15’ini kolaylıkla tamamlayabilir, kapatılabilir. Sizi temin ederim ki Türkiye siyasi engeller olmazsa 2 yıl içinde katılım sürecini tamamlar. Ancak Kıbrıs sorunu ve bazı ülkelerin engellemeleri yüzünden ilerleyemiyoruz. Kıbrıs sorunu yüzünden hiç kimse Türkiye’yi suçlayabilir mi? Hayır. 2004’te bütün taraflar Türkiye, Yunanistan, BM, Kıbrıslı Türkler, Kıbrıslı Rumlar Annan Planı üzerinde anlaştık. Kıbrıslı Türkler bunu kabul etti ancak Rum tarafı reddetti. Ancak ne oldu? AB, izolasyonla Kıbrıslı Türkleri cezalandırmaya devam ediyor ancak Rum tarafına tam üyelik vererek ödüllendirdi. Şimdi de bizim AB üyelik yolumuzu tıkıyorlar. AB'ye katılım süreci teknik bir süreçtir, bunu çok kısa zamanda halledebiliriz. En önemli sorun mantalite.''
Türk halkının Fransa ile olan dayanışmasını göstermek için Paris'e, ardından Berlin'e gittiğini anımsatan Davutoğlu, Berlin'de ırkçı teröristler tarafından birkaç ay önce yakılan camiyi ziyaret ettiğini, saldırının Türkler camide ibadet ederken gerçekleştiğini kaydetti.
Almanya'da son bir yılda 94 caminin saldırıya uğradığını ifade eden Davutoğlu, Başbakan Angela Merkel ile düzenledikleri basın toplantısında, Merkel'in ''İslam'ın Avrupa'ya ait olduğu'' sözlerini hatırlattı.
''Türkler Avrupa'nın bir ulusudur''
Davutoğlu, konuşmasına şöyle devam etti:
''Bu noktada İslam Avrupa'ya ait bir dinse, hiç kimsenin kültürel önyargılar nedeniyle Türkiye’nin AB üyeliğini engellememesi gerekir. Bir gün kıtamız çok barışçıl bir kıta olacak. Eğer Müslümanlar, Hristiyanlar ve tüm halklar barış içinde hep birlikte yaşayabilirse çok daha güzel bir gelecek olur. Avrupa tarihi Osmanlı arşivlerine başvurulmadan yazılamaz. Beğenirsiniz, beğenmezsiniz fakat Türkler Avrupa'nın bir ulusudur. Avrupa’da varlık göstermeye devam edecektir. Türkiye Cumhuriyeti ve Avrupa'nın farklı devletlerinde yaşayan Türkler olarak, burada önemli olan mantalite ve stratejik vizyon. Türkler olarak AB’nin üyesi olmaya hazırız. Asıl soru AB, Türkiye’yi kabul etmeye hazır mı? AB başkalarına karşı kültürel bağlamda yeterince hoşgörülü mü? AB liderleri kültürel önyargılar olmadan veya Türkler geldiği zaman AB Parlamentosu'nun dörtte biri Türkler ve Müslümanlar tarafından oluşacak önyargıları içermeden acaba Türkiye’yi kabul edebilir mi? İşte biz bu sorularla karşı karşıyayız. Türkiye'nin AB üyeliği yolu stratejik bir hedeftir. Esas önemli olan husus AB buna nasıl tepki verecek? Ben eminim, tarih dinamik bir şekilde devam ederse AB Türkiye'ye ihtiyaç duyacak, Türkiye de AB’ye ihtiyaç duyacak. Daha önceden bazı mazeretler öne sürülüyordu. 'Türkiye, AB için çok yoksul, Türkiye AB'ye bir yük olacak'. Şimdi de aynı kişiler diyor ki, 'Türkiye, AB'ye entegre olmak için çok güçlü'. Hangisi doğru. AB'ye girmek için zayıf mı yoksa güçlü mü olmamız gerekiyor. Bilmiyoruz. Sizi temin ederim ki, onlar kabul etsin etmesin, Türkiye gelecekte de güçlü olmaya devam edecek. Barış, istikrar ve ekonomik dinamizm için güçlü bir Türkiye'ye ihtiyaç duyacaklar. İşte o gün Türkiye, AB'nin üyesi olacak."
''İstanbul'un sokaklarında yürüdüğüm zaman tarihi öğreniyorum''
''Türkiye’ye aileyle tatile gelmek için en güzel zaman nedir'' sorusuna ise Davutoğlu, şu yanıtı verdi:
''Bu, ebeveyne 'hangi çocuğunuzu daha çok seviyorsunuz' diye sormanıza benziyor. Ben Türkiye'nin Başbakanıyım ve Türkiye'nin bütün şehirlerini yakından tanıyorum. Ve size şu an onlarca isim verebilirim. Fakat esas neyi istediğinizi bilmem lazım. Gerçek tarih içeren bir şehir istiyorsanız Mardin’e gitmenizi öneririm. Kıyıda sahilde bir tatil isterseniz size Antalya’yı bahar mevsiminde öneririm. Yazın Bodrum'u öneririm çünkü nemi daha az. Eğer ruhani bir tecrübe yaşamak isterseniz sizi benim memleketim Konya'ya davet ederim. Gerçek Osmanlı'nın izlerini taşıyan bir şehir görmek isterseniz size Bursa'yı öneririm. Dünyadaki en güzel caminin görülmesi için de Edirne’yi, Selimiye Cami'yi öneririm."
Başbakan Ahmet Davutoğlu, ''Huzurlu ve doğanın bir parçası olarak tatil geçirmek isterseniz, nehir, dağ ve şehrin bir arada olduğu bir yer görmek isterseniz size Amasya şehrini öneririm. Hem doğal güzellik hem doğanın mucizelerini hem de kültürel tarih, özellikle de Hristiyan tarihini görmek isterseniz sizi Kapadokya'ya davet etmek isterim. Orada çok güzel doğal yapılar var ve yeraltında inşa edilmiş şehirler var. Ancak bunların hepsini birden görmek, bunu bir de tarihi çerçeve içinde yapmak ve doğal güzellikleri de görmek isterseniz İstanbul derim. İstanbul dünyanın en güzel şehri, sadece Türkiye’nin değil'' diye konuştu.
Konya'da doğduğunu, İstanbul'da yaşadığını dile getiren Davutoğlu, şu anda ''Şehirler ve Medeniyetler'' adlı kitap hazırladığını, bunları dışişleri bakanlığı görevindeyken dünyayı gezdiği sırada uçağında kaleme aldığını ancak başbakan olduktan sonra daha girişini yazamadığını, kitabı bitirmeyi umduğunu kaydetti.
Davutoğlu, şöyle devam etti:
''Dünyadaki bütün güzel şehirlere atıfta bulundum, tabii ki Türkiye de çok önemli yer ediyor bu kitapta. Bu soruyu kim sordu bilmiyorum ama kitabımı bitirdiğimde, yayınlandığında, İngilizce'ye çevrildiğinde size hediye olarak yollayacağım.
İlkesel olarak bir İstanbulluyum. İstanbul hayalinizin ötesinde olan bir şehir. Geleneksel kültür açısından baktığımızda 4 önemli hayat hususu var, toprak, su, ateş ve hava. İstanbul hepsinin kombinasyonu. Burada 7 tepeden oluşuyor. Havanın aslında bu 7 tepeyle olan etkileşimi görüyorsunuz. Aslında cennetin bu tepelerden yükseldiğini görüyorsunuz ve İstanbul'da en güzel manzarayı güneş doğarken veya batarken yakalayabilirsiniz. Burada aslında ateşin 7 tepelerle dünyaya katıldığını ve boğazda battığını görürsünüz.''
İstanbul'un, kadın ve erkekleri filozof ve tarihçi yaptığını, gerçek bir insan haline getirdiğini kaydeden Davutoğlu, şunları söyledi:
''Bütün dinlere saygı duyan bir kişi haline getirir. Bir sinagog ve kiliseyi yan yana görürsünüz, bu binalar birbirini selamlar, izole etmez. Ben İstanbul'un her zaman en iyi öğretmenim olduğunu düşünürüm. İstanbul'un bir öğrencisiyim, İstanbul'a baktığım zaman fizik ve metafizik öğreniyorum. İstanbul'un sokaklarında yürüdüğüm zaman tarihi öğreniyorum. İşte bu yüzden İstanbul gerçekten bir usta, İstanbul'dan bir şeyler öğrenmek isteyenler buraya gelmeli. Ama sadece İstanbul ile kalmayın başka şehirlere de gitmelisiniz. Bir rehbere ihtiyacınız olursa size bulurum. Maalesef benim programım çok yoğun size rehberlik edemem ancak ek tavsiye isterseniz lütfen bana telefon açın, size bu konuda tavsiyeler verebilirim. Türkiye'nin tadını nasıl çıkarabilirsiniz, inşallah en kısa zamanda gelirsiniz.''
Zapsu Danışmanlık Başkanı Cüneyt Zapsu’nun ev sahipliğinde düzenlenen toplantıya, Dünya Ekonomik Forumu Kurucusu ve Başkanı Klaus Schwab, Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, AB Bakanı ve Başmüzakereci Volkan Bozkır, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Beşir Atalay, Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, Borsa İstanbul Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü İbrahim Turhan, TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı, FİBA Holding Yönetim Kurulu Başkanı Hüsnü Özyeğin, Doğuş Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ferit Şahenk, Koç Holding Yönetim Kurulu Üyesi Ali Koç, Doğan TV Holding Yönetim Kurulu Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ, Yandex Türkiye Üst Yöneticisi Mehmet Ali Yalçındağ, Borusan Holding Üst Yöneticisi (CEO) Agah Uğur, Hürriyet gazetesi Yönetim Kurulu Başkanı Vuslat Doğan Sabancı ve Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) Başekonomisti Fatih Birol da katıldı.
AA