"Biz devletten alacaklıyız, devlete borcumuz yok"

Bir tarafta devletten alacağı olan Karadenizli teyzeler öte yanda devlete yap-işlet ile borçlanan, borçları affedilen, vergi indirimi alan şirketlerin patronları.

Yıldıray Oğur Karar'daki köşesinde İkizdere'de yapılmak istenen taş ocağı ve limana bölge halkının temelde neden karşı olduğunu izah ettiği gibi büyük balıkların küçük balıkları umursamayışının genel bir siyasi probleme dönüştüğünü gözler önüne seriyor. 

Rize İkizdere’nin İşkencedere Vadisi’nde, lojistik liman inşaatı projesi için kurulmaya çalışılan taş ocağına köylülerin direnişi sürüyor.

Lojistik liman, Rize’nin İyidere ilçesinde kuruluyor. İkizdere ise Rize’nin Çamlıhemşin’le birlikte deniz kenarında olmayan dağlık ilçesi.

Yani sahildeki liman için dağdaki köylerden taş taşınacak.

İtirazın neye olduğu anlamak için, İkizdere’nin nasıl bir yer olduğunu anlamak lazım.

Sadece iki yıl önceki bir haberin başlığını okumak bile yeterli: “Tarkan’ın akrabalarının yayladaki evlerine ayı saldırdı.”

Sadece dağlık değil, ulaşımı zorlu, sapa bir yer İkizdere. Bu yüzden sürekli nüfusu azalıyor. Genç nüfusu düşüyor. Göç yoğun. Otomobil sporlarıyla uğraşan bir iş insanı olan mevcut MHP’li Belediye Başkanı bile İstanbul’dan gelip seçimi kazandı.

İlçenin altı bine yakın nüfusunun yüzde 75’i köylerde yaşıyor. Zaten bölgenin tarihi adı da Kura-i Seba (Yedi Köy).

Burada zorlu doğa şartlarıyla uyumlu kırsal bir hayat var. Köylüler çaycılık, balcılık, hayvancılık yapıyor.

Ama hepsini de iyi yapıyorlar. Göç etmemekte direniyorlar.

İkizdere Çaykur’un organik çaylarının üretildiği bölgelerden biri. Bölgenin el değmemiş faunası yüzünden balları ünlü. Kilosu büyük paralara satılan Anzer Balı, İkizdere’nin Anzer Yaylası’nda üretiliyor.

Yöre halkı devletten organik çay fabrikası, bölgenin bal ve hayvancılık faunasının korunması için ilçenin sit alanı ilan edilmesini beklerken devlet İkizdere’nin doğasına değil, taşına göz koymuş durumda.

İkizdere’nin taşları çıkarılıp, İyidere’de kurulan lojistik limana taşınacak.

Liman inşaatı projesi 1 Milyar 370 milyon TL ile Cengiz İnşaat’a verilmişti.

Cengiz İnşaat’ın sahibi Mehmet Cengiz de Kalkandereli.

Ama liman inşaatı için taşını Kalkandere’den değil, İkizdere’den çıkaracak.

Çünkü maden mühendisleri, liman inşaatı için gerekli olduğunu söyledikleri bazalt taşın çıkarılacağı en uygun yer olarak burayı belirlemiş.

Taş ocağının burada kurulmakta ısrar edilmesinin sebebi yetkililere göre “teknik”.

Önceki gün “bilgilendirme” amacıyla köyleri ziyaret eden, ardından şehir merkezinde yine köylülerin temsilcileriyle bir toplantıda bir araya gelen AK Parti genel başkan yardımcısı ve Rize Milletvekili Hayati Yazıcı da taş ocağını benzer gerekçelerle savunmuş: “Bu teknik bir konudur. Mühendisler araştırdı. Kullanılacak malzeme nitelikli bazalt olduğu, deniz suyuna dayanıklı olacağı ve ağır olacağı bildirilmiş. Böyle taş yalnız İkizdere’de bu vadide var.”

Bölgede 97 hektarlık alanda ruhsat alınmış, 13.45 hektarlık bir alanda çalışma ruhsatı var. Yetkililer “üç yıl buradan azami 20 milyon ton taşınacak, sonra burası kapatılıp, eski haline gelecek” diye olmaz garantiler veriyorlar.

Hatta Cengiz İnşaat firmasının yetkilileri toplantıda köylüleri “taş ocağında dinamitle patlamaları gündüz yapacağız, çevreye toz bırakmamak için tankerlerle ıslatma yapacağız” diye bile teskin etmeye çalışmış.

Tabii bu bilgilendirme toplantısı ve verilen güvenceler bile ancak köylüler 8 gün boyunca dozerlerin önünde direnince yapılabildi.

Tecrübeli bir siyasetçi olan Hayati Yazıcı, toplantıda bu bilgilendirmede geç kalınmasıyla ilgili eleştiri de yapmış.

Anlaşılan lojistik liman projesi planlanırken, taşın çıkarılacağı İkizdere’deki köylülerin isyan edeceği hiç hesaplanmamış.

Herhalde onlardan beklenen lojistik liman gibi stratejik bir proje için üç yıl boyunca geçim, su kaynakları olan yanı başlarındaki vadinin dinamitlerle patlatılmasına, kamyonlarla milyonlarca taş taşınıp, hayatlarının alt üst olmasına rıza göstermeleriymiş.

Devletimizin dev projesi, Cengiz İnşaat’ın büyük fedakarlığı yanında köylülere düşen de bu kadarlık bir vatan göreviymiş!

Bilgilendirme toplantısında konuşan Rize Valisi’nin konuşması bu mantığın bir tezahürü:

“Lojistik limanı birçok il isterken Rize’de yapılmasına karar verilmesi büyük bir şanstır. Bu şansı bize sağlayan Cumhurbaşkanımızı Allah başımızdan eksik etmesin. Böyle büyük bir yatırım her ile nasip olmaz.”

AK Parti genel başkan yardımcısından daha siyasi konuşmayı başaran valinin burada tam olarak diyemediklerini ise AK Parti MKYK’nin Rizeli üyelerinden Metin Külünk ve AK Parti İkizdere İlçe Başkanı dediler.

Külünk, konuyu lojistik limanın Çin’in İpekyolu projesindeki önemine ve bundan rahatsız olan küresel güçlere bağlayıp, İkizdere’deki direnişin de “Biden Karadeniz planı”nın parçası olduğunu söyledi. Biden’ın bu planında HDP de taşeronmuş. Taş ocağı istemeyen köylüler de “çevrecilik konseptinde bir kalkışma organize etmenin kısık ateşte provası”na alet olmuşlar.

AK Partili İkizdere İlçe Başkanı ise Gezi’den girip direnişe destek veren HDP İzmir Milletvekili Murat Çepni üzerinden konuyu PKK’ya bağlamış.

Halbuki Çepni, HDP’lilikten değil, İkizdereli olduğu için orada.

Peki, bu büyük yatırımı Rize’ye getirdiği için teşekkür beklediği anlaşılan devletimizin stratejik ali çıkarlarına karşı çıkan köylülerin derdi tam olarak ne?

Taş ocağının kurulacağı yer İşkencedere Vadisi,  toplam 400 nüfusu olan Gürdere ve Cevizlik köylerinin yanı başında.

Köylülerin suyu buradan geliyor, çay tarlaları yanı başında, 8-10 ton balı bu doğadan üretiyorlar, hayvanlarını burada otlatıyorlar.

Onların bu küçük hayatı, büyük projelerin yanında küçük kalıyor.

Devletin ve Cengiz İnşaat’ın taşına göz koyduğu vadinin köylüler için ne anlama geldiğini köyde yaşayan bir teyze sosyal medyada viral olan videosunda tane tane anlatmış:

“Bunlar benim peteklerim. Bunlar benim çaylıklarım. Burası bizim köyümüz, yerimiz. Bizim Rize'de yerimiz yok, İstanbul'da yok, gidecek hiçbir yerimiz yok. Geçimimizi buradan sağlıyoruz. Eğer buraya taş ocağı olursa buralarda hiçbir şey olmaz, yetişmez. Derelerimiz o kadar hayın akardı ki, çok kar yağardı, derelerimiz çok şirin akardı. Yaylanın dağlarını kırıp traşladılar, derelerimiz kurudu, sularımız bile akmıyor. Ben buraya doğdum, büyüdüm. Dışarıdan gelmedim. Şu aşağıdaki dere o kadar hızlı akardı ki, sesinden yatamazdık. Şimdi derenin sesi çıkmıyor, bir kaşık su geliyor. Sularımız kayboldu. Yaylanın dağlarını traşladılar, karları yok ettiler. Şimdi sıra geldi İşkence Vadisi’ne. O güzel vadiyi kıracaklar, yok edecekler. Bu insanlar nereye gidip geçinecek. Herkesin tuzu kuru tabii masasına her çeşit koyup yiyor, bizi düşünen var mı? İşkencederesi’nde hiçbir şey alamazlar. Millet fazlasıyla oranın borcunu ödemiştir. Bakın oradan bir yon çay sol taraftan kesiyorduk. Sağ taraf mısırlık, fasülyelikti. Aşağı taraflar hep çayırdı, çimenlikti. O İşkencederesi’nde otuz baş hayvan bakıyorduk oradan. Benim babamın çocukları 15 tane. 9 da amcamınkiler. Biz o vadiden geçindik. O ormanlardan, o meşelerden, o çayırlardan. Biz devletten alacaklıyız, devlete borcumuz yoktur. Biz vermişiz ona, vereceğimiz kadar vermişiz ona. Şimdi bir orman, onu da bırakmıyorlar bize, onu alacaklar.  O taşların, o ağaçların hepsinin canı var. Sen o ağaçları kesiyorsunuz, biz bir odun edip de ateşimize koymadık, kömür aldık yakıyoruz, acıyoruz onları kesmeye. Kurularını seçiyoruz, yaşlarına tutmuyoruz. Tutsaydık, o orman yetişmezdi orada. Bir ağaç kaç seneye büyüyor?”

Denizden kilometrelerde uzakta yaşayan, uluslararası deniz ticaretiyle ilgileri olmayan İkizdereliler kurulacak limana karşı değil. Herhalde umurlarında da değil. Bazalt başka yerden de çıkarılabilir diye raporlar hazırlıyorlar. “Ne yapalım taş bir tek buradan çıkıyor” tezine ikna olmuyorlar.

Bazalt taş ocağı için İkizdere, “teknik” nedenlerden çok buranın az nüfuslu ve yaşlı köylü ağırlıklı olmasından dolayı seçilmiş gibi görünüyor.

Sayıları az, sesleri kısık, karşılarında da yaşlı köylü kadınları gözaltına alacak kadar hukuk sınırlarını aşmış bir devlet, “teşekkür edeceklerine isyan ediyorlar” diye bakan, Ankara’dan gelecek bir azar telefonundan korkan yetkililer ve “üç sene sonra orayı yeşillendiririz, toz kaldırmayız, dinamitle patlamaları gündüz yaparız ki uykularınız bölünmesin” gibi bambaşka bir dünyada olan bir şirket var.

Ama teyzenin söylediği gibi sarp ulaşılmaz köylerde, bir dağın başında kendi kendilerine yeterek yaşayan köylülerin devlete borcu yok. Onlar devletten alacaklı.

Oy ise oy vermişler. Hatta bu yüzden başlarına geleni hak ettiğini söyleyenler bile var.

Herhalde 6 bin nüfuslu İkizderelileri Türkiye’nin demokrasisi, hukuk devleti için  mücadele vermemekle suçluyorlar.

Bunu diyenlerin bir kısmı, 2014’de İstanbul’a az kalsın Mustafa Sarıgül’ü belediye başkanı yapacak, 2018’de Muharrem İnce’nin ülkeyi kurtaracağına inanan insanlar.

Uzun yıllar bağımsız belediye başkanı tarafından yönetilen, her yerel seçimde bağımsız adayların iddialı olduğu, en son yerel seçimlerde AK Parti adayına karşı, şimdi onlarla birlikte taş ocağına direnen MHP’nin iş insanı adayına oy vermiş, Türkiye ortalamasından daha rasyonel seçimler yapan insanlar İkizdereliler.

Keşke Türkiye’de “Devlet başa kuzgun leşe. Devlet başımızda olduğu sürece sıkıntı olmaz. Devlet ne derse odur. Biz devlete baba gözüyle bakan insanlarız yani. En iyisini devlet bilir” diyen yurt dışında iyi üniversitelerde okumuş, genç melek girişimciler yerine “Biz devletten alacaklıyız, devlete borcumuz yok” diyen İkizdereli teyzelerin sayısı artsa...

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!