Eskiden “dindar Müslüman” olmak bize yetiyordu. Tüm hayatımızı buna göre yaşıyorduk. Makamımız, mevkiimiz ve paramızla değil, takvamızla fark ediliyorduk.
Paraya ve sair iktidar nimetlerine kavuştuktan sonra, “ötekiler”e (dinde hassas olmayan kesimlere) benzemeye başladık...
Kılık-kıyafet, sakal-bıyık, moda, marka ve gösteriş tutkusu aynı...
Defileler bile yapıyor, “moda” dergileri” çıkarıyor, televizyonlarımızı büyük ölçüde “menhiyat”a kullanıyoruz.
Gerçek şu ki, dindar Müslümanlar bozuldu: Çoktandır “çağdaş” ve “modern” takılıyoruz.
Geride sadece birkaç farkımız kaldı:
1. Onların kadehinde alkol, bizimkilerde meyve suyu var...
2. Onlar açık, biz (en azından çoğumuz) tesettürlüyüz...
3. Onlar namaz ve oruç gibi ibadetlere lâkayt, biz hâlâ namaz kılıyor, oruç tutuyoruz (inşallah diyelim)...
4. Onlar tatillerini Paris’te filan geçiriyor, biz umre yapıyoruz.
Belki şu an aklıma gelmeyen birkaç farkımız daha var, o kadar.
Anlayacağınız “tek dünyalılar”dan (ahret inancına uygun yaşamayanlardan) pek farkımız kalmadı!..
Biz de başarıya kilitli yaşıyoruz!..
Biz de para, döviz, faiz, repo, borsa gibi şeyler konuşuyoruz!..
Biz de “Altta kalanın canı çıksın” anlayışıyla hareket ediyoruz!..
Biz de üç-beş kuruş fazla kazanma uğruna, din kardeşlerimizi harcıyoruz!..
Biz de gücün önünde eğiliyor, güçsüzün önünde ceberrutlaşıyoruz!..
Biz de kul hakkı konusunda duyarsız yaşıyoruz!..
Biz de “çalış, kazan” diyerek, merhametimize uzanan elleri geri çeviriyoruz!..
Biz de maniküre-pediküre gidiyor, “moda”yı takip ediyor, “tesettür”ü “modern”leştirmek uğruna kılıktan kılığa giriyoruz!..
Biz de “marka”ya önem veriyor, marka sayesinde değer kazandığımıza inanıyoruz, eleştirildiğimizde de “ye kürküm ye devri” mazeretine sığınıyoruz.
Biz de siyasi gevezelikler üretip oyalanıyoruz!..
Biz de zamanımızı ve kendimizi dünya ötesine geçmeyecek şeylerle tüketiyoruz!
“Sıla-i rahm”ın yerine biz de “tatil”e çıkıyoruz.
Bizim de “moda” anlayışımız var...
Çıplaklığı simgeleyen “mayo” ile örtünmeyi çağrıştıran “tesettür”ü uzlaştırıp “İslami mayo” bile icat etmiş bulunuyoruz!
Şimdilerde ise “İslâmi bisiklet”i tartışıyoruz.
Zaten bir o eksik kalmıştı. İslâmî tatil köylerimiz, İslâmî beş yıldızlı otellerimiz, denizlerimiz, havuzlarımız çoktan hazırdı. Kıbleye yürümeye çalışırken yön değiştirip “modern havuz”larda meçhule doğru kulaç atmaya başlamıştık.
Düğünlerimizi de buna göre yapıyoruz...
Bizim de şarkıcımız-türkücümüz, çengimiz-çalgımız eksik değil. Oynamayanı neredeyse “gerici” ilân ediyoruz!
Biz de artık ekranda evleniyoruz!
Eskiden aileler görüşür, bir karara vardıktan sonra, gençler görüştürülür, ardından “görücü” seremonisi başlardı. “Aklı bir karış havada” olmayan büyüklerin nezaretinde gerçekleşen evlilikler ölümüne sürerdi. Şimdilerin taze evlileri yıllık program bile yapamıyor: Çünkü evliliğin bir yıl sürüp sürmeyeceği bile meçhul. Adına da “Aşk evliliği” diyorlar...
Hevesin adı “aşk” oldu olalı, hevesler kursaklarda kaldı! Ayrıca aşklar da kirlendi! Zaten televizyonlardaki evlilik programları evliliği de oyuncağa döndürdü.
Bize neler oldu böyle dostlar, neden dini hükümler “yokmuş gibi” yaşıyoruz?
YENİ AKİT