Bir turnusol daha!

Yazar-çizer olmanın sayısız güzelliklerinin yanında birtakım olumsuz yönleri de vardır. Sözgelimi içinizde gizlediğiniz, herkesten kaçırmaya, toplumdan saklamaya çalıştığınız yönlerinizi –çoğu zaman- farkına varmadan açığa çıkarırsınız. Diğer meslek dallarında bu durum pek olmaz.

Misal, öyle savcılar ve hakimler gördük ki; emekli olduktan sonra 'bu insan vaktiyle davalara girdi ve biz bunlara güvenerek hukuka güvenmiş olduk' diye hayretler içinde kaldık. Oysa yazar-çizer takımı için böylesi bir lüks yoktur. Onlar çoğu zaman tutamazlar kendilerini, alenen belirtmeseler de ağızlarından kaçırırlar, satır aralarına sindirilmiş şeyleri fark etmezler. Aslında her olay bir turnusol kâğıdıdır bizim meslekte. Darbeler örneğin... 28 Şubat'ı açıp süreci izleyelim, ne demek istediğim daha net anlaşılacaktır. İçlerindeki darbe ve baskı muhabbetini bol 'ama'lı cümlelere gizleyen nice demokrat kılıklı faşistlerin at oynattığı bir ülke Türkiye.

İçlerindeki kini, nefreti ve fobileri dışarı alenen vuramazlar belki ama ellerine her fırsat geçtiğinde yapmadıklarını da bırakmazlar. Önceki gün holding medyasından bir gazete 'Karanlık bir kafa' başlığıyla artık bin yıl geride kalması gereken linç zihniyetiyle yayın yaptı mesela. Ya da başka bir holding medyasının başköşecisi 'imam' filan türü nitelemelerle aklı sıra aşağılamaya çalıştı başka bir meslektaşını. Aynı şey kendilerine yapılsa 'hedef gösteriliyoruz' diye ciyaklarlar oysa! Siz namuslu, dürüst ve en azından milletin değerleriyle hareket ettiğine inandığınız bir siyasînin, herhangi bir icraatını, cümlesini övecek gibi olduğunuz an 'yandaş' diye yırtınırlar misal olarak. Ama kendileri artık eleyecek unu bile kalmamış, eleği delik deşik olmuş köhne siyasî zihniyetin ülkeye tekrar karanlık dizaynlar vermek üzere harekete geçmesini 'Siyasette yeni oluşum, yeni soluk' palavrasıyla yüceltebilirler pekâlâ!

Yalnız üzücü bir haberim var malum zihniyete. Yıllar yılı her türlü baskı ve psikolojik harp teknikleri ile ezdiğiniz, bunalttığınız, aşağıladığınız ve atınızı istediğiniz şekil oynattığınız kesim artık yemiyor bunları. Zira bir dönemin 'kartel' refleksiyle yaptığınız yayınlara karşı, başkalarının eli de armut toplamıyor artık. Ne mal olduğunuzu, kaç kuruşluk tıynete sahip olduğunuzu yüzünüze çarpıveriyorlar hemen. Dolayısıyla artık yağma yok...

Bunları sadece genç siyasetçi ve gelmiş geçmiş en büyük demokrat çok Sayın Cindoruk'un tekrar siyaset sahnesinde boy göstermesi vesilesiyle demiyorum. Bence bu, mizah tarihinin alanına giriyor. Danıştay saldırısı sonrasında inançlı kesimi zerre miktar umursamadan yaftayı yapıştırıp, zerre kadar akıl yürütmeden sonuca ulaşanların 'haydin mitinge' geyiğine girmelerinden bahsediyorum. Günlüklerinden yazışmalarına, telefon geyiklerinden bilmem nelerine kadar her alanda bu tür organizasyonları bilinçli bir tertip olarak yaptıklarını bile bile bunu desteklemeyi 'demokrasi ve özgürlük' şemsiyesi altına sokmaya çabalıyorlar sıkılmadan.

Kimse halkın birilerini protesto etmek için bir yerlerde toplanıp miting yapmasına ses çıkaramaz. Ancak karanlık izbelerde bu tür kurgulara girişip, hem kendilerini sıkıştıkları köşeden kurtarmaya hem de milletin tercihlerini 'seçim de neymiş' dudak bükmesiyle küçümsemeye çabalayanların demokrasi ve özgürlük ile ilgilerinin olmadığını en iyi kendilerinin biliyor olması lazım. Bilmiyorlar ya da işlerine böyle geliyor. Canlarının istedikleri manşeti çakacaklar, paşa gönüllerine göre ekrandan insanları linç edecekler, sonra da taşımalı sistem ile miting tertip edip bunu halkın yaptığını söyleyecekler! Kimse milletin buna inanmasını beklemesin boşuna. Çıkın efendi gibi ve delikanlıca, 'Biz ki Hüsamettin Bey'den medet umar hale geldik, biz ki artık istediğimizi yaptıramaz olduk, biz ki içimizdeki faşizmi çuvala sığdıramıyoruz artık. Her şeyin eskisi gibi olması için yürüyün meydana!' deyin. En azından dürüstlüğünüze saygı duyarız.

ZAMAN