İbrahim Kiraz, Karar gazetesindeki yazısında Türk solu tarafından dillendirilen “Komünist Şeyh Bedreddin” iddiasını yorumluyor:
Türk tarihinin çözülmemiş problemlerinden biri Şeyh Bedreddin “hadisesi”. Aslında problem değil, problematik (sorunsal) demek lazım Şeyh Bedreddin konusu için. Çünkü birbiriyle bağlantılı bir dizi çözülmemiş problem var bu konuyla ilgili. Ancak basitleştirmek gerekirse bütün bu problemleri başlıca iki probleme (veya iki problem alanına) indirgeyebiliriz:
Bunlardan ilki, uzun Osmanlı asırları boyunca yalnızca dar bir seçkinler çevresinde bilinen Şeyh Bedreddin’i cumhuriyet devrinde nispeten geniş bir okuryazar kitlesinin gündemine getiren ve üstelik kısa sürede devasa bir literatür oluşmasının kapısını açan sosyalist şairimiz Nazım Hikmet’in kaleme aldığı “Simavne Kadısı Oğlu Şeyh Bedrettin Destanı”ndaki tarihî tablonun gerçeğe uygunluk problematiği.
Sosyalist şairimizin bize anlattığı Şeyh Bedreddin, ezilen yoksul emekçileri örgütleyerek ülkedeki -ve dünyadaki- sömürü düzenini yıkıp adil ve eşitlikçi bir düzen kurmak üzere silahlı bir isyan başlatmış olan sıradışı bir din bilgini ve mutasavvıftır. Sıradışıdır, çünkü düpedüz “materyalist” ve “komünist”tir bu din bilgini.
Bugün “ortaklaşmacı” terimiyle ifade edildiği anlamda komünist. Üretim araçlarının ve mülkiyetin ortak olması anlamında... Şairimizin mezkûr eserinde Börklüce Mustafa Kıyamı’nın hedefi olarak gösterdiği “Yarin yanağından gayri her şeyde her yerde” ortaklık… Sosyalizmin malum ütopyası...
***
Peki, Şeyh Bedreddin’in gerek İslam fıkhı sahasındaki eserlerinde gerekse tasavvufi konulardaki açıklamalarının müritlerince derlenmesinden oluştuğu düşünülen Varidat’ında izine rastlanmayan sosyalistliği veya komünistliği nereden çıkıyor?
Nazım’ın yanlış anlamasından. Belki de yanlış anlamak istemesinden…
İllegal Türkiye Komünist Partisi’nin bir süre merkez komite üyesi de olan şairimiz, hapisteyken Şerefeddin Yaltkaya’nın “Simavne Kadısıoğlu Şeyh Bedreddin” isimli kitabını okur; bu kitapta alıntılanan Bizanslı tarihçi Dukas’ın Karaburun isyanının lideri Börklüce Mustafa’ya dair söylediklerinden etkilenir. Dukas’a göre “âdi bir Türk köylüsü” olan Börklüceli, “Türklere vaiz ve nesayihte bulunuyor ve kadınlar müstesna olmak üzere erzak, melbûsat, mevaşi ve arâzi gibi şeylerin kâffesinin umumun mâli müştereki addedilmesini tavsiye ediyor idi.”
1525’deki Alman köylü ayaklanmasına öncülük eden din adamı Thomas Münzer’i hatırlatmıştır belki de bu satırlar Nazım Hikmet’e. Çünkü -en azından Marksist literatüre göre- Münzer de bilgin bir din adamıdır, isyan lideridir, mülkiyet düşmanıdır.
Komünist düşünceye tarihte köken arayan ve dinî karakterli toplumsal hareketlerin sınıfsal/iktisadi motivasyona dayandığını göstermeye çalışan Engels birçok yazısında ve bilhassa “Almanya’da Köylü Savaşı” kitabında rahip Thomas Münzer’in “Tanrı krallığı” adı altında dünya üzerinde sınıfsız, sömürüsüz, mülkiyetsiz ve devletsiz bir toplum kurma amacı doğrultusunda mücadele ettiğini savunur.
(Daha sonra -demokratik sosyalizme taraftar olduğu için- Lenin’in dönek diye anacağı Kautsky de “Hristiyanlığın köleci Roma toplumuna karşı ezilen sınıfın başkaldırısı olarak doğmuş olduğu” fikrini savunmuş, Hz. İsa’yı ve havarilerini “sosyalizmin öncüleri” olarak anmıştır.)
***
Benzer şekilde Nazım Hikmet de Türkiye’de yeni yeni filizlenmekte olan sosyalist harekete tarihimizde “yerli ve milli” bir köken bulmanın heyecanıyla kaleme sarılıp yazmıştır Şeyh Bedreddin Destanı’nı muhtemelen.
Politik mesajının yanısıra poetik değeri de gerçekten yüksek olan destan (kişisel anlayışıma göre Nazım Hikmet’in en iyi eseridir) yayınlanmasının ardından Şeyh Bedreddin karakterini sol edebiyatın vazgeçilmez temalarından biri haline getirir.
Bedreddin üzerine sayısız şiir, çok sayıda roman, birçok tiyatro eseri kaleme alınmıştır. Bunlarda sömürüye karşı “sınıf mücadelesi” veren, eşitlik ve özgürlük için savaşan, dini kavramları ve değerleri sosyalist düşünce doğrultusunda yorumlayan militan bir figür vardır. Sol edebiyattaki bu olumlu “devrimci şeyh”portresine mukabil, sağ kesimdeki olumsuz “devlet düşmanı/zındık şeyh” imajı ise bir yanıyla tarihteki Bedreddin’den ziyade Nazım’ın ve takipçilerinin ürettiği solcu Şeyh Bedreddin anlatısını hedef alıyordu. (Sözgelimi İbrahim Hakkı Konyalı, “Stalin’in Şeyh’i Bedreddin Simavî” diye yazılar yazmıştır.) Ancak öbür yanıyla da bugün hem sol hem de sağ kesimdeki Bedreddin imajı esas olarak Osmanlı resmi tarihinin eseri durumundadır.
Şeyh Bedreddin “hadisesi” hususunda ikinci problem alanı da zaten Osmanlı resmî tarih yazımında çizilen Bedreddin resminin tarihî gerçekliğe uygunluğu konusu...