Fevzi Zülaloğlu / Haksöz Dergisi - Sayı: 248 - Kasım 11
“O kimseler ki mallarını gece ve gündüz, gizli ve aşikâr infak ederler. İşte onların ecirleri Rableri katındadır, onlara hiçbir korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır.” (Bakara, 2/274)
Yukarıdaki ayette geçen infak, “ne-fe-ka” kökünden “enfeka”nın mastarıdır. Çift yönlü ilginç bir kelimedir. “Şey” kelimesiyle kullanıldığı zaman, “tükenmek, yok olmak, azalmak” anlamına gelirken, “bey’”, yani “satış” kelimesiyle birlikte kullanıldığı zaman, “artmak, revaç bulmak” anlamına gelir.1
Ticarette harcama şekline göre servet azalmakta ya da artmaktadır. Kâfirin harcamaları kendini tüketirken, mü’minin harcamaları kendini çoğaltır. Çünkü kâfirler tek dünyalı olduğundan, yaptıkları harcamaların etkisi bu dünya ile sınırlı, dolayısıyla bereketsizdir. Mü’minler ise iki dünyalıdır, yaptıkları harcamaların etkisi bu dünya ile sınırlı değildir, kendini bir kartopu gibi çoğaltarak sonsuz saadete dönüştürür. Küfür matematiğinde verince azalır ama iman matematiğinde verince artar.
Kur’ani bir kavram olarak infak, Allah rızası için, teşekkür beklemeden, sevabını cennette umarak harcama yapmaktır. İmanı ahlak edinmek infak gibi terbiye yöntemleriyle mümkündür. İnfak Kur’an’ı ahlak edindiğimizin, nefsimizi ıslah çabamızın önemli şahitlerinden biridir.
İmanın Alışveriş Yöntemi
“Ey iman edenler! (Hem bu dünyada hem de öteki dünyada) şiddetli bir azaptan sizi koruyacak bir alışveriş göstereyim mi size? Allah’a ve peygamberine inanır ve Allah yolunda malınız ve canınızla gayret gösterirsiniz. Bu sizin kendi iyiliğinizedir, keşke bilseydiniz. (Eğer böyle yaparsanız) Allah günahlarınızı bağışlayacak ve sizi (öteki dünyada) içinden ırmaklar akan bahçelere ve bu sonsuz mutluluk bahçelerindeki güzel köşklere koyacaktır. Bu büyük bir mazhariyettir! Ve (bakın, Allah size) gönülden seveceğiniz başka bir şey daha (bağışlayacak. Bu dünyada) Allah’ın yardımı ve yakında gerçekleşecek zafer… (Bunu) bütün mü’minlere müjdele!” (Saf, 61/10-13)
Ticaretteki bolluk, bereket ve bir şeyin kat kat çoğalmasını temsil eder. Bu aşkın alışverişteki bereket ise hiçbir dünyevi kazançla kıyaslanamayacak kadar büyüktür. İman malla canla cihaddır. İman ve salih amel kazancı kat kat artırıp çoğaltan ticaret gibidir. Ve özelde cihad ise tahkikî imanın bir belirtisi; yüksek fedakârlık tezahürü olarak, Allah’ın dünya ve ahiretteki lütuflarına, inayetine kavuşmaktır. Aslında ister malımızdan infak edelim isterse canımızı O’nun yoluna feda edelim; bu, zaten O’nun olan -bize emanet edilmiş bulunan- bir şeyi yine O’na vermektir.
İman cennet karşılığında canların malların satıldığı bir veriş alıştır: “Bilesiniz ki, Allah yolunda savaşan, öldüren ve öldürülen müminlerden Allah canlarını mallarını satın almıştır; hem de karşılığında onlara cenneti vaat ederek…” (Tevbe, 9/111)
Cihadın ve infakın “bir veriş alış” olarak takdim edilmesi çok hikmetlidir. Peygamberimiz bu ayetleri şu hadisle tefsir etmiştir: “Veren el, alan elden daha hayırlıdır.”2
En Güzel Borç, Allah’a Verilen Borçtur
“Allah yolunda mallarını harcayanların durumu, kendisinden yedi başak çıkan ve her başakta yüz tane bulunan bir buğday tohumuna benzer. Allah dilediğine kat kat verir ve Allah her şeyi kuşatan, her şeyi bilendir.” (Bakara, 2/261)
Bizi bizden iyi bilen Rabbimiz, ayetteki meselle cimrilik hastalığımızı tedavi etmektedir. İnsanoğlu elindeki imkânların gitmesinden, iflas etmekten, kaybetmekten korkar. “Şeytan fakirlikle korkutur…” (Bakara, 2/268) Fakirlik korkusu ise cimriliğe sebep olur. Cimrilik gibi hastalıklara şifa kaynağı olan Kur’an’da verilen reçete dertlerimize deva olmaktadır.
Şeytanın fakirlikle korkutması sebebiyle de mü’minlerin çoğu için bile infak zor bir ibadettir. İnsanın yapısını, endişelerini çok iyi bilen Rabbimiz Kur’an’da kaybetme kaygısını gidermek için, mahrumlar, mağdurlar için yapılan harcamaları “karz-ı hasen” diye isimlendirerek, borcu kendisi üstlenmiştir.
İnsanoğlunun bir şey vermesi için kazanma umudu taşıması gerekir. Ve bu umut âlemlerin rabbi Allah’tan geldiyse, artık korkmaya gerek kalmamıştır. Bir şükretme yöntemi olan infakla, Allah yolunda yapılan harcamayla mallarımız azalmaz, çoğalır:
“…Şükrederseniz çoğaltacağım.” (İbrahim, 14/7)
Kim Allah’a borç vermez ki? Hele de alacağınızı kartopu gibi çoğalarak geri alıyorsanız…
Allah yolunda harcanan ‘karz-ı hasen tarlası’na atılan bir tohumdur, sürekli artar, hiç azalmaz. İnfakımızın kalitesine göre artış, bazen on kat olurken (En’am, 6/106) bazen de yedi yüz kat olur. Bire yedi yüz veren ticarete kim girmez? Her akıllı insan girer.
Kaynakları sınırsız olan Rabbimiz infaklarımızı sürekli çoğalan, dalga dalga genişleyen, kat kat artan güzelliklere vesile olduğu için “yedi başak veren, her başağında yüz tane olan bir tohum”a benzetmiştir.
Bu son derece kârlı bir ticarettir. Öyleyse infak yüksek bir kârla bize geri dönen sermaye gibidir. Çünkü infaka Allah’ın değil bizim ihtiyacımız vardır. (Bakara, 2/273)
Karz-ı hasen; Allah için yaptığımız, karşılığını yine sadece O’ndan beklediğimiz iyiliklerdir. Kur’an’ın altı ayetinde3 tekrarlanmıştır. Karz-ı hasen yapanlar ahiret günü “önlerinden ve sağ taraflarından yaydıkları ışık dalgaları”ndan, nurdan tanınacaklardır.4
İnfakın bereketini Rabbimiz “verimli topraklar üzerindeki bahçe meseli”yle Kur’an’da zikretmiştir. Bu meselde sağanak yağmur, samimi niyetle yapılan infaktır. İhlâs ve inâbeyle yapılan infak ise kat ürünü çoğaltan verimli topraklara sahip bahçenin meyvesi gibidir. Servetlerini Allah rızasını elde etmek arzusuyla kalben mutmain olarak harcayanların durumu, verimli topraklar üzerindeki bahçe gibidir: Ya yağmur yağar ürün kat kat çoğalır ya da hafif yağmur, çiğ ve nem de oradaki verimliliği artırır. (Bakara, 2/265)
Verebilmek için kişinin ‘emanet şuuru’na sahip olması gerekir. Biz mü’minler için servet, asıl sahibi olan Allah’tan bize, iman gibi, Kur’an gibi bir emanettir. Mü’min “dindar”dır. Çünkü her imkânı Allah’a borçlu olduğu şuuruna sahip olana, “borç” anlamına da gelen “deyn”den hareketle “dindar” denir.5
İnfakın Dostları
Namaz ve îsar infakın dostlarıdır. İnfaksız namaz, îsarsız infak olmaz. Namazla infak ikiz kardeş gibidir, biri diğerini hatırlatır. (Bakara, 2/1-3; Enfal, 8/3) İnfakın coşması için îsar ahlakına dayanması gerekir. Îsar ise ancak Allah’a ve ahirete iman edenlerde gelişip serpilir. İnfaklarımız ancak îsar ahlakının etkisiyle coşar ve ebedi saadete koşar.
Zekât da infakın dostlarındandır. Farz olan infak zekâttır ve arınmak anlamına gelir. Çünkü kirleten bir dünyada yaşamak arınmayı gerektir.
Sadaka infakın dostlarındandır. Sadaka, Ahdullah’a, şehadet kelimesine sadakatimizin şahidi olan iyiliklerdir. Ramazana özgü olan sadaka-i fıtr ise ta yaratılışımızın en başındaki misaka ve imanla yenilediğimiz Ahdullah’a sadakatimizin şahididir.
Hicret ve cihad da infakın dostlarındandır. Hatta hicret, infak ve cihad yakın dostlardır.6 Çünkü üçü de adamayı ve adanmayı gerektirir. Ensarullah zor zamanda zor olan, dik yokuşu, akabeyi tırmanmayı göze alan kahramanlardır. Ve hicret, infak, cihad “Allah yolunda” gösterilen kahramanlık, üstün performans örnekleridir.
İnfakla kardeş olan birçok Kur’an lafzı vardır. Bunların en başta gelenleri şunlardır: “Zekât” (arınmak, artmak) “sadaka” (sadakat, dürüstlük göstergesi) “ta’am” (yedirmek) “iyta” (vermek) “nasib” (fakire ayrılan pay) “hakk” (hakikate tanıklığın belirtisi) “takdime” (öncelik verilen iyilik) “el-mearic” (Allah katında derecesini yükseltme yöntemi) “mâûn” (küçük iyilik)… Bu kavramların çeşitliliği Müslümanların Allah’a karşı mali yükümlülüğünün zekâtla sınırlı olmadığını gösterir.
Bütün bu çeşitliliğin amacı, Allah rızası için sahip olduklarımızdan -günahlardan arınmak maksadıyla- ihtiyaç sahiplerine vermektir. Verdiklerimizi hamdimize, şükrümüze şahit kılmaktır. Hem Mekke döneminde hem de Medine döneminde inen ayetlerde ihtiyaç sahiplerine vermek, muhtaçlarla dayanışma içinde olmak emredilmiş, çeşitli terimlerle konu sürekli gündemde tutulmuştur.7
İnfakın Düşmanları
Nifakla infak bir arada olmaz. Münafıklar nimete şükran yerine küfranı tercih ettikleri ve namaza üşene üşene geldikleri için, imandan neşet etmeyen, gönülsüzce verdikleri Allah katında makbul değildir. (Tevbe, 9/53-54)
Nifak ile infak ters orantılıdır. Ne-fe-ka’dan infak, geçişli bir fiildir. Nifak ile infak aynı köktendir. Nifak “ikiyüzlü”, infak ise “iki uçlu” demektir. Arapçada girişi ve çıkışı olan metro için “enfak” kelimesi kullanılmıştır.8 Münafık köstebek gibidir, hayatı yer altındaki metrodan ibaret sanır, mü’min ise metronun bir girişi olduğu gibi, bir de çıkışının olduğunu bilir. Kâfirin bir dünyası vardır, mü’minin ise iki dünyası vardır.
İsraf infakın düşmanlarındandır; israf infak değildir. İmkânlarımızı en verimli bir şekilde kullanmamız gerekir. Ölçü, saçıp savurmak ile cimrilik arasındadır:
“Ve onlar başkaları için harcadıkları zaman, ne saçıp savururlar ne de cimrilik yaparlar; bu ikisi arasında her zaman bir orta yol bulunduğunu (bilirler.)”(Furkan, 25/67)
Sahip olduklarının en kötüsünü vermek infak değildir. (Bakara, 2/267)
Saçıp savurmak, sefihlere para yedirmek infak değildir. Çünkü infak, imkânları en verimli bir şekilde kullanmaktır. Bu nedenle bir harcamanın infak sayılabilmesi için, emaneti ehline vermek, doğru adresi bulmak çok önemlidir. Örneğin geçim kaynağımız olan imkânları düşük akıllı sefihlere, nereye harcayacağı belli olmayan ya da harcayacağı yer maruf olmayan kimselere vermek uygun değildir. Nisa Suresi bize bu konuda itidali öğretmektedir:
“Allah’ın koruyasınız diye sizin sorumluluğunuza bıraktığı malları muhakeme yeteneği zayıf kimselere emanet etmeyin; ama bu mallarda onların geçimlerini karşılayın, onları giydirin ve onlara nazik bir şekilde konuşun.” (Nisa,4/5)
Riya infakın düşmanlarındandır. Bu nedenle kâfirlerin başkalarına yaptığı harcama infak değildir. Çünkü kâfirler Allah yolundan men etmek, mevcut konumlarını korumak ve dünyevi imkânlarının çoğalması için harcamada bulunurlar. (Enfal, 33/36) Bu nedenle harcamaları cehenneme yakıt olacak bir sermayeye dönüşecektir. (Enfal, 8/36) Örneğin çetelerin, salt dünyevi amaçlarla kurulan dernek ve teşekküllerin reklam ve gösteriş amacıyla yaptıkları harcamalar infak değildir.
İnfakla kumar düşmandır. İnfakta kazanma umudu hakikidir, kaybetme riski yoktur; kumarda ise tüm işlemler sanaldır. Bu sanal alanda risk alınıp satılır, insanoğlunun kazanma umudu ticari bir metaya dönüştürülerek istismar edilir. Oysa her tür şans oyunu şeytan işi pisliktir:
“Ey iman etmiş olanlar! Sarhoşluk veren şeyler, şans oyunları, putperestçe uygulamalar ve gelecek hakkında kehanette bulunmak, şeytan işi pisliklerdendir. O halde onlardan kaçının ki, nihai kurtuluşa eresiniz.” (Maide, 5/90)
İnfakla faiz düşmandır. İnfakta kazanma umudu hakiki, faizde ise sanaldır. Bu sanal alanda risk alınıp satılır. İnsanoğlunun kazanma umudu, faiz işlemleriyle ticari metaya dönüştürülerek istismar edilir. İnfakta umutlar sömürülmez, kaybetme riski yoktur. İnfak dostu, takva sahibi olan mü’minler, faizden Allah için uzak dururlar. Çünkü faiz “Allah’a savaş açmak”tır ve faiz yiyenler cehennemliktir. (2/278-279) Faiz yemek Allah’ karşı sorumluluk şuuru olmayan kâfirlerin özelliğidir; muttakiler faiz yemezler ve faiz yiyenler de felaha, ebedi kurtuluşa eremezler. (3/130-132)
Şefaat de bir haksız kazanç sağlama aracına dönüştürülmesi bağlamında infakla ters orantılıdır. Kur’an’ın beyanıyla, “Mü’minler şefaate değil, infaka bel bağlamalıdırlar.” (Bakara, 2/254)
Makbul Bir İnfakın Ön Koşulları
Ayetler ışığında ve Kur’an’ın diğer beyanlarını göz önünde tutarak infak ve sahip olduğumuz nimetlerin harcanması konusundaki ilkeler, ne yaptığımız kadar nasıl yaptığımızın da önemli olduğunu beyan ediyor. Bu ilkeleri ne zaman, kime, nasıl, neyi, ne kadar sorularını sorarak anlamaya çalışalım:
Ne Zaman İnfak?
“O (muttakiler) bollukta da darlıkta da infak ederler.” (Âl-i İmran, 3/134)
Darlıkta infaka çağrının hikmeti şudur: Yokken vermeyen varken de vermez. Nefsini cimriliğe alıştıran, vermemeyi alışkanlık haline getirdiği için, artık istese de veremez.
Mü’minler infak etmek için adeta bahane aramalıdır. Kur’an’ı kıraat eden, ahlak edinen her mü’min bilir ki, infakın bahaneleri çoktur. Örneğin batıl bir boşanma yöntemi olan “zıhar”ın kefaretleri arasında altmış yoksulu doyurmak da vardır. (Mücadele, 58/4)
İman ahlakına sahip olan mü’minler güce sahip olsalar da gücün kendilerine sahip olmasına izin vermezler. Davud (a) ve Süleyman (a) gibi peygamberlerde bu ahlak vardır ama firavunlarda nemrutlarda yoktur.
Öte yandan infaka engel olan cimriliğin sebebi istiğna ahlakıdır. Oysa infak kolayı daha da kolaylaştırır. Cimrilik ve istiğna ise zorluk ve meşakkati kolaylaştırır. (Leyl, 92/5-10)
Tevhidî bilinçten yoksun, ahiret şuurundan nasipsiz kâfirler servetlerini kaybetme korkusuyla huzursuz yaşarlar. Hevasını ilah edinen Karunlar, sömürgeci müstekbirler Allah’ın arzından, yarattığı ayetlerden çaldıkları serveti diledikleri gibi kullanma hakkını kendilerinde görürler, servet sahibi oluşlarını kendi sahip oldukları bilgi ve beceriye bağlarlar. (28/78) Resulullah, kâfirin doyumsuzluğunu, dünyaya olan düşkünlüğünü şöyle açıklamıştır: “Mü'min bir midesi ile yer, kâfir ise yedi mide ile yer.”9
Kimlere İnfak?
İnfak etmeye en yakından başlanmalıdır. Yakınlardan başlamak (Bakara, 2/215) imkânlarımızın hem ihtiyaç sahiplerine kolayca ulaşmasını sağlayacaktır hem de heba olmasını ve yanlış ellere geçmesini engelleyecektir. İnfakın verimliliğini, toplumsal barışa ve İslam davetine hizmetini artıracaktır. Öncelikle yakınlarla ilgilenmek, iffet ve onuruna düşkün olduğu için istemekten çekinen edepli fakirleri bulmak için uygun bir yöntemdir. (Bakara, 2/273)
Resulullah’ın diliyle, gerçek fakir “Kendisine yetecek kadar rızık bulamayan, hâli bilinmediği için sadaka da verilmeyen, kimseden de bir şey talep etmeyendir.”10
Tevbe Suresi, 60. Ayete göre sekiz sınıfa zekât verilmelidir: Fakirler, miskinler, zekât işinde çalışanlar, kalpleri İslam’a ısındırılacak olanlar, köleler, borçlular, Allah yolunda çalışanlar, yolda kalmışlar.11 Bu ayetin tefsiri de Resulullah’ın söz ve uygulamalarında aynı şekildedir.12
Nasıl İnfak?
Bir harcamanın, fedakârlığın infak sayılabilmesi için verdiğimizin kalitesi önemlidir. Sevdiklerimizden infak etmek, samimiyetin belirtisidir. Çöpe atacağımız, kendimize verildiğinde kabul etmeyeceğimiz şeyleri vermek infak değildir. Göz yummadan almayacağımız şeyleri başkalarına vermek “birr”, yani iyilik değildir. (Âl-i İmran, 3/92)
Âl-i İmran, 92. Ayet inzal olunca, ilk Kur’an neslini oluşturan sahabeler infak hususunda birbirleriyle yarışmışlardır. Ensardan Talha, Mescid-i Nebi'nin karşısında bulunan ve ‘Beyraha’ denen çok kıymetli bahçesini infak etmiştir.13 Hz. Ömer de malının en iyisi olan Hayber hurmalığını vakfetmiştir.
Ahirete öncelik vererek infak etmek gerekir. Çünkü iyilik yapmayı dünyevi bir kazanç kapısı haline getirmek mü’minlere yakışmaz. (Müddessir, 74/6) O halde bir harcamanın infak sayılabilmesi için, karşılığını sonsuz nimetler yurdunda almak üzere verilmesi gerekir.
İhlâsla ve teşekkür beklemeden infak etmek gerekir. Gerçek bir mü’min infak ettiği muhatabından teşekkür beklemez. (İnsan, 8-11) “İyilik yap denize at, balık bilmezse Hâlik bilir!” atasözü durumu özetler mahiyettedir. İnfak samimiyet oranında güzel ürünler verir. İhlâsla riya aynı kalpte bulunmaz. Kâfirler ün kazanmak ve şöhret olmak için birtakım görünüşte iyi olan işler yapabilirler; oysa gösteriş için yapmak bir iyiliğin değerini Allah katında sıfıra indirir. (Bakara, 2/264)
İnfak açık da olabilir, gizli de. Mü’minler, gece gündüz, gizli aşikâr infak ederler. (Bakara, 2/274) Gizli olan infak ise daha hayırlıdır. (Bakara, 2/271)
Başa kakmadan infak etmek gerekir. Sadaka ve infaklarımızın sevabının korunması, kat kat çoğalması için unutulmaması gereken bir ilke de onu başa kakmamak, verileni incitmemektir. (Bakara, 2/262-263)
Bir harcamayı infak yapan, Allah rızası için yapılmış olmasıdır. Mü’minler “Yalnız Allah rızası için infak ederler; yalnızca sıkıntı ve dehşet dolu bir günde Rabbimize vereceğimiz hesabın korkusunu duyuyoruz.” derler. (Bakara, 2/272; İnsan, 76/6-10)
Hayrı engellemek, Allah yolundan alıkoymak için yapılan harcamalar infak değildir; onlardan sevap ummak boşunadır. (Enfal, 33/36. Ayrıca bkz. Maun Suresi)
Ne Kadar İnfak?
İnfakın alt sınırı üzerinden bir yıl geçen ve ihtiyaçtan artan malın kırkta biridir. Üst sınırı ise “el-afv”dır, yani ihtiyaçtan artanı vermektir. (Bakara, 2/219) İhtiyaçtan artanın tamamını vermek, seferberlik gibi olağanüstü durumlar içindir. Yahut da iman vicdanında olağanüstü bir coşkunun hissedildiği durumlar içindir. Normal zamanlarda Resulullah’ın koyduğu ölçüleri veren mü’min kınanamaz.
Sözün Özü
İslam edebiyat değil, hayat tarzıdır. Bu ölçü infakta da geçerlidir. Rabbimiz ahirette bizi acı azaptan kurtaracak, sonsuz mutluluğu yakalayabileceğimiz bir ticaret yolu öğretiyor: Malı, canı verip ebedi mutluluğu almak. Bu ticaretin normal ticaretten farkı şudur: Normal ticarette almadan verilmez. Ama iman iktisadına, Kur’an matematiğine göre yapılan ticarette almadan verilir ve alacaklar sonsuz nimetler yurduna ertelenir. Dolayısıyla iman, alışveriş değil, veriş alıştır.
Ve infak Kur’an’ın beyanıyla nihai karargâhımıza bir “takdime”dir. Yani “iman kargosuyla ahirete felah sermayesi göndermek”tir:
“…Şu halde ondan kolayınıza gelen kadarını okuyun, namazınızı kılın, zekâtınızı verin ve Allah’a güzel bir borç verin. Zira kendi adınıza ne takdim ederseniz, Allah katında onu daha hayırlı ve daha büyük bir ödül olarak bulursunuz…”(Müzzemmil, 73/20)
Dipnotlar:
1-Rağıb el-İsfahani, el-Müfredat fi Garibi'l Kur'ân, s. 765-776, Kahraman Yay., 1986, İst.
2-Sahih-i Müslim, c. I, s. 717, Kitabu’z-Zekât, 32, Had. No: 94, 1401, İst.
3-Bakara, 2/245; Maide, 5/12; Hadid, 57/11, 18; Teğabün, 64/17; Müzzemmil, 73/20.
4-“Kimdir Allah’a güzel, bereketli bir borç verip onu kat kat fazlasıyla geri alacak olan? Böyle (yapan)lar değerli ve anlamlı bir mükâfat görecekler. Bütün mümin erkekleri ve mü’min kadınları önlerinde ve sağ taraflarında hızla yayılan ışık dalgalarıyla göreceğin gün, (o gün onlar şu hitapla karşılanacaklar:) Bugün size bir müjde (var) içinden ırmaklar akan, mesken edineceğiniz bahçeler! Bu en büyük mazhariyettir!” (Hadid, 57/11-12) Yüce Allah, imanla davranışlarını anlamlandıran mü’minlerin iyiliklerini yerine ve kalitesine göre kat kat artırır, bereketlendirir. Yukarıdaki meselin bir benzeri de Tahrim Suresi’nde geçmektedir:“Ey iman edenler! Gönülden tövbe ederek Allah’a yönelin! Umulur ki Rabbiniz kötü fiillerinizi yok eder ve Allah’ın peygamberi ile onun inancını paylaşanları utandırmayacağı o gün sizi içinden ırmaklar akan bahçelere koyar. Onlar, önlerinden ve sağ taraflarından hızla ışık yayarlar ve ‘Ey Rabbimiz!’ diye yalvarırlar: Bu ışığımızı ebediyen parlat ve günahlarımızı bağışla. Çünkü Sen her şeye kadirsin!” (Tahrim, 66/8)
5-Osmanlı Devleti’nde alınan borçlar için “din” kelimesinin çoğulu olan “duyûn”la birlikte, “Duyûnu Umûmiyye” yani “Genel Borçlar” denilmiştir.
6-İnfak, hicret ve cihad Kur’an’da “Allah yolunda” kaydıyla gelirler.
7-Mekkî ayetlerde Allah için vermekle ilgili kullanılan terimler şunlardır: Ta’am: 69/34, 74/44, 89/18, 107/3. Nasib: 6/136, 16/56. Hakk: 51/19. Mearic: 70/24-25. İ’ta: 16/90. Zekât: 21/70, 73/20. Nafaka: 8/36. Takdime: 73/20. Medenî ayetlerde ise şu terimler kullanılmıştır: Hakk: 6/141, 17/26, 68/17, 34. Îta: 2/177, 24/22. Sadaka: 2/196, 263, 4/114, 9/10, 58/12. Nafaka: 8/36, 9/34, 2/215, 264, 267. Ta’am: 76/8. Birr: 2/177. Kısmet: 4/8. İhsan: 4/36. Zekât da 32 ayette geçmektedir.
İslamoğlu Mustafa, “İnfak Nifakın Panzehiridir”, Kur’ani Hayat, Sayı: 7, s. 5, 2008, İst.
8-Sünen-i İbn-i Mace, c. II, s. 1084, Hadis No: 3256, Çağ Yay., 1401, İst.
9-İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. I, s. 384, 1401, İst. Ayrıca, Sahih-i Müslim, c. I, s. 719; İmam-ı Malik, Muvatta, c. II, s. 924-925.
10-Zekât verilecek sınıflar; sadaka kavramı ile beyan edilmiştir. (9/60, 103, 7/199) Bu ayetler bir teşkilat kurulmasını zorunlu kılacak muhtevaya sahiptir. Zekât çeşitleri ve kavramlarıyla fıkıh literatüründe şöyle geçmektedir: Mal zekâtı (zekâtu’l-emval); beden zekâtı (zekâtu’l-ebdân). Farz zekâtı: Mal sadakası. Nafile sadaka: İhtiyaç sadakası.
11-Peygamberimiz kendisinden zekât isteyen birine, “Yüce Allah onu sekiz sınıfa taksim etti, sen de onlardan isen sana hakkını veririm.” dedi. (Ebu Davud, Zekât, 24; Müsned, 4/169)
12-Sahih-i Müslim, c. I, s. 693, Kitabu’z-Zekât, 42, 1401, İst.