Bir ucu devletin derinlerine uzanan, bugün hala devlette, medyada, orduda desteği bulunan bir suç örgütünü ortaya çıkarıp yargıya havale etmek öyle her babayiğidin yapacağı bir iş değil.
Evet, Ergenekon’un yakalanıp yargılanması için Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ve AKP’nin siyasi iradesini ortaya koyması çok önemli ama gece gündüz demeden işi takip eden, uğraşan, hayatını tehlikeye atan da Savcı Zekeriye Öz’dü.
Dün onu bu görevden aldılar.
Görünürde terfi ettirildi ama herkes asıl amacın onun Ergenekon davasından çekilmesi olduğunu görüyor.
Bu davayı olgunlaştıran polis şefinin ardından, savcı da gitti.
Olanların Ahmet Şık operasyonuyla ve henüz basılmamış bir kitabın yasaklanmasıyla ilgili olduğunu tahmin edebiliyor herkes.
Burada bilemediğimiz, gerçekten Savcı Öz’ün “hata” yaptığını ya da yorulduğunu düşündükleri için mi onu oradan aldılar yoksa artık bir şekilde Ergenekon davasının üstünü örtmek istiyorlar da “Şık olayını” bahane olarak mı kullandılar sorusunun cevabı.
Çoğu insanın aklında aynı kuşku dolaşıyor, Savcı Öz’ün görevden alınması İkinci bir Şemdinli vakası mı?
Doğrusu şu anda bunun cevabını, en azından ben bilmiyorum.
Gerek yurt içinden gerekse yurtdışından “kitap yasaklatmaya” gelen tepkilerden çok rahatsız olan AKP’nin seçime böyle bir “yükle” girmemek için Öz’den vazgeçtiğini söyleyenler var.
AKP’nin, bu işin üstünü örteceği, seçimlerden sonra çıkacak bir afla Silivri’nin boşaltılacağı söylentileri de dolaşıyor.
AKP’nin devletle ve orduyla daha barışık ve daha huzurlu bir ilişki istediği için bu tür soruşturmaları yavaş yavaş kenara iteceğini iddia edenlere de rastlanıyor.
Buna karşılık, Öz’ün yorulduğunu, Şık olayında hata yaptığını, davanın “ana gövdesini” unutup ayrıntılara daldığını, bu atamadan sonra onun yerine gelecek “taze kanın” daha etkili çalışacağına inananlar da epeyce.
Bu ülkede savcılara “hata yapma” lüksünün fazlasıyla tanındığı bir gerçek, Öz olayı, savcılara “hata yapan yanar” mesajıysa, bu hukuk adına olumlu bir gelişme.
Ama böyle bir mesaj için ülkedeki bunca savcı arasından sadece Öz’ün seçilmesi de, insana “hata yapan bir tek o muydu” sorusunu sorduruyor doğrusu.
Bu soru ve kuşku yumağının içinde “kesinlikle” söyleyebileceğimiz tek şey, bu ülkenin Savcı Öz’e gerçekten borçlu olduğu.
Cesaret ve özveri isteyen bir işin altına hiç duraksamadan girdi, “dokunulmaz” sanılanlara hukukun dokunabileceğini bu ülkeye gösterdi, “devlet keyfince suç işleyebilir” inancını kökünden kopartıp attı.
Devletin suçun önüne gerilmiş olan “demir perdesini” parçaladı, devletin içindeki suçun peşine düştü.
Bundan böyle, “devletin himayesine” güvenerek suç işlemeye kalkışacak birisi, bunun bir bedeli olduğunu bilecekse, bunun bedelinin kendisine ödettirileceğini hesaba katacaksa, birçok insan bu nedenle suçtan vazgeçecekse, bunun nedeni Öz’ün yaptıklarıdır.
Hukuk tarihimizde daha şimdiden bir “dönemeç” olarak görüleceğine, bir “ekol” olarak değerlendirileceğine, birçok genç hukukçunun onun izinden gidip “yeni bir savcı Öz olma” isteği duyacağına eminim.
Bazen tarihi tek bir adamın değiştirdiği söylenir.
Öz, bu inancı kanıtlayan kuvvetli bir örnektir bence.
Tam da Zirve katliamı davasının Ergenekon’a eklendiği bir dönemde görevinden ayrılmış olması ise daha da üzücü.
Böylesine önemli olaylara imza atmış bir savcının neden Ahmet Şık meselesine böyle takıldığını, yapılan küçük bir hatayı bir “inatlaşma” sonucu büyük bir hataya mı dönüştürdüğünü bilmiyoruz.
Belki de bizim tahmin edemediğimiz nedenleri vardı Şık olayının ama özellikle “kitabın yasaklanması” konusunda ikna edici bir argüman da ortaya konamadı.
Gerek Şık’ın tutuklanmasının “gizli delil” gerekçesine dayandırılarak kamuoyunun aydınlatılmaması, gerekse kitabın yasaklanması herkeste “uygulamalar keyfileşiyor mu” endişesini yarattı, o kadar yarattı ki cumhurbaşkanıyla başbakan yardımcısı bile endişelerini dile getirdiler.
Bu olayda “kesinlikle” hata yaptığını söyleyebilecek durumda değiliz ama hata yapmış olma ihtimali de kuvvetli.
Ama bu olayda bir hata varsa bile, bu, Savcı Öz’ün daha önce yaptıklarını, topluma ve hukuka katkılarını, yiğitçe mücadelesini, en güçlülerle hiç çekinmeden çatışmasını, siyasi iradenin sallandığı zamanlarda bile dimdik durduğunu unutturamaz.
Bu ülkeyi değiştiren en önemli insanlardan biri oldu.
Umarım, yerine gelenler de onun kararlılığı ve cesaretiyle Ergenekon’un üstüne gider, “siyasi iktidar” vazgeçmek istese bile vazgeçmeden dövüşür.
Hepsi birer yeni “Savcı Öz” olur.
Zekeriya Öz, bu toplumun tarihine çok genç bir yaşta imza atmayı başardı, bugün bir çeşit “sürgüne” gidiyor ama iki şeyi hiç unutmasın, birisi artık kimse onun adını bu ülkenin hukuk tarihinden silemez, ikincisi onun bu tür büyük hizmetlerini sürdürmesi için daha epeyce fırsatı olacak.
Türkiye, onun gibi birinden o kadar da kolay vazgeçemez.
TARAF