Savaş günlerinde gazete çıkartmak çok bunaltıcı.
İnsan etiyle beslenen her ırktan yamyamın çığlıklarını ayıklamak, karşılıklı yalan ve abartıları elekten geçirmeye uğraşmak, çocuklarını kaybetmiş insanların kederli yüzlerine bakmak, ölüm haberlerini okumak ve varlığının hiçbir işe yaramadığını her haberde, her olayda bir kere daha görmek.
Diğer gazeteleri açıp “lazerli roketlerimiz var, güdümlü bombalarımız var, vurduk, ezdik” haberlerini okumak da ayrı bir işkence.
O “lazerli roketlerin” vurduğu çocukların anneleri de okuyor o haberleri.
Bu kadar sevinmeye, “eziyoruz” diye böbürlenmeye ne gerek var.
Savaş işte.
O da vuruyor, öbürü de vuruyor.
Bizim gazeteyi ırkçılığın ve savaşçılığın her türünden uzak tutmaya çalışıyoruz, haberleri mümkün olduğunca dürüst vermek için çabalıyoruz, bu savaşta kim yenerse yensin “yenilenin” biz olduğumuzu unutmamak için uğraşıyoruz, dilimizi düzgün tutmak için gayret gösteriyoruz, ölen çocukları üniformalarına göre “şehit ve terörist” diye ayırmıyoruz, hiçbir ölüme sevinmiyoruz, hiçbir saldırıyı sevinç çığlıklarıyla karşılamıyoruz.
Bu, yanlış bir savaş.
Kimse amacına ulaşamayacak.
PKK yönetimi “müzakerelerin” yolunu tıkayacak biçimde savaşı tırmandırmakla büyük bir hata yaptı bence.
İstediğini silahla alması mümkün değil.
Bunu görecek.
Biz yıllarca devlete “Kürtleri silahla sindiremezsin” dedik, sindiremezdi, sindiremedi, silaha güvenirse bundan sonra da sindiremeyecek.
Aynı şeyi PKK’ya da anlatmaya çalışıyoruz şimdi, “İstediğini silahla alman mümkün değil, bin sene savaşsan amacına silahla ulaşamazsın, Kürt meselesini ancak demokrasi ve siyaset çözer”.
Kürtlerle Türklerin birbirlerini yok saymasını, birbirinin gücünü küçümsemesini, bir hayal dünyasında yaşamasını çok pahalı ödüyoruz.
1980’lerde değiliz, dağdaki PKK yöneticilerinin bu mücadeleyi başlattıkları Türkiye’den çok farklı bir Türkiye var artık.
Silahlar sustuğunda hatta daha az patladığında “demokratik özerkliğin”, “federasyonun” tartışılabildiği, “ayrılmanın” rahatça konuşulabildiği bir Türkiye bu.
Müzakere yolu açıkken, silah meşru gösterilemez.
Üstelik de “müzakere” yolunun açık olduğunu bizzat Apo açıklamışken.
Daha bu “yeni” savaşın başındayız.
Benim endişem, eylülden sonra devletin savaşın şiddetini arttırması.
Şu anda bölgede yeni birliklerini ve kadrolarını yerleştiriyorlar.
Eylülün ilk haftasından itibaren yoğun bir saldırının başlayacağını sanıyorum.
Eğer benim okuduğum haberlerden çıkardığım sonuç doğruysa çok kan dökülür.
Bu söylediğim, kötü senaryo.
Ama bugün bizim çocuklardan biri “çok ümitli” bir başka senaryoyu anlattı duyduklarına dayanarak, elimizde kuvvetli bir dayanak olmadığı için haber yapamadık ama bu ihtimali de yazmak istiyorum.
Ümitli senaryoya göre, ekimde Barzani’nin ve Talabani’nin de yardımıyla bir Kürt kongresi toplanacak, PKK süresiz ateşkes ilan edecek, hükümet Kürtlerin haklarını verecek yasal adımları atacak.
Böyle bir gelişme muhteşem olur.
Bu, “imkânsız” gibi de gözükmüyor bana.
Bilmiyorum belki de gönlüm böyle istediğinden bunun gerçekleşebileceğine inanmaya yatkınım.
Ama galiba çözümü bulmamız için herkesin biraz daha acı çekmesi, “silahın” işe yaramayacağını silah sesleri arasında görmesi ve daha çok genç insanı toprağa bırakması gerekiyor.
Akılsız ihtiyarların hatalarını zavallı çocuklar ödüyor, acıklı olan bu.
Kendi güçlerini abartıp, karşılarındakini küçümsüyorlar.
“Galibiyet” beklentileri içinde olan Türk ve Kürt savaş çığırtkanları galip gelemeyeceklerini bilmeliler.
Hiç kimse galip gelmeyecek, bu, “ahmakça” bir hayal, askerî araçları havaya uçurarak ya da Kandil’i bombalayarak bu sorun çözülmez.
Gene de bütün bu karanlığın içinde “ümitli bir senaryo” var elimizde, belki gerçekleşir.
Bunun hayalinden bile sevinç duyuyorum.
Böyle bir hayal, galibiyet hayalleriyle ölümlere sevinmekten çok daha iyidir bence.
ahmetaltan111@gmail.com
TARAF