Bize Arap sevici diyenler meğer İsrail-sevici imiş

Son yabancı düşmanlığı tartışmalarında bize Arap Sevici diye sataşanların Hamas’ın operasyonu sonunda nasıl da hepsinin birden şehvetli “İsrail sevici” oldukları kabak gibi ortaya çıktı.

Daha neler göreceğiz? / Yasin Aktay
Yeni Şafak

Hamas’ın 7 Ekim Cumartesi sabahı başlattığı Aksa Tufanı harekatının sadece İsrail’de değil bütün dünyada yarattığı şok etkisi sürüyor. İsrail’in içlerine kadar 22 ayrı noktadan sızan, ne sızması, dalan İzzettin Kassam birlikleri İsrail’e tarihinde görülmemiş bir hezimeti yaşatırken, bir Hamas sözcüsünün deyimiyle bütün dünyanın da parmaklarını ısırttı. Aslında bütün dünya açısından olayın ilk etkisi Kafka’nın Dönüşüm romanındakine benzer bir etki. Hani romanın kahramanı Gregor Samsa bir sabah bunaltıcı düşlerden uyandığında, kendini yatağında dev bir böceğe dönüşmüş olarak bulur ya. Bu sefer uyananlar belki kendilerini değil ama kaç zamandır bütün dünyaya bir dev savaş, teknoloji, istihbarat ve güç devi olarak görünen İsrail devletinin bir kâğıttan kaplana dönüşmüş olarak bulur. Tabii bu vesileyle kendilerini görüşlerine de etkisi olacaktır bu dönüşümün.

O aşılmaz İsrail güvenlik duvarları, tel örgüler, hendekler birkaç dakika içinde aşılmış, sıkı kontroller ve güvenlik onayları olmayan hiç kimsenin giremediği İsrail toprakları binlerce Kassam Tugayı askerinin ve gönüllü Filistinlilerin eğlene eğlene girdikleri, buna mukabil İsrailli askerlerin veya yerleşimcilerin önlerinden çil yavrusu gibi kaçıştıkları görüntülere sahne oldu.

Kurulduğu günden beri bütün bölgede gücünü, istihbaratını, savaş maharetlerini bir korku makinası gibi çalıştıran İsrail soba borularından yola çıkmış bir teknolojiye yenildi. Tabii ki yenildiği salt bir soba borusu veya onun hangi dereceye kadar geliştirilmiş şekli değildir. Karşısında bütün gücüne, teknolojisine ve işgalci zulümlerine boyun eğmeyen bir iman var. Yenildiği şey bu imanın ta kendisi.

16 yıldır kuşatma altında tuttuğu, izinsiz bir gram ekmeğin, ilacın veya başka herhangi bir tedarikin girmesine izin vermediği, erkeklerini, kadınlarını, çocuklarını, onurlarını, inançlarını, mukaddesatlarını aşağıladığı Gazze halkının gözlerinde hiçbir zaman boyun eğmeyen bir direniş kararlılığını görmekten bir an bile kurtulamadı. O kararlılık onun korkulu rüyası oldu hep, bugün o korkulu rüya gerçek oldu.

Hamas’ın aslında kuruluş amacı ve siyasi stratejisi bu direnişin sürekliliği, imanla meczolmuş olarak ama aynı ölçüde akılcı bir örgütlenmesi ve Siyonizme kendi gücü mukabili bir karşılık vermekti. Evet taşlarla başladı intifadalar, ellerinde olan ne varsa onunla, ama ellerinde olanla yetineceklerin anlamına gelmiyordu bu. Davud’un Calut’u tam gözünün ortasından ve kuvvetle vurduğu gibi, İsrail’in gözüne nişan alıp onu oradan vuracak tekniği ve gücü geliştirme konusunda çok iyi çalıştı.

2021 yılında o efsanevi İsrail Demir Kubbesini kevgire döndürecek mahareti yakaladığını belli etmişti aslında Hamas. Ve aslında o zamandan beri İsrail’e bu maharetinin bir blöf olmadığını ve ayağını denk almadığı taktirde Filistinlilere yaşattığını misliyle yaşamaya hazır olması uyarısında da bulunuyordu.

Hamas şimdiye kadar bütün eylemlerini İsrail’in saldırılarına karşı olabildiğince asimetrik bir misilleme, bir reaksiyon şeklinde ortaya koyuyordu. Aksa Tufanı ile birlikte ilk defa kendisi inisiyatifi ele alarak İsrail’e saldırmış oldu. Her gece Gazze’nin yaşadığı kâbusu İsrail’e bir de kendisi yaşatmış oldu.

Evet, aslında bu kadar gürültüye rağmen olayın özeti budur. ABD ve İsrail’in dostları bir anda “barbar Hamas saldırılarına karşı zavallı İsrail” moduna girseler de işin özü İsrail ilk defa Filistin halkına yaşattıklarının bir kısmını yaşamış oluyor. 16 yıldır kuşatma altında olan Gazze halkı en temel insani yaşama koşullarından mahrum durumda. İşgal edilmiş topraklarda ise dünyanın bir tarafından binbir vaatle getirilen Siyonist yerleşimcilere Filistinli ailelerin evleri, arazileri, tarlaları peşkeş çekilerek yerleştirilmektedir. Buna direnen Filistinlilere her türlü saldırganlık, aşağılama reva görülmektedir. Yerleşimcileri korumak adına yerleşim yerinin etrafına güvenlik duvarı örmek yerine, etrafındaki Filistinli mahallelerin etrafına güvenlik duvarları örülerek Filistinliler bir açık hava hapishanesini andıran şartlara maruz bırakılıyor. Kendi evinden komşusunun evine gidebilmek için geçmesi gereken iki sokak arasına kurulan kontrol noktalarında saatlerce bekletilerek hayattan usandırılmaya çalışılıyor.

İsrail istediği zaman Filistinlilere yönelik istediği operasyonları yapıyor. Bu esnada sergilediği şiddete direnenlere rastgele açılan ateşlerle ortalama her gün bir iki Filistinli hayatını kaybediyor. Ortaya çıkan çekişmelerde her seferinde onlarca Filistinli tutuklanıyor

Tabii bir de Mescid-i Aksa’ya yönelik saldırılar var. Bu saldırılarla Müslümanların mukaddesatını hiçe sayan İsrailliler adım adım Mescid-i Aksa işgalini fiili bir durum haline getirdi. Trump’tan alınan cesaretle de bu fiili durumu tamamına erdirmek için karşılarındaki Müslüman direnci yok saymaya çalıştılar.

İsrail BM’nin hiçbir kararını tanımadı, uygulamadı. Çünkü gücünün olduğuna ve gücünün her şeye yettiğine inandı. Onu durduracak bir gücün olmadığına inandıkça daha da şımardı, daha da pervasızlaştı. İşin kötüsü onun bu gücüne bazı Müslüman ülkelerin de inanması. Son yıllarda “normalleşme” adı altında İslam ülkelerinin İsrail’le bir tür biat derecesine varan yeni ilişkileri İsrail’in yenilmez ve hâkim güç olduğu efsanesinden etkileniyor ama bunu yaptıkça aslında o efsaneyi daha da beslediklerinin farkına varmıyorlardı.

Dünyanın bugünkü düzeni şu açık gerçeği iyice gün yüzüne çıkarıyor: Herhangi bir davada haklı olmanız, hatta yerden göğe kadar haklı olmanız en basit bir davada size yetmiyor, sizi maruz kaldığınız bir haksızlıktan kurtarmıyor. Haklı olduğunuzu ispatlamak davalarla, dosyalarla olmuyor. Gücünüz de olacak ve hakkınızı kendiniz alacaksınız gerektiğinde.

Dağlık Karabağ’da Azerbaycan yıllardır uluslararası toplumdan işgal altındaki topraklarının kendisine ait olduğunun teyit edilmesini ve bunun neticesinde kendisine iade edilmesini boşuna bekledi. Gücünü topladığında bizzat gücüyle haklı olduğunu gösterdi ve hakkını aldı.

İsrail’in Filistin topraklarını işgali de BM tarafından da, aslında bütün uluslararası toplum tarafından da teyit edilse bile kimse İsrail’e Filistinlilerin hakkını almak için karşı karşıya gelmeyi göze alamıyor. Filistinli Müslümanlar haklı oldukları davada kendi haklarını kendileri alabilmek için güçlerini göstermek durumunda kaldılar ve gösterdiler.

Şimdi sadece İsrail değil, bütün dünya 7 Ekim’den sonra kesinlikle bambaşka bir dünya olacaktır. Bunun çok kapsamlı etkileri olacaktır. İzlemeye devam edeceğiz.

BİZE ARAP SEVİCİ DİYENLER MEĞER İSRAİL-SEVİCİ İMİŞ

Son yabancı düşmanlığı tartışmalarında bize Arap Sevici diye sataşanların Hamas’ın operasyonu sonunda nasıl da hepsinin birden şehvetli “İsrail sevici” oldukları kabak gibi ortaya çıktı. Meğer Suriyelilere, mültecilere, Araplara düşmanlıkları İsrail aşkındanmış. Tesadüf değil, Kürt ırkçısı ve Türk ırkçısı kesimler İsrail seviciliğinde ve Hamas karşıtlığında birleşmiş durumda. Saflar da böylece netleşmiş oldu.

Dedik ya, daha neler göreceğiz? Bu olayın kesinlikle çok büyük değişimlerin başlatıcısı olduğunu göreceğiz.

Yorum Analiz Haberleri

Görsel kültürün fıtrata etkisi
Ümmetin ihyasında öğretmenlerin rolü
Kâbe acilen bu müptezellerin elinden kurtarılmalıdır!
“İsrail neden bir haydut devlettir?”
CHP ile laiklik anlayışınız farklı, peki Anıtkabir anlayışınız aynı mı?