Biz kimiz?

Abdurrahman Dilipak

Ciddiye alınmaya değer bir dünya görüşümüz, gelecek tasarımımız var mı? “İnandık” dediğimiz dinimizi ne kadar iyi biliyoruz? En aydın geçineni, elifi görse mertek sanır. Hacısına-hocasına sorun bakalım. Kaçımız Amentü’de geçen kelimelerin ıstılahlarını biliyoruz? Bilmeyi bırakın, bilmediğimizi de bilmiyoruz. İnançsız bir topluluk olduk. Dini, sosyolojik anlamda atomize ediyorlar. Kendi içinde parçalayarak, rasyonalize ederek belli standartlara indirgenmiş bir din icad etmeye çalışıyorlar.

Komünizm dine karşı cepheden saldırıyordu. Kapitalistler, yeni dünya düzeninin toplum mühendisleri bu işi daha iyi biliyorlar.

İnanç, tarih, kültür düşmanlığı ile artık bir yere varamayacağımızı bilmemiz lâzım. Bu süreç sistematik bir şekilde cahilleştirme sürecidir. Her birimiz biyonik bir robot haline getirilmek istenmektedir. Gözümüze bir at gözlüğü takarak bizi dolap beygiri gibi döndüreceklerini düşünüyorlar.

Bizi biz yapan, bizi başkalarından ayıran ne kaldı? Dilimiz mi, kıyafetimiz mi, mekân mı, kavramlarımız, kurumlarımız mı, ne kaldı geriye? Kendi müziğimiz yok mu bizim? Mutfağımız ne durumda? Sanatımız, en önemlisi ahlakımız?

Her şeyi tükettiler. Tam da Masignon’un dediği gibi, “anarşi ve intihar için uygun bir hale geldiler.” İşte mafya da, çete de, bugünkü medya da, Hizbullah da bu ortamda hayat buldu. Kültürel anlamda intihara sürüklendik. Can derdimize düştük. Ölümü göstererek bizi hastalığa razı ettiler. Kendi yöneticilerimizin zulmünden, bürokrasiden, darbecilerden korkumuzdan AB’ye sığınmaya mecbur bıraktılar. Kötü bir şekilde oyuna getirildik.

Çağdaşlık adına, “İslâm’a irtica, Müslümana mürteci” derseniz, onların kavram ve kurumlarına yasaklar, onlara karşı topyekün bir savaş başlatırsanız sonucu bu olacaktır.

Bu durum hiç kimsenin hayrına değildir. Nasıl ki düzen kendi Frankeştaynlarını üretip elinden kaçırıyorsa, yeni dünya düzeninin patronları da aynı hatayı yapıyorlar. Hele Türkleri İslâm ahlakından  soyutlayacak olursanız, başınıza gelecekleri tahmin etmek çok da zor değil.

“İncil’e benzer bir Kur’an. Papaza benzer bir imam, kiliseye benzer bir cami ve Hıristiyana benzer bir Müslüman” tipi düşleniyor. Ama gerçek ve karanlık niyetler ortaya çıktı, sanırım artık bu oyun anlaşıldı. Sistem dibe vurdu.

Tarih, toplumun ortak hafızası ve tecrübeler birikimidir. Bizim geçmişimiz yok. Geleceğimiz de. Hayatımızın pusulası olan imanımızı kaybettik. Ne bilimimiz var ne de heyecan ve umut bıraktılar. Daha doğrusu biz Allah’ın ipini bıraktık, O da bizim ipimizi bıraktı.

Bundan daha kötüsü olamaz. Kaçınılmaz olarak bundan sonrası daha iyi olacaktır. Elimizi ne kadar çabuk tutarsak, bunun için, zaman, kan ve para maliyeti, siyasi maliyeti o kadar az olacaktır. Daha fazla bilgiye, daha fazla sevgiye, daha fazla paraya ihtiyacımız var. Daha dindar ve ahlaklı bir hayat yaşamamız lâzım. Daha cesur olmamız gerek. Korkarak, onların cür’et ve cesaretini artırırsınız. Kendi kendinizi inkâr ederek onlara benzemeye çalışırsanız, kendinizi küçük düşürürsünüz, onlar da sizi affetmez, sizinle alay ederler. Hatta sizden tiksinirler. Dilinizle birlikte dünyanız da yara alır.

Çare, daha fazla bilgi, daha fazla sevgi, daha dini bir hayat, daha fazla cesaret, daha fazla para. Onun için daha fazla mesai, daha fazla kalite ve ne zaman nerede, neyi nasıl yapacağını bilen, kardeşleri ile yardımlaşan bir irade ve daha fazla estetik kaygı, daha verimli bir emek ve işleyen bir zekâ gerekli.

Unutmamamız gereken ilk fetih, yürek fethidir. El Emin sıfatı kazanmamız gerek. Önce birbirimizin yüreklerini fethetmeliyiz. Unutmayın, birbirinize şahit olacaksınız. Gelinler, kaynanalar beni duyuyor musunuz? Biz bildiklerimizle amel edecek olursak; O, bize bilmediğimizi öğretecek. Biz O’na doğru yürüyerek gidersek, O bize koşarak gelecek. O’nun yardım eli bizim ellerimizin üzerinde olduktan sonra ne gam? O kadir-i mutlaktır. O işitir, görür ve bilir. O Rahman’dır ve Rahim’dir.

Unutmayın, biz kendimizi değiştirmeden, Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecektir. Başımıza gelenler, sadece düşmanlarımızın hilelerinin ve düşmanlıklarının sonucu değildir. Karanlık, aydınlığın yokluğudur. Masonlar, komünistler ve Yahudilerin hileleri sonucu bu duruma düşmedik. Biz Allah’ın ipini bırakınca, Allah da bunları başımıza bela etti. Şeytanın varlığı günahlarımızın mazereti olamaz. Batıl gelince hak zail olmaz. Kur’an bize, “Hak geldi, batıl zail oldu de” der. Kur’an-ı Kerim’de “Batıl geldi, hak zail oldu” diye bir ayet yok. Selâm ve dua ile.

VAKİT