Fatma Barbarosoğlu / Yeni Şafak
Birkaç kahraman, birkaç hain ile göçmüş şehirlerin üstünü örtemeyiz!
Zor zamanlardan geçiyoruz. Allah beterinden saklasın ve bugünümüzü unutturmasın. Felaket büyük, yıkım derin. 10 vilayetimiz yer ile yeksan oldu. Çok şükür ki 71 vilayetimiz ayakta. 71 vilayet el birliği ile 10 şehrin yaralarını en kısa zamanda sarmak için seferber olmalıyız.
Süreç uzun. Lakin Türkiye’nin her aşamada ve kademede en büyük sıkıntısı, iyi neticeler için rasyonel bir şekilde düzenlenmiş, titizlikle denetlenmiş, imaj yönetimi sağlıklı bir şekilde yapılmış projeleri gerçekleştiremiyor oluşudur. Bu halimiz atasözüne bile dönüşmüştür: “Türk gibi başla Alman gibi bitir.” Süreci atlayarak sonuca odaklanmak gibi bir arızamız var. Eğitim sistemimiz bile sonuç odaklı. Kendimize iltifat etmeyi pek seviyoruz, lakin kusurlarımızla yüzleşmek zorundayız.
Süreci takip etmeyip sonuç üzerinden kahramanlık inşa eden tavrımızı bir örnek üzerinden anlatmak istiyorum.
Örneğimiz Hatay’ın Erzin ilçesinin Belediye Başkanı’nın depremi başarı ile atlatmış bir belediye başkanı olarak kahramanlaştırılması. Herkes anında görüntü, anında değerlendirme peşinde. Medya, dolayısıyla da ahali, acele kahraman ve acele hain arıyor. Her türlü mesele ikiye bölünmüş bir duyarlılık üzerinden haberleştiriliyor: Hainler/ kahramanlar.
Erzin Belediyesi’nin sınırları içinde tek bir ev yıkılmamış. Güzel. Maşallah. Niye yıkılmadığını süreç üzerinden değil de sonuç üzerinden ortaya getiren medya, bu durumu acele Belediye Başkanı Ökkeş Elmasoğlu üzerinden “okuyup” kendisi ile söyleşi yapıp... “İşte bize böyle liderler lazım” demeye getiriyor. Evet, lider önemlidir. Seçilen liderlerin yerine getirdikleri mesuliyetler, iş ahlakı, denetim titizliği önemlidir. Lakin bütün bunların önemini teslim etmek için öncelikle hepimizin sağlıklı bilgiler üzerinden akıl yürütmemiz gerekiyor. Akleden kalpler olarak bir ilçenin sınırları içinde yapılmış evlerin yıkılmamasını BİR belediye başkanının ruhsatsız yapıya izin vermemesine bağlamak tam da BİZE özgü bir şey. Bari kahraman ilan ettiğiniz kişinin kaç yıldır belediye başkanı olduğuna da baksaydınız.
Acele inşa edilen kahramanlık günün sonunda yara almaya mahkûmdur. Nitekim Erzin Belediye Başkanı’nın 2019’dan bu yana ilçeye başkanlık ettiğinin ortaya konması birkaç dakikalık bir araştırmadır.
Bir ilçe bugünden yarına inşa olmuyor. Mesela Erzin’in ilk Belediye Başkanı Mülayim Hacı Osman Efendi 1906-1908 yılları arasında başkanlık yapmış. Fotoğraftaki kıyafeti dönemin özelliklerini taşıyor: Fesin üzerinde sarık. İkinci Belediye Başkanı Abdullah Aksay 1916-1920 yıllarında başkanlık yapmış. Başında “Lenin” kasketi var. 1920-1921 yılları arasında başkanlık etmiş olan Mustafa Sökmen’i, saçları yana taranmış fotoğrafı ile görüyoruz. Aradaki belediye başkanlarını atlayarak Ökkeş Elmasoğlu’ndan önce başkanlık yapmış olan
Kasım Şimşek’in 2009’dan 2019’a kadar başkanlık yapmış olduğunun altını çizmek isterim.
“Bu belediyede hiç yıkım olmadı” diyerek 2019’da seçilmiş bir başkanı haber öznesi olarak kullanmak, Belediye Başkanı’nın
kendisini buna “malzeme” etmesi, yanlış bilgi üzerinden yanlış bir imaj yönetimi
dersi olarak okutulmalı.
Bakınız meseleyi yıkılan bina yıkılmayan bina üzerinden konuşacak isek, etrafı yerle bir olmuş bir bölgede yıkılmayan binalar üzerinden gitmek gerekiyor. Çünkü yan yana iki binanın, fay hattına uzaklığı aynı, zemini aynı. Geriye ne kalıyor, binanın zemininden taşıyıcı sistemlerine kadar doğru bir şekilde inşa edilmiş olması.
Bir bölgede yerle bir olmuş binalara odaklanırken o binaların yapıldığı zeminin yapısını ve fay hattına uzaklığını hesap etmek durumundayız. Prof. Dr. Şener Üşümezsoy’a Simge Fıstıkoğlu soruyor: Hangi bina daha tehlikeli? Zemini sağlam, yapısı çürük bina mı? Zemini çürük, yapısı sağlam bina mı? Şener Üşümezsoy, üçüncü parametreyi de hesaba katmamız gerektiği cevabını veriyor. Yani binaların fay hattına uzaklığı. Dolayısıyla sağlam zemine sağlam bina yapılmak zorunda.
Birkaç müteahhidi suçlamak kolay. O zemini imara açanları ne yapacağız?
1999 depreminden bu yana “beklenen İstanbul depremi” haberlerine maruz kaldık, kalmaya devam ediyoruz. Peki, belediyeler vatandaşlara, özellikle de müteahhitlere inşaat
yapmayı planladıkları
yerlere fay hattının uzaklığı, binanın bulunduğu zemin konusunda bilgilendirme
yapıp denetimlerini buna göre yerine getiriyor mu?
Medya düzenli olarak “beklenen İstanbul depremi”ne dair haber yapıyor. Bu haberler İstanbul’da yaşayan herkesi tedirgin ediyor ama bu tedirginliği aşmak için ortaya konan bilgi karakomik mizah: “Deprem çantanızı hazırda tutun, büyük ev eşyalarını duvara montajlayın.” Nasıl bir anlayıştır ki “beklenen İstanbul depremi” haberlerine eş zamanlı olarak her yer gökdelenle doldu.
Geçen gün iki genç arasında şu konuşmaya tanık oldum:
-Depremin sabaha karşı olması iyi bir şey, herkes kendi tercih ettiği yerde yakalanıyor.
-Her tercih tercih değildir ama.
Günlerce aç susuz, paralanmış ayakkabılar içinde bir can daha kurtarmak için seferber olan kurtarma ekipleri, maden işçileri,
sağlık personeli, gönüllü
olup insan kalmanın haysiyetiyle çalışırken...
Enkazı binlerce insana mezar kılanlar, gaddar oldukları için, cani oldukları için mi tabut yapılar inşa ediyorlar?
Türkiye’nin en temel meselesi denetim. DENETİM. DENETİM. Tarım arazisini imara açan belediyeleri kim denetleyecek mesela? Tarım arazisi ille imara açılacak ise, yapılacak binalar için ciddi zemin etüdü, zemin etüdüne uygun proje, projeye uygun bina denetiminin titizlikle, adam kayırmadan
yapılması şart.
Ama BİZ denetlenmeyi değil, tam tersine her aşamada affedilmeyi bekliyor, sorumluluğunu yerine getirenleri cezalandırıyor, başkasının hakkını gasp edenleri mükafatlandırıyoruz. Bkz. imar affı. Bakınız vergi affı.
Yıkılan binaların müteahhitlerini yargılamak kolay. Ama müteahhitleri yargılamak, bataklığı kurutmak anlamına gelmiyor. O müteahhitlere izin verenleri de bulalım.
Çürük zemini imara
açanlara da hesap soralım.
Velhasıl sorumuz şu: Binlerce kişinin ölümünden mesul olanları, suçluları nasıl bulacağız? Sondan geriye doğru mu baştan ileriye doğru mu? Akleden herkes bilir ki yanlışlar silsilesinin başladığı yer önemlidir. Bir iş yanlış başlarsa o yanlıştan dönülmediği sürece, yanlışı örtmek için başka yanlışların devreye girmesi kaçınılmazdır.