“Bizi özgür kılan şey bağların yokluğu değil, bağlı olmaktır”

Gökhan Özcan zaman nimetinin farkında olmak adına bir takım hatırlatmalarda bulunuyor.

Gökhan Özcan / Yeni Şafak

Çer çöp olup sürüklenmek

En kolay harcadığımız şey herhalde zaman... Belki de zihnimizin kurgusal ihtiyaçları için tamamen teorik biçimde türettiğimiz, cebimizdeki para gibi gün günden eksildiğini gözlerimizle müşahhas olarak göremediğimiz için bu savurganlığımızın farkında olmuyoruz pek.

İçine hakikat nezdinde değer arz eden bir mana, bir muhteva, bir kazanç koyamadan geçip gitmesine göz yummadığımız her nefes bizim için büyük bir kayıp aslında. Bu kaybımızın idrakinden uzağız şimdilerde maalesef, galiba gittikçe de daha fazla uzaklaşıyoruz. Sırf vakit geçirmek için ürettiğimiz şu yeni teknolojilere bir bakın! Zaten kendiliğinden akıp gitmekte olanı, daha hızlı geçirmek, daha boşa akıtmak için mi bunca çaba? Öyleyse, niye? Bindiği dalı kesmesi değil mi bu insanın?

“Bazen düşünüyorum, ne garip mahluklarız? Hepimiz ömrümüzün kısalığından şikayet ederiz; fakat gün denen şeyi bir an evvel ve farkına varmadan harcamak için neler yapmayız?” diye yazmış Ahmet Hamdi Tanpınar, ‘Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nde.

Ardımızda bıraktığımız yıllara bir bakalım... Geçip giden zamandan insanlığımıza kalan, eklenen bir şeyler varsa ne âlâ! Yoksa, sayılı nefeslerimizi bizimle birlikte gelmeyen, bize bir şey vermeyen, hatırımızda izi dahi kalmayan gelip geçici şeyler için bozdurup harcamışız demektir.

“Bazen bütün ömrümü tabiatı gereği elimden kayıp gidecek şeyleri sımsıkı tutmaya çalışarak geçirmişim gibi geliyor” diye mırıldandı kederle kendi kendine. Bunu düşündüğü an, uzun bir zamandan sonra belki de ilk kez koşuşturup durmaktan kendini aldığı yegane tereddüt anıydı.

İnsan dikkatini aldığı nefeste toplamalı belki de. Akışa baktığında bir tür kapılma hali yaşıyor, büyüleniyor çünkü. Akışın kendisi bir illüzyon değil mi zaten? İnsan nefesini bir sağlam bağa, bir berrak idrake, derinlemesine bir farkındalığa dönüştürebilmeli ki, kendini sürüklenmekten kurtarabilsin, hakikatle irtibatını, bağını, koruyabilsin. Çer çöp olmak akıbetinden yakasını kurtarıp insan olabilsin, insanda kalabilsin.

“Bizi özgür kılan şey bağların yokluğu değil, bağlı olmaktır” diyor ‘Zamanın Kokusu’ kitabında Byung-Chul Han. Her şeyi önüne katıp götüren bir akıntıya kapılmaktan, bir dala, bir kaya parçasına ya da yerinde sabit duran herhangi bir şeye tutunarak korunmak gibi düşünüyorum bunu. Aksi suya kapılıp sürüklenmektir ki, orada ihtiyari bir hareketten, yönelişten, duruştan söz edemeyiz artık. Sürüklenme hali, insanı çerçöple aynı tabiata mahkum eder çünkü, suyun götürdüğü yere gitmekten kurtuluş yoktur. Tutunacak bir yerimiz varsa eğer, hem sürüklenmekten kendimizi kurtarır, hem dışında kalmanız gereken bir akıntı olduğunun farkında olur hem de daima korumanız gereken güvenli irtibatların değerini idrak edebiliriz. Bizi insanda tutacak yegane şey, tek çare budur.

Byung-Chul Han, aynı kitabının bir başka sayfasında meselenin bir başka ince noktasının da altını çiziyor: “İyi zamana, ‘faydasız’ şeylerden kurtulmuş bir ruh erişebilir ancak. Ruhu arzulamaktan kurtaran boşluk zamanı derinleştirir. Bu derinlik her ânı Varlığın bütünüyle, onun kokulu ebediliğiyle birleştirir.”

Bir yere varmayacağı baştan belli olan bir yolda hovardaca yürüyüp durmak ya da bir yerde sabit kadem olup orada birikmek... Hangisinin yararımıza olduğu açık... Ama garip şey, biz hep yanlış istikameti seçiyor, buna yatırım yapıyoruz.

Kültür Sanat Haberleri

Bilgi, inanç ve eyleme yönelik bir ömür çaba: Sezai Karakoç
Genç Birikim dergisinin Kasım 2024 sayısı çıktı
Umran dergisinin 363. sayısı çıktı!
Dava ahlakına sahip bir Müslüman: Sezai Karakoç
Genç Birikim dergisinin Ekim 2024 (268'inci) sayısı çıktı