Hukuk Fakültesi’nde, “hukukun özünü” kavratmak için tanımlar yapılır.
“Şu filozof böyle tanımlar”, “bu filozof böyle tanımlar” diye, onlarca tanımla başlanır hukuk eğitimine..
O tanımlardan birisi de, genel anlamda görüşlerini tasvip etmediğim sosyalistlerin, hoşuma giden hukuk tanımı idi: “Hukuk(kanun); güçlünün güçsüzü sömürmek için uydurduğu kurallar bütünüdür.”
Evet; “ahiret inancı”nız yok ise, dünyada ne yapıyor iseniz, öylece kalıyorsa; bu tanım dört dörtlük bir hukuk tanımı.
Allah inancınız yok ise, yaptıklarınızdan/yapmadıklarınızdan hesaba çekileceğinize inanmıyorsanız, bu tanım gerçekten de en mantıklı olanı..
Kısaca söylersek, beşeri hukuku; çok güzel anlatıyor bu tanım!
Bugün yaşadıklarımız da aslında bunu ispatlamıyor mu?
İsterseniz mahalle bazında düşünün... İsterseniz il bazında veya ülke bazında düşünün.
Hatta dünya genelinde düşünün..
Gerçekten de “hukuk” dediğimiz şey; güçlülerin, güçsüzleri ezmek için uydurduğu, hikâyeden kurallar.
Bakıyorsunuz, üretilen hukuk kurallarına..
İşin derinlemesine inmediğiniz, somut olaylar bazında değerlendirme yapmadığınız takdirde, yanılıyorsunuz..
“Devletlerin uymaları gereken hukuk kuralları tek tek belirlenmiş” diyorsunuz.. “Savaşın önlenmesi, barışın hakim olması için birçok kural öngörülmüş, eski çağlardaki gibi haksızlıklar artık olmaz” diyorsunuz.. “Sadece kurallar konulmakla yetinilmemiş, kuralların uygulanabilir olması için müesseseler de kurulmuş. Bakın Birleşmiş Milletler var, bakın Güvenlik Konseyi var.. Kolay mı öyle, devletlerin hak ihlâli yapmaları” diyorsunuz!..
Türkiye Cumhuriyeti, Kıbrıs’a girdiğinde, kendi açımızdan haklı da olsak, konulan ambargoları yaşadığınızda “Aleyhimize de olsa, sonuçta uluslararası kurallar yerleşmiş. Her şey zabt-u rabt altında” diyorsunuz.
İran’a yönelik olarak, Birleşmiş Milletler’in “Nükleer silah üretemezsin” sorgulamasını yaşadığınızda, saf saf düşünüp; “Bakın devletler kendi başlarına buyruk değil artık.. Devletlerin de üstünde, bağımsız ve objektif hareket eden kuruluşlar var. Eski dönemlerdeki gibi, bir kral ortaya çıkıp ‘var mı bana yan bakan’ diye etrafa korku salamaz artık” diyorsunuz.
Sonra bir bakıyorsunuz, İsrail denilen kurdurulmuş bir uyduruk devlet, çocuk-kadın demeden, sivil insanları katlediyor. Üç günde, 400’e yakın insanı katlediyor.
Ve bekliyorsunuz ki; Birleşmiş Milletler denilen kuruluş, bir adım atsın.. Uluslararası kuruluşlar bir açıklama yapsın.. İlk adımda, “ambargo”ydu, “askeri güç gönderilmesi” idi, “ekonomik yaptırımlar” idi, birşey beklediğimiz yok.. Sadece “Hooop dedik beyler.Biz buradayız. Bilginiz olsun.. Ne oluyor orada bakalım?” desinler..
Ama maalesef, kimse ortalıkta görünmüyor.
Ve ben dönüp, o çok hoşuma giden tanımı bir daha yapıyorum, “Hukuk(kanun); güçlünün güçsüzü sömürmek için uydurduğu kurallar bütünüdür.”
Yani; emperyalist devletler, Müslüman ülkeleri ve diğer ezilenleri sömürmek için, onlara “Uluslararası kurallar/kurullar var. Birleşmiş Milletler var. Artık uluslararası hukuk var” diye avutuyorlar.
Biz garipler de zannediyoruz ki, gerçekten uluslararası hukuk kuralları var. Bu kuralları, objektif olarak uygulamak üzere, uluslararası kuruluşlar var.
Ama nerde?
İşte gerçekler ortada..
Adamlar; zayıflar küçük bir ihlâlde bulunduğunda, o kuralları hemen uyguluyorlar. Zayıfları biraz daha zayıflatıyorlar..
Ama güçlüler o kuralları ihlâl ettiklerinde, o kurallar uygulanmayarak, zayıflar bir daha zayıflaştırılıyorlar..
Evet; o tanım beşeri hukuk sistemleri için, gerçekten de doğru bir tanım. Hukuk dediğiniz şey; güçlülerin, güçsüzleri ezmek için uydurdukları bir kavram..
Eğer, dünyevî hayatı, ahiret hayatı ile birleştirebiliyorsanız, hukuk kurallarının bir anlamı var. İşte o zaman hukuk kuralları, kuvvetlinin, güçsüzü ezmek için kullandığı bir araç olmaktan çıkıyor.
Çünkü, güçlü olan biliyor ki, “Bu dünyada ezse de, ahirette bunun hesabını vereceği bir makam var!”
VAKİT