Bizim ‘Merhamet Medeniyeti’mizin aslî terimlerinin çarpıtılmasına seyirci kalınmamalı..

SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

Okuyucularla Hasbihal..

Bizim ‘Merhamet Medeniyeti’mizin aslî terimlerinin çarpıtılmasına seyirci kalınmamalı..

*Bu Pazar gününün ‘Okuyucularla Hasbihal’ine İstanbul’dan ‘doktora öğrencisi’ olan Mustafa Arıcıoğlu isimli kardeşimizin mesajıyla başlayalım:  Diyor ki: Üsküdar’da, ‘Hâkimiyet-i Milliye’ (Millî Hâkimiyet)  ismi taşıyan bir ana meydan ve o meydanın hemen yanıbaşında da 3 asırlık Yeni Valide (Valide-i Cedid) Câmii var.. O Câmiin sahile bakan giriş kapısının karşısında da, yıllardır, metrûk, /terk edilmiş, harâbe halinde bir eski tarihî yapı.... Önündeki mermer kitabelerde bir takım yazılar da vardı, ama, biz üniversiteliler, ülkemizin -sözümona-  aydınlarıyız ya; o yazıları okuyamayız..

Bu vesileyle size bir yürek yangımı yazıyorum.

‘Yeni Valide Câmii’nin karşısındaki o , metrûk ve harâbe tarihî mekânda, son aylarda bir restorasyon çalışması göze çarpıyordu..

‘Ne güzel, tarihî bir mekân ihyâ ediliyor, sevinmemek olur mu?’

Ama, restore edilen bu mekân, bir Cafe veya Pastane tipi ticaret merkezine , bir gelir kapısına dönüştürülüverdi..

Halbuki, orası bir ‘imâret’ idi. Ve dahası, ihyâ olunan, hayata döndürülen bu mekânın giriş kapıları üzerine, kocaman harflerle ‘Valide-i Cedid İmârethânesi’ ve büyük harflerle ‘İMÂRET’ tabelâları da  yazıldı..

İtirazım buna..  Çünkü, burası 300 sene önce bir ‘İmâret’ olarak yapılmış, sonra da, herhalde Yüksek Anıtlar Kurulu veya Vakıflar İdaresi’nden izin, nasıl alınmışsa, burası restore edilip, bir ticarethaneye dönüştürülmüş..

Ama, gelecek nesillere bir Vakfiye ya da İmâret olarak hediye bırakılmış bir mekânın, asıl mânâsını katletmek istercesine, bir ticarethaneye dönüştürülmesi nasıl olur?  Bu mantıkla orası, içki içilen bir yere de dönüştürülebilirdi-dönüştürülebilir. Yürek sızlatan bir durum.

--Evet, bu okuyucunun uzuuun mektubunu bu kadarca özetleyebildim. Onun hassasiyetine katılmamak elde değil.. Çünkü, ‘İmâret’, İslâm medeniyet ve kültürümüzün ‘vakıf’ gibi, çok önemli bir hayır kurumudur, o hizmetlerin verildiği yerin özel adıdır.. ‘İmâret’ denilen bu yerlerde, hali-vakti yerinde olanlarca,  yoksullar doyurulurdu; kimsenin hangi dinde veya inançta ve hattâ inançsızlık üzere olup olmadığına bakmadan..

Öyle bir mekân, hem de ‘İmâret’ adı verilerek ve -muhakkak ki onu tesis eden- 3 asır öncelerdeki hayır sahiblerinin vasiyetine aykırı olarak, nasıl, bir maddî kâr ve kazanç kapısına dönüştürülür? ‘Yoksulları doyurmak için’ niyetiyle tesis olunan ve asırlarca sürdürülen bir hayır kurumunun adı böyle nasıl çarpıtılır?

Bu okuyucunun hassasiyetine ve yürek sızısına aynen katılıyorum.

O mekânın, bizim ‘merhamet medeniyeti’mizin ruhuna uygun olarak, yeniden ve sadece tabelâ olarak değil, gerçek bir ‘İMARET’e dönüştürülmesi temennisiyle..

* İstanbul’da Üniversitede okuyan Kuzey Afrikalı bir kardeş yazıyor: ‘Ağabey, dün sabah, İstanbul Ticaret Üniversitesi’nde ‘African Diaspora Forum’ ismiyle bir toplantı yapıldı, Afrika’lı öğrencilerin derneği tarafından... Siz de oradaydınız.. Orada ekrana yansıtılan ve bütün Afrika ülkelerinin bayraklarını bir yerde toplayan bir  görüntüye yer verildi ekranda,   ‘Afrika Birliği’ idealinin marşı okunurken.. Ama, Cezayir Bayrağı’na yer verilmedi.. Bu bizi üzdü.. Bunun sebebi ne olabilir?’

--Evet, bu genç kardeşin yazdığı konu, şaşırtıcıydı. O marş okunurken, ekrana topluca yansıtılan 47 Afrika ülkesinin bayraklarına  baktım.. Tunus, Libya gibi ülkelerin bayraklarını,  ay-yıldızlarından tanıdım.  5-6 ülkenin daha bayraklarında ise, sadece hilâl vardı.. Ama, yarısı yeşil ve yarısı beyaz, ortasında ise kırmızı hilâl ve yıldızlı Cezayir bayrağı yoktu.. Toplantıyı tertib edenlerin özel bir kasdının olduğunu sanmıyorum, bir dikkatsizlik..  Neyse ki, Cezayir’in İstanbul Başkonsolosu Mohamed Mariami, o öğrencileri kırmadan, hemen ve nazikçe uyardı.   Bu gibi toplantılarda tecrübesizlik bazen beklenmeyen tepkilere de yol açabilir.. Evet, daha dikkatli olmak gerekiyor.. Kaldı ki, Cezayir, Afrika ülkelerinin en çok bilinenlerinden biridir..

*Süheyl Ergin isimli okuyucu diyor ki: Merhûm Erbakan’ın oğlu, İstanbul BŞ Belediye Başkanlığı’ seçiminde milletin değerleri karşısındaki yeri belli olan filân adayın kazanacağını  tahmin ettiğini belirttiği halde, kendi partisinden, eniştesini aday gösteriyor..

Bu tutumu rahmetli Erbakan Hoca  görseydi, ne derdi?

-- 55 yıl öncelerden beri yakînen bildiğim merhûm Erbakan Hoca,  her halde, doğrudan,  -bir siyonist haydutlar çetesi’ni kasd ederek-, ‘Bu, filancalara hizmettir..’ derdi.. Umarım, o parti başkanı, o azîm yanlışından dönmek feraset ve basiretini gösterir.

*Almanya’dan Ali Taşkaya ve İzmir’den Kerime Kirazcı isimli okuyucular da, Filistin Meselesi’ne bir an önce müdahale edilmesi temennilerini dile getiriyorlar, mesajlarında..

--Kardeşler, konu hassas.. Temenniler ayrıdır, taktik  ve stratejiler daha bir ayrıdır. Ve hasım sadece bir ‘siyonist haydutlar çetesi’ değil, bütün bir ‘emperial-şeytanî güçler dünyası’dır.  Bir mücadeleye, düşmanın istediği zaman ve mekân da değil, kendi istediğiniz zaman ve mekânda girmelisiniz.. Yoksa, sadece Müslüman olanlar değil, zerre kadar insanlık vicdanı olanlar bile, bu barbarlığa karşı çıkıyorlar. 

Ama, asıl hesabı yapmak mevkıinde olanların hayırlı  kararlar almaları için dua edelim..

Star