Ahmet Kekeç / Star
Ortada İmam Hatip ya da “katsayı” tartışması olmadığı için manidar bir suskunluğa bürünen TÜSİAD nihayet ses verdi.
Kaygılıymışlar...
Meclis Başkanı İsmail Kahraman “laiklik” konusunda kişisel düşüncelerini dile getirdi diye TÜSİAD acayip kaygı duymuş ve gelişmelerden dolayı rahatsızmış
Hangi gelişmeler?
Ortada bir gelişme yok.
Gerçi bir anayasa hazırlığı ve çalışması var ama bunun da TÜSİAD’ın “gelişme” diye andığı laiklikle (özellikle laiklik tartışmalarıyla) bir alakası yok.
Hükümetin anayasa önerisinde “laiklik” yer alıyor.
Bunu dönemin Başbakanı dile getirdi.
Hükümet sözcüsü dile getirdi.
Parti sözcüsü dile getirdi.
Dönemin Başbakanı (yani Cumhurbaşkanı Erdoğan) daha da ileri gitti, Mısır’da yaptığı laiklik konuşmasını hatırlattı.
Dolayısıyla, hep “kaygıyla” davranan ve İmam Hatip dendiğinde hafakanlar geçiren TÜSİAD’ın durumdan vazife çıkarıp muhayyel partnerlere mesaj göndermesi, hele “Biz buradayız, görevimizin başındayız, laiklik dendiğinde hop oturup hop kalkıyoruz” anlamına gelebilecek açıklamalar yapması gerekmiyor.
Bir beyanat alt tarafı...
Meclis Başkanı İsmail Kahraman’ın fevkalade şahsi beyanatı...
Bir diğer ifadeyle, kişisel görüş...
Ne yani, Meclis Başkanı kişisel görüş bildiremez mi? Kanaat açıklayamaz mı?
Niye kaygı duyuyor TÜSİAD?
Niye Meclis Başkanı’nın açıklamalarını “ifade özgürlüğü” çerçevesinde görmüyor?
Bir düşüncenin “ifade” sayılabilmesi için, ille de terörü övmesi, PKK eylemlerini kutsaması mı gerekiyor?
PKK’ya sahip çıkabilirsiniz. PKK eylemlerini “bizi demokratikleştirecek siyasi hamleler” olarak görebilirsiniz. “Şiddet”i sonuç alıcı siyasal bir enstrüman sayabilirsiniz. Hendek kazanların ellerinden öpebilirsiniz. Devletin terörle mücadelesini “faşizm” olarak niteleyebilirsiniz ve bu amaçla en rezil bildirilere imza atabilirsiniz ama laikliği eleştiremezsiniz. Öyle mi?
Eleştirirseniz, TÜSİAD diye bir kurum çıkar, hemen kaygılarını bildirir.
Biz de bu TÜSİAD’dan kaygılıyız.
Bu kadar darbe girişimi...
Bu kadar kumpas...
Bu kadar terör hadisesi...
Hiç ortalarda görünmüyorlar. “Bu terör de nereden çıktı? Devletin terörle mücadelesine faşizm demek ne oluyor?” demiyorlar.
Fena halde kaygılıyız hem de...
Öfkeliyiz.
Bu örgüt çünkü, konuşması gereken zamanlarda susuyor, konuşmaması gereken zamanlarda ise “cabbar” kesiliyor. Ve sürekli iş üstünde yakalanıyor: İlanla hükümet düşürürken, IMF’nin sözcülüğünü yaparken, darbeye lojistik destek sunarken, demokratik anayasaya karşı çıkarken, ifade özgürlüğünün önünde engel olarak duran yasaları değiştirilmemesi için cansiperane mücadele verirken, Gezi rezilliğini desteklerken...
Sürekli “iş üstünde” yakalandığı halde, en demokratik sivil toplum örgütü muamelesi görmeye devam ediyor.
Çok kaygılıyız!
Son numaralarından birinden örnek vereyim, bakalım kaygılanmakta haksız mıymışız?
Bu kurumun hanım Başkanı, bir tarihte, ortada fol yok yumurta yokken, çıkıp muhayyel bir “enflasyon açıklaması” yaptı. Yani “kaygı” bildirdi.
Mesele sonradan anlaşıldı.
Meğer hanımefendi, hükümeti yeni bir “stand-by” anlaşmasına zorluyormuş.
Borçlarımızı ödemişiz. IMF’ye kapıyı göstermişiz. Yeni bir kredi anlaşmasının bütün gerekçelerini ortadan kaldırmışız... Ama hanımefendi, “paradan para kazananları” memnun etmek için, Türkiye’yi yeni anlaşmaya zorluyor. Cumhurbaşkanından fırçayı yiyince de çıkıp şunları söylüyor: “Hayır, elbette enflasyondan söz edilemez ama belli mi olur!”
Gel de kaygı duyma!