Bir Yöneticinin Yapması ve Yapmaması Gerekenler

Bugünkü yazısında Mustafa Öztürk, Mısır Valiliği’ne atandıktan sonra Mâlik el-Eşter’e Hz. Ali tarafından gönderildiği belirtilen ve bir yöneticinin yapması ve yapmaması gerekenleri içeren emirnameden pasajlar aktarıyor.

Ali b. Ebî Tâlib’ten Mısır Valisi Mâlik el-Eşter’e

Mustafa Öztürk / Karar

Ali Şeriatî’nin “Fâtıma Fâtıma’dır” demesi gibi, Ali de Ali’dir. Hz. Ali’yi anlatmaya hacet yoktur. Mâlik el-Eşter ise Hz. Ali’nin çok sadık bir taraftarı ve cengâver kumandanıdır. Cemel, Sıffîn, Nehrevan savaşlarına katılıp önemli görevler üstlenen, özellikle Sıffîn savaşında Hz. Ali’nin süvari ve piyade kuvvetlerini kumanda eden Eşter bu savaşın ardından Mısır valiliğine tayin edilmiştir. Muaviye’nin gönderdiği bir adam tarafından zehirlenerek öldürülmüş ve bazı Şiî kaynaklara göre Muaviye, Eşter’in ölüm haberini alınca, “Ali’nin iki sağ kolu vardı. Biri (Ammâr b. Yâsir) Sıffîn’de kesilmişti, diğeri de bugün kesildi” demiştir. Hz. Ali, “seyfullah” diye andığı Mâlik el-Eşter’e Mısır valiliğine atanması vesilesiyle bir emirname göndermiştir. Şerif er-Radî’nin Nehcü’l-Belâğa adlı eserinde nakledilen, yakın geçmişte Mehmet Akif Ersoy tarafından “Hz. Ali’nin Bir Devlet Adamına Emirnâmesi” başlığıyla Türkçeye çevrilip neşredilen bu emirname günümüz siyaset sosyolojisi açısından da son derece önemlidir. Aşağıdaki pasajlar metnin ne kadar önemli olduğunu anlamaya kâfidir:

Ey Mâlik! Halkın her kesimine daima sevgi, şefkat ve merhamet duygularıyla yaklaşmak gerekir. Zayıf insanların üzerine yırtıcı hayvanlar gibi gitmemek, onların mal ve eşyalarına el koymayı ganimet saymamak gerekir. Halk iki kısımdır. Bir kısmı mümin insanlardır ki bunlar senin din kardeşlerindir. Halkın bir kısmı da zimmîlerdir ki bunlar da tıpkı senin gibi Allah’ın kullarıdır. Hata ve kusurlarının Allah tarafından affedilmesini istemen gibi sen de idaren altındaki insanların bilerek veya bilmeyerek işledikleri hataları affetmelisin…

Ey Mâlik! Yöneticiye en ağır yük oluşturan zümre, yakın çevreyi sarmış adamlardır ki bunlar aslında iyi gün dostlarıdır. Bunlar zor zamanlarda hemen hiçbir yardımda bulunmadıkları gibi adaletin tesisine de engel olurlar. İstediklerini alma hususunda halktan daha çok baskı yaparlar. Kendilerine verilen imkânlara razı olmazlar, şükürden anlamazlar… Oysa İslam toplumunun ana gövdesini oluşturan, dini koruyan ve din düşmanlara karşı vaziyet alan insanlar halk tabakasıdır. Bu yüzden kalbin ve sevgin halktan yana olmalıdır.

Ey Mâlik! Yakın çevrende kümelenmiş insanların sana yağcılık yapmalarına, yüzüne karşı seni pohpohlamalarına, yapmadığın güzel işleri sana mal edip nefsini okşamalarına izin verme. Bilesin ki fazla övgü insanı kibre yönlendirir, gaflete düşürür. Ayrıca iyilik eden ile kötülük işleyeni eşit tutmaman gerekir. Çünkü bu eşit muamele iyi insanları iyilikten vazgeçirir, kötü insanları da kötülüğe dadandırır… Yöneticilerin sorumsuzca davranan birtakım özel dostları vardır ki bunlar halka zulmeder, insanları insafsızca ezmeye çalışırlar. Bu zulmü önlemek için, yakın çevrende dolaşan dostlarına ve hısımlarına devlet imkânlarından yararlanma hakkı vermemelisin. Kimi insanlara küçük de olsa farklı muamele yapmak tüm halkın tepkisine yol açabilir.

“Bana başvuran insanların problemlerini yakınlarım aracılığıyla çözerim. Onlardan aldığım destekle memleketi idare ederim” diyen idarecilerin bu tür beylik laflarına kulak asma. Önemli merkezlerin yöneticiliğini isteyen zümrenin sürekli talepte bulunmasına asla müsaade etme. Aksi halde söz konusu taleplerin karşılanması o yöneticilerin maddi servet biriktirmesine vesile olur; ama bunun sana hiçbir getirisi olmaz. Üstelik ağır yük dünyada ve ahirette senin üzerinde kalır. Bu yüzden uzak yakın ayırımı yapmadan herkesi hakkı kabule zorlaman, neye mal olursa olsun özel ve yakın dostlarına da aynı hassasiyetle yaklaşman gerekir. Halkın hakkını hukukunu gözet. Şayet halk senin birtakım haksızlıklar yaptığını düşünüyorsa, özür beyan ederek halkın bu zannını bertaraf et.

Ey Mâlik! Halkı affetmenden dolayı pişmanlık duyma; cezalandırmandan dolayı da sevinip gururlanma. Bir de sakın, “Ben güçlüyüm, emrederim, halk bana itaat eder” deyip halkın üstüne çullanma. Çünkü bu tarz bir duygu ve düşünce kalbi ifsat eder, inanç zafiyetine yol açar. Saltanatından dolayı asla övünme. Allah’ın azamet ve kudretine benzemekten korkmalı ve böyle bir düşünceye kapılmaktan uzak durmalısın.

Ey Mâlik! Tayin ettiğin yardımcı, memur, asker ve polis tarafından fakir ve güçsüz insanlara reva görülen zulüm ve baskının önüne geçmelisin. Korku ve şiddeti ortadan kaldırıp sertlik ve otoriterliği kendinden uzak tutmalısın ki insanlar seninle yüz yüze korkmadan, çekinmeden rahatça konuşabilsin…

Ey Mâlik! Mahkemelerdeki davaların sonuçlarına ve yargıçların tutum ve davranışlarına çok dikkat etmelisin. Zira bu din bozuk düzen anlayışının bir uzantısı olarak şerir insanların elinde esir oldu. Ne acıdır ki bu şerir insanlar din namına istediklerini yapıyorlar ve dini kullanarak dünyalık toplamanın yolunu buluyorlar.

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!