Birbirini anlamaya çalışmayan insanların hikayesi

Gökhan Özcan, insanların ilişki kurma biçimlerindeki farklılığa dikkat çekerken anlama çabasının ehemmiyetini vurguluyor.

Gökhan Özcan / Yeni Şafak

Yanındaki yabancı

Belki yan yanasınız ama aslında aranızda aşılmaz mesafeler var. Belki görünüşte yanı başında ama aslında hiç orada değil. İçiyle senin çok uzağında. Hayatın senin bakmadığın yerlerine bakıyor içinden. Senin görmediğin taraflarını görüyor insanların. Eviniz, iş yeriniz, oturduğunuz mekanlar, bindiğiniz araçlar aynı olabilir ama siz çoğu zaman hiç beraber değilsiniz. Gerçeğin aynı cephesinde oturmuyorsunuz, pencereleriniz farklı yerlere bakıyor. Yanınızdaki yabancı o. Siz de ona, en az sizin olduğunuz kadar yabancı. Aynı dünyanın içindesiniz ama ayrı dünyalarda yaşıyorsunuz. Sözlerinizi birbirinize söylüyor gibi görünüyorsunuz ama birbirinizle konuşmuyorsunuz. Kelimeleriniz birbirinize ulaşmıyor, bir yerden sonra aramıyor bile hatta sizi, onu. Hayatlarınız birbirine dokunmuyor, bu kadar iç içeyken, bu kadar yan yanayken hem de. Bu kadar aynı cümlenin içinde geçiyormuş, aynı yataktan akıyormuş gibiyken...

Birbirinizi aramıyorsunuz ki, bulasınız. Birbirinize inanmıyorsunuz ki, bir yerde buluşasınız. Belki eskiden, evvel zamanın bir yerlerinde kırılmış bir şeyler, orada kaybetmişsiniz birbirinizi. Bir daha bulamamış, bulmaktan ümidi kesmişsiniz. Sonra her şeyi olduğu gibi öylece dağınık bırakmışsınız. Siz onu olmadığı kadar az kabul etmişsiniz, o da sizi. Kendi kafanızda bir sen çizmişsiniz, senler çizmişsiniz, ona inanmışsınız. Senlerin gerçek olmayışı, tamam olmayışı, orada olmayışı, başka yerlerde oluşu, başka duygularda ve düşüncelerde yaşayışı hiç ilginizi çekmemiş ondan sonra.

Herkesi kendi gerçekliğine hapsetmişsiniz, kafeslere koymuşsunuz. Sizin göremediğiniz gibi olmalarına, sandığınızdan fazla ya da eksik oluşlarına gözlerinizi kapatmışsınız. Sizdeki hallerinin kendilerinde karşılıksız çıkmasına aldırmamışsınız.

Ne olmuş sonra? Başkalarında hiç gerçek olmamışsınız ve başkaları da hiç olmamış sizin için. Başkalarıyla beraber yaşamamışsınız hiç, içinizde başkaları diye birilerini besleyip büyütmüş, tek kişilik dünyanızı cansız biblolarla doldurmuşsunuz. Kalabalık gibi görünen hayatınızda yalnız, yapayalnız, tek başınıza kalmışsınız. Sesinizin yankısını başkalarının sesi sanmışsınız. Muhatabı olmadığı için size geri dönen sözlerinizin başkalarının sözleri olduğuna inandırmışsınız kendinizi. Aslında inandıramamışsınız da yüzleşecek cesaretiniz olmadığından öyleymiş gibi yapmışsınız.

Belki aynı hikayenin içindesiniz ama tanıdık değilsiniz. Hatta tanışık bile değilsiniz. Belki aynı yastığa baş koymuş, aynı davaya inanmış, aynı istikamete yönelmiş, aynı söz kalıplarıyla konuşmuş ama hiç beraber olmamışsınız. Birbirinizi severken bile görememişsiniz aslında birbirinizi. Hiç görememişsiniz. Aynı yerlerde dolaşmışsınız ama yollarınız gerçekte hiç birleşmemiş, zihinlerinizle, kalplerinizle hep teğet geçmişsiniz birbirinize. Hep yanınızdaki yabancıyla, yabancılarla yaşamışsınız. Ve hep yabancısı olmuşsunuz onların, öyle de kalmışsınız. Yan yana, tek başına... İki yabancı ve ıssız bir dünya...

“Karşılıklı olarak birbirlerini kandırıp, üstelik ne tuhaftır ki, hiçbir yara almadan, sanki karşılıklı olarak birbirlerini kandırdıklarının farkında değillermiş gibi, gerçekten çarpıcı, berrak ışıltılar yayan şen inançsızlık örnekleriyle dolu insan yaşamı” diyor Osamu Dazai, ‘İnsanlığımı Yitirirken’ isimli kitabında.

Yorum Analiz Haberleri

Yeni normalin güzel tarafı
Meğer ne büyük sapmaymış!
Kemalizmin şapka zulmünden dolayı bombalanan şehir: Rize
Allah'ın rahmeti olan aklımızı gerektiği gibi kullanalım
Magazinleşen Yenidoğan Çetesi ve unutulan bebekler