Birlik ve Huzur Düşmanları

Siyasi, etnik ve grup menfaatlerinin sebep olduğu çıkar çatışmaları üzerine bir yazı kaleme alan Hayrettin Karaman, müminlerin hedefinin, din kardeşlerini “hikmet, uygun-etkili dil ve samimi tartışma” ile kazanmaya çalışmak olmalıdır demiş.

Birlik ve huzur düşmanları

Hayrettin Karaman / Yeni Şafak

Birlik ve huzur düşmanlarının amaçlarına ulaşmak için neleri kullandıkları üzerinde dururken önceki yazımda “din, dil, renk, mezhep, tarikat, cemaat ve parti” farklarından söz etmiştim. Bu yazıda ırk (renk ve dil buna dahildir) ve menfaat farkından söz edeceğim.


İslam'dan önce ve sonra, bu güzel dine girmeyen veya girdiği halde önceki kalıntılarını temizleyemeyen kişiler ve gruplar, hepsi bir Allah'ın yarattığı ve insan olarak eşit kıldığı değerli ve saygıya layık (mükerrem) varlığı, dili, rengi ve dolayısıyla ırkı farklı diye derecelendirmeye tabi tutmuşlar, ellerinde hiçbir ilmî ve dînî delil bulunmadığı halde birini diğerinden üstün bilmişlerdir. Bu duygu ve düşünce ile yetinmemişler, kendilerini üstün sananlar efendi olmuşlar, diğerlerini köle yerine koymuşlar, asırlar boyu o insalara zulmetmişler, bütün varlıklarını sömürmüşlerdir.

İslam bütün insanların kan ve soy olarak aynı kaynaktan/kökten geldiklerini, üstünlüğün ölçütünün ancak dindarlık ve ahlak olabileceğini, dindar ve ahlaklı bir siyahînin, bir sıradan aile mensubunun, nice beyazdan ve asillerden Allah katında üstün olduğunu, müminlerin de bunu böyle bilmeleri gerektiğini açık ve kesin bir dil ile ilan etmiştir. Emevîlerin İslam'dan saparak ırkçılığa geri dönüşlerine kadar genel olarak bu ilana uyulmuş, siyah renkli eski bir köle Peygamberimizin yakını ve müezzini olmuş, bir başka azatlı kölenin çocuğu, büyük sahâbîlerin içinde bulunduğu orduya kumandan tayin edilmiştir.

Günümüzde uyduruk ulus devletler ya ırk veya vatan bağına dayalı birlikler oluşturmuşlar, kendi ırkından veya vatandaşı olmayan insanlara eşit insan hakların tanımamışlar, üstüne üstlük zayıf, geri, aşağı bildikleri ve buldukları uluslar ve toplulukları iliklerine kadar sömürmüşler, ellerine İncil'i tutuşturmuşlar ve ellerinde ne varsa alıp keselerine ve hazinelerine aktarmışlardır.


Dünyada böyle cereyan eden ırka ve renge dayalı (ulusal) ayrımcılığın ulus içindeki tahribatı da şöyledir: Ulus devletlerine bir ırkın, bir etnik camianın adını veren ülkeler, bunu yapmakla yetinmeyip farklı etnik aidiyetleri, renkleri, dilleri, alt kültürleri olan toplulukları yok saymışlar, asimile etmeye uğraşmışlar, bir kısım insan haklarından onları mahrum bırakmışlardır. Bu tutum ve uygulama da “bir ve birleşik olmaları gerekenleri” ayırmış, kavmiyetçilik ve ırkçığı körüklemiş, birlik ve huzur düşmanlarının eline bulunmaz bir fırsat daha vermiştir.

İçinde bulunduğumuz durum ve şartlarda müminlerin hedefi, dinlerine mensup olanları “ırkı, rengi, dili, üzerinde yaşadığı toprak ne olursa olsun” din kardeşleri; farklı din, inanç ve ideolojiye mensup olanları da insan kardeşleri olarak bilmek, herkese adil davranmak, temel insan haklarını kimseden esirgememek, başkalarını (ötekileri) kendi değerlerine, “hikmet, uygun-etkili dil ve samimi tartışma” ile çağırmak, kazanmaya çalışmak olmalıdır.

Huzursuzluk, çatışma, nefret, bölünme sebeplerinin etkili olanlarından biri de menfaat (çıkar) çatışmasıdır.


Bugünkü dünya düzeninde servetin ve adaletin dağılımı zulüm ve ayrımcılık üzerine kurulmuştur. Mide bulandıran “çifte standart” âdeta çağın yükselen değeri haline gelmiştir. Batı ve benzerleri, kıyıya vurmuş deniz hayvanlarını kurtarmak için seferber olurken menfaatlerine göre yeni dünya haritaları çizebilmek için ulusları ve bir ulusun gruplarını birbirine düşürmekte, akan kana, yıkılan hânumâna aldırmadan, vicdanları sızlamadan sebep oldukları felaketleri seyretmekte, sonucundan menfaat devşirmeyi hedeflemektedirler.

Ülke içinde de menfaat çatışmasının sebep olduğu felaketleri yaşıyoruz.
Bu konu uzun yazıları ve tahlilleri gerektiriyor, ama burada yalnızca siyasi, etnik ve grup menfaatlerini hatırlatmak isterim.


Meşhur gemi misalini hepimiz biliriz. Aynı gemide kaptan köşkünü ve yönetimi ele geçirmek için gruplaşıp faaliyette bulunanlar, ahlak ve bunun en önemli şubesi olan adalet çerçevesinde (yönetimi, objektif ölçütlere göre en layık olanın ele alması için) çaba gösterseler, ama bu arada geminin zarar görmemesini daima birinci planda tutsalar buna kimsenin dua ve destekten başka bir diyeceği olmaz. Gel gör ki, olup biten böyle değildir. Bugün mevcut iktidarı ve özellikle Sayın Erdoğan'ı yıpratmak ve devirmek için işbirliği yapmış bulunan çevrelerin yapıp ettiklerine bakınca şu tehlikeli niyeti rahatlıkla keşfediyoruz: İktidar ve liderin yıkılması geminin delinmesine sebep olsa bile varsın olsun!!!

Aklını ve vicdanının kaybetmemiş olanlara hatırlatalım: Ya Allah'ın kulları için yarattıklarını hukuk, adalet ve ahlak ölçütlerine göre paylaşır herkese hak ettiğini verirsiniz yahut da “temelinde zulüm bulunan mülk payidar olmaz”.

 

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!