AK Parti eski Bursa Milletvekili ve Karar yazarı Mehmet Ocaktan, "Bazı İslam bilim insanlarının, iktidarın kimi uygulamalarından rahatsız olan, hukuk ve özgürlük vurgusu yapan, özellikle de yolsuzluk, usulsüzlük hatırlatmasında bulunanlara karşı iktidarı koruyucu fetvalar üretmeleri esas itibariyle kadim itaat geleneğimizin bir devamı niteliği" olduğunu ancak bunun "hastalıklı bir zihin yapısı" olarak değerlendirilmesi gerektiğini söyledi. "Müslüman toplumlarda eleştirel düşünce önce fetvalarla susturulur, eğer bu da yeterli olmazsa bir takım iftira şablonları kullanılarak farklı düşünenler itibarsızlaştırılır" diyen Ocaktan, "Mesela şu anda Türkiye’de fabrikasyon üretimle çoğaltılan en kullanışlı itibarsızlaştırma şablonu; 'FETÖ'cülük ve PKK yandaşlığıdır..." ifadesini kullandı.
Mehmet Ocaktan'ın Karar’da yayımlanan konuyla alakalı yazısını (01 Kasım 2019) ilginize sunuyoruz:
“İktidarı Eleştirip Düşmanı Sevindirmeyin!”
Geleneksel İslam kültüründen devraldığımız kayıtsız şartsız “itaat” anlayışı, bugün de aynen devam ediyor. Çünkü Müslüman siyaset geleneğinde yöneticiye itaat esastır, bu yüzden de halifenin, devleti yönetenlerin halka hesap verme sorumlulukları olmadığı gibi toplumun halifeyi denetleme yetkisi de bulunmamaktadır. Bu çerçevede İslam toplumlarında ulemanın vebali büyüktür, zira onlar bir bakıma halifeye mutlak itaati onaylayarak devleti yönetenlerin başarısızlıklarını adeta İslamileştirmişlerdir.
Dolayısıyla bugün de Müslüman dünyada hükmünü icra eden bu itaat kültürü yüzünden devleti yönetenleri eleştirmek makbul bir davranış değildir, fitne ve fesat çıkarmaktır, düşmanların ekmeğine yağ sürmektir.
Son dönemde İslami bilimlerde söz sahibi olan bazı İslam bilim insanlarının, iktidarın kimi uygulamalarından rahatsız olan, hukuk ve özgürlük vurgusu yapan, özellikle de yolsuzluk, usulsüzlük hatırlatmasında bulunanlara karşı iktidarı koruyucu fetvalar üretmeleri esas itibariyle kadim itaat geleneğimizin bir devamı niteliğindedir.
Bu öylesine hastalıklı bir zihin yapısıdır ki, Müslüman toplumlarda eleştirel düşünce önce fetvalarla susturulur, eğer bu da yeterli olmazsa bir takım iftira şablonları kullanılarak farklı düşünenler itibarsızlaştırılır. Mesela şu anda Türkiye’de fabrikasyon üretimle çoğaltılan en kullanışlı itibarsızlaştırma şablonu; “FETÖ”cülük ve PKK yandaşlığıdır...
Eğer iktidarı eleştiriyorsanız ya FETÖ’cüsünüzdür, ya da PKK’lı... Hatta kendi ülkenizi karalamaya çalışan ve dış düşmanlarla iş tutan bir hain... Normal bir insan aklı için bu tür bir yaklaşımı kabul etmek mümkün değildir, ama şu da bir gerçek ki bu anlayış geleneksel kültür kodlarımızın bir ürünüdür.
Maalesef Müslüman zihin dünyası İslam’ın önerdiği dini değil, geleneksel kültürümüzden devralınan Müslümanlığı öne çıkarmıştır. Demokrasi karşıtlığının temelinde de bu zihin yapısı bulunmaktadır. Çünkü yüzyıllar içinde oluşan İslam kültür mirası, demokrasiyi kula kulluk olarak algılamaktadır. Oysa halk egemenliğine dayanan demokrasi insanı yöneticiye kul olmaktan kurtarıp özgür ve sorumlu bir birey olmasını sağlamaktadır.
Bir gerçeği hemen belirtmek gerekiyor ki, iktidarların, yöneticilerin kulu olmayı bir meziyet olarak kabul eden Müslüman toplumların, Allah’ın insana bahşettiği aklı ve özgür iradeyi öne çıkararak bilim ve teknoloji üretmesi mümkün değildir. Ne zaman kendimizi çaresiz hissetsek hamasete ve mağduriyete sığınarak “Ümmet coğrafyası parçalanmış, ümmeti birbirine düşürerek zayıflatan sömürgeciler maddi ve manevi varlığımızı büyük ölçüde tüketmişler. Ülkemizin üzerinden dev bir silindir geçmiş, her şeyi çağdaşlaştırma adıyla Batılılaştırma manasında dümdüz etmiş” şeklindeki düşüncelerle rahatlamayı tercih ederiz.
***
İşte mağduriyetler üzerine bina ettiğimiz bu “yerli” ve “milli” bakış yüzündendir ki, hiçbir zaman kendi içimize dönüp “Evet sömürgeci anlayışların vebali var, ama neden biz bu haldeyiz?” sorusunu sormayı bir türlü başaramıyoruz. Maalesef bugün İslam ülkelerinin kanayan bir yarası haline dönüşen IŞİD benzeri terör unsurlarını sorgulayamamanın temelinde de bu hastalıklı zihin yapısı bulunmaktadır. Çünkü bu konuda komplo teorileri üretip, IŞİD’in emperyalistler tarafından kurgulanıp İslam ülkelerinde bir maşa olarak kullanıldığını söyleyerek sorumluluklarımızdan kaçmayı tercih ediyoruz. Evet IŞİD’in, ABD’nin işgal politikalarının sonucunda ürediği muhakkak ama bunu sadece bir kurgu olarak da göremeyiz.
Şunu biliyoruz ki İslam topraklarında üreyen bu terör örgütleri, kafa kesen vahşiliklerini İslam’la ve Kur’an’la meşrulaştırmaktadırlar. Dolayısıyla bu gerçekle yüzleşmeden, komplo teorilerinin arkasına saklanan İslam toplumlarının bir çıkış yolu bulmaları mümkün değildir. Hoşumuza gitmese de eleştiriye tahammül etmek ve rasyonel akla itibar etmek zorundayız.