Bizi Düşmanlarımız Değil Dost Sandıklarımız Yıktı Hep!

MUSTAFA SİEL

Tarih Boyunca Bizi Düşmanlarımız Değil Dostlarımız Yıkmıştır

Şu anda yaşananlar ilk defa yaşanmıyor aslında. İslam tarihinin ilk günlerinden itibaren hep yaşadık bu gün yaşadığımız ihanetleri maalesef. İslam ümmeti tarih boyunca asıl zararı kafirlerden değil, içimizdeki hain kişi ve gruplardan yemiştir genelde.

Mesela Muaviye'nin ihaneti, tüm İslam tarihinin değişmesine, süreç içinde İslam'ın dejenere olmasına ve ümmetin kafirlerin boyunduruğuna girmelerine başlangıç sebebi olmuştur. Moğollar ile Endülüs'te haçlıların işgalleri ve zulümleri hep iç ihanetlerin neticeleridir. Osmanlıya ihanet eden Kırım hanının ihanetinin Osmanlıya vurduğu darbe öldürücü, adeta sonun başlangıcı olmuştur.

İslam tarihi boyunca daha bunlar gibi nice yıkıcı ihanetler olmuş, Müslümanların brütüsleri hiç eksik olmamıştır maalesef.

Ortadoğu İntifadasına İlk Darbeyi İran Ve Eklentileri Vurdu

1979 İran İslam Devrimi, Sünni'siyle Şii'siyle tüm dünya İslamcıları için, ümmetin geleceği ve yeniden tarih sahnesine çıkışı açısından bir ümit kıvılcımı olmuştu. Ne yazık ki bu ümitlerimiz bu gün tam bir hüsrana döndü.

İran'ın ihanetinin ilk belirtileri Afganistan politikasında ki mezhebi tercihleri ile sezilmeye başlanmıştı. Irak'ın işgalindeki ABD ile açık işbirlikçi tutumu görmezden gelindi ümmet ideali uğruna.

Lakin 3 yıl önce Suriye'de başlayan intifada süreci karşısındaki bu güne kadar devam eden tutumu ile artık ihanet netleşti ve kesinleşti.

Eğer İran'ın bu ihanetleri olmasaydı, muhtemelen bu gün Irak'taki mezhep kavgası meydana gelmeyecek, Şii ve Sünni Müslümanlar kendi mezhebi hassasiyetlerini koruyarak ortak bir İslami yönetim altında yürüyebileceklerdi.

İran'ın Suriye'de bu ihaneti olmasa idi, muhtemelen bu kadar kayıp olmadan halkın razı olacağı bir yönetim kurulmuş olacak, Mısır'da darbe oluşmayacak, Libya ve Tunus'ta süreç daha iyi durumda olacak, Türkiye'de Gezi Süreci ve derin cemaat komplosu ortaya çıkmayacaktı.

İran'ın İhaneti Asıl İran Ve Şia'yı Vurmuştur

Özellikle Suriye ihanetinin ardından İran merkezli Şii bloğu tamamıyla ümmetten dışlanmış, tek başına cascavlak kalmıştır. Bu durumu gören İran derin devleti, bu güne kadar İslamcılık ve ümmetçilik satarak ayakta durmakta iken, elinden bu kartlar gidince, bu kez batı (ve dolaylı olarak İsrail'e) yanaşmaya başlamıştır.

Düne kadar Suriye intifadasını batının İran'ı etkisizleştirmek, direniş cephesini kırmak amaçlı komplosu olarak niteleyen İran ve İraniler; bu gün batının güdümüne kendi iradeleriyle girmek suretiyle, batının Sünni kökenli İslamcı hareketlere karşı gönüllü taşeronu olmak yolunda, hızla mesafe almaktadırlar.

Dün Suriye intifadasına batı komplosu, muhaliflere batının oyuncakları diye iftira atan İran ve İraniler, bu gün kendileri batı komplosunun aracı ve batının oyuncağı olmaya can atar duruma geldiler, bu iftira ve ihanetlerin sonucu ve dünyadaki bedeli olarak. Ahiretteki bedeli elbette çok çok ağır olacaktır bu ihanetin.

Artık İran ve Şia ümmetin değil, batının dostu ve İslam dünyasındaki yeni taşeron adayıdır. Tepe tepe kullansın batı ve İsrail!

Sonra Mısır'da Selefi Nur Partisi Vurdu İkinci Darbeyi

İran'ın yanlış Suriye politikası olmasa muhtemelen Suriye'de halkın ekseriyetinin rızasıyla İslami bir yönetim kurulacak, bu durum Mısır, Tunus ve Libya'daki geçiş süreçlerini olumlu yönde etkileyecekti.

Suriye'de Baas çetesinin, özellikle İran ve İranilerin çabalarıyla ayakta kalması intifada süreçlerini olumsuz yönde etkiledi. Bu etkiler neticesi Mısır'da batının örtülü desteğiyle gerçekleşen askeri darbeye, Suudi Arabistan etkisinde olduğu söylenen Selefi Nur Partisinin desteği öldürücü bir darbe oldu Mursi ve İhvanı Müslimin, dolayısıyla İslam ve Müslümanların geleceği için.

Şimdide Suriye de IŞİD Vuruyor

İran'ın ihaneti, Mısır'da askeri darbe ve batının zaten var olan Esed desteğinin iyice alenileşmesi sonrası Suriye direnişi çok zorlu bir sürece girmişti. Bu duruma ve ödenen tüm bedellere rağmen destansı bir mücadele veren direnişçiler, IŞİD'in ihaneti ile sarsıldılar.

Aslında IŞİD'in şu anda netleşmiş olan ihanetinin belirtileri, bu yapının ortaya çıktığı ilk günlerden beri görülüyordu. Lakin direniş cephesinin zaafa düşmemesi açısından, diğer gruplarca görülmezden gelindi ve iyi niyetli barışçıl girişimlerle ıslah edilmeye çalışıldı. Fakat artık katlanılamaz ve tolare edilemez hale gelince, mecburen silahlı olarak mücadele etmek zorunda kaldılar.

Derin Cemaatin El Kaide Ve Tır Operasyonları Direk Suriye Direnişini Vuruyor

Derin Cemaatin 7 Şubat MİT krizi ile ilk açık belirtisini veren, Gezi sürecindeki tutumu ile alenileşen, 17 Aralık operasyonu ile net olarak ortaya çıkan Erdoğan'ı bitirme operasyonları, zaten dolaylı olarak Suriye direnişini etkiliyor, zayıflatıyordu. Ne yazık ki derin cemaat bununla da kalmadı, El Kaide, İHH ve tır arama operasyonları ile, direkt Suriye direnişine vurmaya başladı.

Bunun nedeni Erdoğan'ı zayıflatmak mı, batıya yaranmak mı, kendi dışındaki radikal dediği İslamcı unsurları zayıflatmak ve yok etmek mi, yoksa bunların tümü mü, bilemiyorum.

Lakin çok açık bir sonuç var ortada. Derin cemaat bu operasyonlarla Esed ve İran saflarına düşmüş, Esed despotizminin ve katliamlarının suç ortağı olmuştur. Geçen hafta ortaya çıkan işkence fotoğraflarının dolaylı ortaklarından biri konumuna düşmüştür derin cemaat.

Suriyeli mazlumların ahı nasıl İran ve İranileri vurmuş, onları batının gönüllü taşeron adaylığı gibi zelil ve rezil bir pozisyona sürüklemişse, derin cemaat içinde aynı etkiyi yapması kaçınılmazdır.

Nasıl ki İran'ın ihaneti ümmetten dışlanmasına, batı ve İsrail'in taşeron adaylığına itmiştir; derin cemaatin ihaneti de tüm hizmet Camiasını ümmetten ve Türkiye'deki İslami camialardan dışlanmaya, batı ve İsrail'in taşeronluğuna, Türkiye'deki batı aşığı uşakların safına itmektedir.

Tabi bu dünyadaki yansımalarıdır bu ahların, ahirette ise elbette çok çok acı, çok çok dehşetli yansımaları olacaktır.

Derin Cemaati İktidar Değil, Bizzat Hizmet Cemaati Tasfiye Etmelidir

Dershane tartışmasının başladığı günden beri derin cemaatin yaptığı ve artık gelinen noktada açık ihanet seviyesine ulaşan operasyonların tüm hizmet cemaatini bağlamadığını, suçun başta Fethullah Gülen olmak üzere üst tabaka cemaat yönetimi ile bunlara bağlı olarak bürokraside odaklanmış, özellikle yargı ve emniyet yapılanmasında olduğuna dikkat çekiyoruz.

17 Aralıkta başlayan derince cemaat operasyonuna değin bu gerçekler net değildi ve herkes de acabalar mevcuttu.  Fakat gelinen noktada artık bu gerçekler apaçık ortaya çıkmış, gerçekleri sağır sultan bile duymuş, körler bile görür olmuştur.

Bu nedenle bu saatten sonra bu ihaneti gerçekleştirenler kadar, bu ihanete destek veren, destek vermese bile engellemeye çalışmayan tüm hizmet cemaati mensupları suç ortağı olmaya başlamışlardır.

Bu sorumluluktan kurtulmak için, mutlaka ihanete tavır almaları, bu yapılanları onaylamadıklarını deklare etmeleri, derin cemaati bu operasyonlardan vaz geçmeye çağırmaları; derin cemaat bu ihanetten vaz geçmezse, Hizmet cemaati ile yollarını ayırmaları gerekmektedir. Aksi halde derin cemaatin ihanetine suç ortağı olacaklar, Suriye'deki zulüm ve katliamlara dolaylı destek ve suç ortaklığı yapmış olacaklardır.

Çünkü derin cemaat bu iyi niyetli tabanın maddi ve manevi duruş ve katkılarıyla bu operasyonları yapabilmekte, onların omuzlarına basarak yukarılara tırmanmaktadır.

Batı Ve Uşakları Zaten Düşmanlarımızdı

Şöyle bir soru sorulabilir. Tüm bu olanlarda sadece İran ve derin cemaat mi sorumlu, başka devlet ve camiaların hiç mi suçu yok?

Bizler İslam memleketlerindeki batı aşığı - uşağı rejimler ile bunların destekçilerinin yanı sıra, iktidar için İslam şeriatını kullanan ve batıya dolaylı kulluk etmekten kaçınmayan Suudilerin ve diğer Arap krallarının İslam ve ümmetin dostu değil düşmanı saydığımızdan, onlardan her türlü düşmanlığı bekliyor ve olağan görüyoruz.

Suudi Arabistan ve benzeri sözde şeriat kralları ile İslam dünyasındaki batı aşığı camiaları hiç dost saymadık ki, onların ihanetinden söz edelim.

Onlar zaten varlıklarıyla ihanet halinde idiler ve hep karşımızda durdular. Onların konumunun farkında olarak bir mücadele içinde iken, eksikleri ve kusurlarıyla beraber kendimizden saydıklarımızdan, dost sayıp bağrımıza bastıklarımızdan yedik asıl öldürücü darbeyi.

İran gibi kendini İslamcı sayan bir devlet ile, Selefi Nur Partisi, IŞİD ile Hizmet Cemaati gibi İslamcı grupların bu tür ihanetlerini anlayamıyor ve kabullenemiyoruz.

Tüm bu ihanetleri görünce, ister istemez Bakara Suresi 204'ten 209'a kadar olan ayetler geliyor ister istemez insanın aklına. Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz denmiş ya, demek ki eline imkan geçipte iddialarını amelleriyle ispatlamadıkça kimseye güvenmemek, dost saymamak lazımmış.