Karar Gazetesinin Görüş sayfasında bugün “İslam’da Birliğin İmkanı Olarak İmam Hüseyin” başlığıyla yayınlanan yazı birlik adına nasıl bir taifecilik yapıldığının ispatı oldu. Gazetenin tarihçi yazar Ali Rıza Özdemir ve Alevi dedesi Hüseyin Dedekargınoğlu olarak tanıttığı 2 yazarın ortak makalesinde birlikten bahsedilirken ayetler net bir şekilde tahrif edildi.
Aşağıdaki alıntıda Şiiliğin Ehli Beyt kavramını nasıl hem keyfi biçimde daraltıp-genişlettiği ve hem de İslam akidesine uymayacak bir tarzda ‘kutsal soy’ anlayışına yöneldiği görülmekte:
Ehl-i Sünnet ve Ehl-i Beyt kaynaklarında İmam Hüseyin, Hz. Peygamber’in Ehl-i Beyt’inden sayılmıştır. Buradaki Ehl-i Beyt özel bir kavramdır. Kur’an-ı Kerim’de ifade edildiği üzere; “Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden, sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor (Ahzap/33)” denilmektedir. Sayısız hadiste aktarıldığı gibi Hz. Muhammed’in Ehl-i Beyt’i; kızı Hz. Fatıma, damadı ve amcaoğlu Hz. Ali ile torunları İmam Hasan ve İmam Hüseyin’den ibarettir. Yine bir başka ayette, Hz. Muhammed’in tebliğinin karşılığı olarak yakınlarına sevgi istemesi emredilmektedir: “De ki: Ben, buna (tebliğime) karşılık sizden, yakın akrabamı/Ehl-i Beyt’imi sevmeniz dışında bir ücret istemiyorum. (Şura/23)” Yine söz konusu ayetin, Hz. Fatıma, Hz. Ali, İmam Hasan ve İmam Hüseyin’i kapsadığı konusunda sayısız hadis günümüze kadar ulaşmıştır.
300’den fazla sahabenin şahitliğine göre Hz. Muhammed, Veda Haccından dönerken Gadir-i Humm’da verdiği hutbede, kendisinden sonra sapkınlığa uğramaması için ümmetine iki emanet (Kur’an-ı Kerim ve Ehl-i Beyt) bırakmıştır. Hutbesinde; Ehl-i Beyt’i hakkında ümmetini uyarmış ve bu uyarıyı üç kere üst üste tekrarlamıştır.
Binlerce mümine ve mümine ile dönülen Veda haccında toplamda 300 kişi şahitlik yapıyor ve onalrdan da iki elin parmağını geçmeyecek sayıda insan şahitliğini sürdürüyor. Bu iddia Resulullah’ın (s) ashabına bühtan değil midir?
Yazıda son dönemlerin klasik söylemi olan Selefilik karşıtlığı da ihmal edilmemiş ve Selefi-Vehhabi düşmanlığı Türklük yüceltmesi ile perdelenmeye çalışılmış. Bu arada Selefi Müslümanların Hz. Hüseyin’i Yezid’e isyan etmekle suçladıkları şeklinde asılsız bir itham yöneltilmekten de çekinilmemiş:
Alevî veya Sünnî, Türklerin hâkim olduğu hiçbir bölgede kitlesel mezhep savaşlarının yaşanmamasının temel nedeni, ortak bir vicdan olarak Hüseynî ruhun, Hüseynî vicdanın yaşatılmasıdır. Son dönemlerde Türk Sünnîliğinden saparak Vahhabî-Selefî bir çizgiye kayan mezhepçi klikler “Ama Hüseyin de emir sahiplerine isyan etti” diyenler, Türk Sünnîliği içinde asla yer bulmamıştır.
Yazının sonunda yer alan dipnot ise tam bir bağnazlık yansıtıyor. Gramer kuralı üzerinden ayetteki Ehli Beyt kavramına Ümmehatul Müminin olan Resulullah’ın (s) hanımlarınuın girmediği iddia edilmiş:
Ahzap/33. Ayetin tam metni şöyledir: “Evlerinizde oturun, eski cahiliye âdetinde olduğu gibi açılıp saçılmayın. Namazı kılın, zekâtı verin, Allah’a ve Resûlüne itaat edin. Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden, sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.” Ayetin birinci bölümü Hz. Peygamber’in eşlerine, ikinci kısmı ise Ehl-i Beyt’e hitap etmektedir. Arapça dilbilgisi kurallarına göre birinci cümle dişil (kadınlara hitap etmekte), ikincisi ise erildir (erkeklere hitap etmektedir.) Doğal olarak ikinci cümle Hz. Muhammed’in eşlerini kapsamamaktadır.
Bu mantıkla eğer eril kipi hanımları dışarıda bırakıyorsa Hz. Fatima nasıl dahil oluyor? İşin aslı şu ki, Arap dilinde erkekler ve kadınlardan oluşan bir topluluğu ifade etmek için eril kipinin kullanıldığı bilinen bir husustur ama yazarlar bu gerçeği örtmüşler.
Sonuçta Kerbela hadisesi üzerinden Yezid isimli zalime karşı adaletin, hakkın savunusunu yapmak ile İslam akidesini batıni yorumlarla tanınmaz hale getirmek farklı şeylerdir. Hele bu batıni yorumları Kuran’a mal etmek ise asla kabul edilemez.