Katar'da düzenlenen Uluslararası Kudüs Konferansı'nın açılış oturumunda da kapanış oturumunda da son konuşmacı muhterem üstat Prof. Dr. Yusuf el-Karadavi'ydi. Kudüs Müessesesi'nin Enformasyon ve Tanıtım Komitesi'nde birlikte çalışmalar yaptığımız sunucu arkadaşımız Salah Abdulmaksud da hitamının misk olması için muhterem üstadın konuşmasını sona bıraktıklarını dile getirdi. Gerçekten de üstadın gönüllere ferahlık veren, etkileyici ve toparlayıcı bir üslubu olduğundan onun konuşmasıyla birlikte hitamının misk olduğuna inanıyoruz.
Muhterem üstadın adı Kudüs davasıyla adeta özdeşleştiğinden Katar'da düzenlenen Uluslararası Kudüs Konferansı'nda sembolik anlamda öne çıktığını gördük. 12 Ekim Gecesi düzenlenen ve el-Cezire'den naklen yayınlanan Kudüs İçin Hayır Gecesi programının ilanlarında özellikle onun fotoğrafının Kudüs fotoğrafının üzerine yerleştirilmesi bu sembolik vasfından ve Kudüs davasıyla özdeşleşmesinden dolayıydı.
Muhterem üstat açılış oturumunda yaptığı konuşmasında Kudüs davası için ortak bir tavır sergilemenin önemine dikkat çekerek başladı. “Farklı uluslardan, dinlerden ve mezheplerden olabiliriz. Ama Kudüs Müessesesi'nde ortak bir cephedeyiz” ifadesini kullandı. Üstat, Kudüs davasının yerel veya bölgesel değil tüm ümmetin ortak bir davası olduğuna dikkat çekti.
Muhterem üstat, değerli dava adamı ve hareket önderi Abdullah Hüseyin el-Ahmer'i rahmetle anarak sözlerine devam etti ve “Kudüs Müessesesi'nin kongrelerinde ilk kez yanımda Abdullah Hüseyin el-Ahmer olmadan kürsüye çıkıyorum” ifadesini kullandı. Bunu söylerken el-Ahmer'in sağlığında, Kudüs Müessesesi'nin çalışmalarına destek vermeyi, katkıda bulunmayı hiçbir zaman ihmal etmediğini, içinde bulunduğu şartlar ne olursa olsun iştirak ettiğini vurgulamak istiyordu. Yemen'deki İslâmî hareketin önemli liderlerinden olan ve Müslüman Kardeşler cemaatinin bu ülkedeki siyasi hareketinin de genel başkanlığını yapan el-Ahmer, Kudüs Müessesesi'nin Yemen'de düzenlenen dördüncü kongresinden bir gün önce kızının öldürülmesine ve çok üzüntülü bir halde olmasına rağmen yine de kongrenin açılış oturumuna katılmayı ihmal etmemişti. Maddi olarak da gerek Kudüs Müessesesi'nin çalışmalarına ve gerekse Filistin davasına çok büyük hayırlarda bulunmuş oldukça cömert bir insandı. Oğullarını da kendi gibi yetiştirdiği anlaşılıyor. Biz de buradan ona rahmet ve mağfiret diliyor, Yüce Allah'ın kendisini cennette Hz. Peygamber (s.a.s.)'e komşu olanlardan eylemesini temenni ediyoruz.
Üstat Yusuf el-Karadavi konuşmasında İslâm ümmetinin büyük ve güçlü bir ümmet olduğuna, geniş imkânlara sahip olduğuna ama bu gücün ve imkânların gereği gibi değerlendirilmemesi sebebiyle sıkıntı yaşadığına dikkat çekti. Üstat, İslâm ümmetinin gücü ve imkânları hakkında bazı ayrıntılardan da söz ederek Müslümanların hem maddi hem de manevi imkânlarının büyük olduğunu hatırlattı. Silahın tek başına yeterli olmadığına dikkat çeken Üstat Karadavi diğer imkânların ve güç organlarının da gereği gibi değerlendirilmesi gerektiğini vurguladı.
İsrail işgal devletinin sürekli yenilmez güç gibi lanse edilmeye çalışıldığına ama onun gerçekte yenilmez güç olmadığına dikkat çeken Karadavi; “Önemli olan ümmetin kendine güvenidir” dedi. Ümmetin kendine güveninin artması için birçok sebep bulunduğuna dikkat çeken üstat bu çerçevede birlik ve beraberliğin önemine de temas etti. Bu konuyla ilgili değerlendirmesinde mutlak anlamda birliğin değil hak ve iyilik üzere birliğin önem arz ettiğini, batıl ve yanlış üzere birlik sağlanmasıyla İslâm'ın istediği birliğin gerçekleşmiş olmayacağını hatırlattı.
Üstat Karadavi Filistin meselesiyle ilgili çözüm arayışlarına temas ederek Kudüs'ün Filistin'in başı konumunda olduğuna dolayısıyla Kudüssüz bir çözüm bulunmasının mümkün olmadığına, çünkü başsız beden olamayacağına dikkat çekti.
Filistinlilere aralarındaki ihtilafları gidererek saflarını birleştirmeleri için çağrı yapan Üstat Karadavi önünde oturan Halid Meş'al'e seslenerek; “Sizin konumunuz farklıdır. Sizin hiçbir mazeretiniz yok. Mutlaka aranızdaki ihtilafları giderip safları birleştirmeniz gerekir” dedi.
Üstat Karadavi, bugün Mescidi Aksa'yı tehdit eden tehlikeler karşısında dünya Müslümanlarının, Müslümanları temsil eden kuruluşların, sivil toplum örgütlerinin bigane kalmalarına da şiddetle tepki gösterdi. 1969'da Mescidi Aksa'yı yakma girişimine karşı ilk ortak toplantılarını düzenleyen Müslümanların bugün bu kutsal mabedin daha büyük bir tehditle karşı karşıya olmasına rağmen harekete geçmemelerini kabullenmenin mümkün olamayacağını dile getirdi.
VAKİT