"Bir Sabah Uyandık ki, Her Yanımız Hendek"

Dokuz mahallenin yasak kapsamından çıkarıldığı Diyarbakır’ın Sur ilçesinden büyük bir göç dalgası başladı. İnsanlar, kamyonet, çekçek, hatta inşaat el arabalarıyla eşyalarını kurtarmaya çalışıyor.

Diyarbakır surlarının Sur ilçesine açılan en büyük girişi Urfakapı. Üç gözlü Urfakapı’nın gözlerinin tamamından ilçeyi terk edenler dökülüyor. Kamyon, kamyonet, sepetli motosiklet, çekçek ve bebek arabasına varıncaya kadar tekerleği olan her vasıta bu kaçışta denklerin altına giriyor. Yüzler asık ve Diyarbakır’ın Şubat soğuğunda alınlarda ter damlacıkları.

Urfakapı’dan girişte uzanan Melek Ahmet Paşa caddesi silme insan dolu. Kamyonetler ve çekçek arabaları ivedilikle eşya ve insan devşiriyor. Suru boylu boyunca takip eden Turistik Caddesi de aynı durumda.

Kaldırımlara istiflenmiş eşyalar vasıta bulunur bulunmaz aceleyle ve özensiz yüklendikten sonra hızla uzaklaşılıyor. Gidenler için bu acelecilik, "akşamın yaklaşıyor olması".

"Mal niye mi önemli?"

Bu soruyu yanından geçip gitmek üzere olduğumuz eşya yığınının başında bekleyen Veysi Sakın soruyor. ‘İsterseniz anlatayım’ diyerek yanıt beklemeden başlıyor konuşmaya.

“Lalebey Mahallesi’nde oturuyorum. Yasak başlamadan önce eşyalarımızın bir kısmını almıştık. Yasak kalkınca kalanlar için koştuk. Baktık kapılarımız kırılmış. Kim kırmış bilmiyoruz. Niye mi bu telaşımız? Bak abe, mal bizim için önemli çünkü, sahip olduğumuz başka bir şey yok. Altı nüfusumuz var, günlük elli lira yevmiye alıyorum. Bağlar’da cezaevinin orada 350 liraya ev kiraladım. Dört duvar ve biz. Ne yapacağız, sanki biri getirip yatak döşek mi verecek bize. Onu bırak, bak bu kadarcık eşyayı taşıyacağız. Uzaklık 5-6 kilometre. Ne kadara götürür pikapçı (kamyonet)? Fiyatı elli lira, peki bizden ne istiyor bu adam? 500 lira. Böyle bir vicdansızlık var mı? Yazık günah değil mi, insan dara düşmüş, kendi insanına fırsatçılık yapar mı? Yapıyorlar işte. Benim isyanım bunlara."

"Sur’un dışı gurbet"

Veysi Sakın’ın açmış olduğu konu çevresindekilerin de ilgisini çekiyor. Taşınacak eşyaları için nakliyatçılarla muhatap olmuş hemen herkes benzer şeyler anlatıyor. Adını vermek istemeyen 30'lu yaşlarda bir aile babası durumu kısa bir cümleyle özetliyor;

“Biz kendi memleketimizde gurbeti yaşıyoruz. Bakın, Sur’un şu Urfakapı’sından çıktığınızda elli metre sonra Su İşleri denilen mevki var. Sor buradakilere, sen de memleket çocuğusun, elli metreden fazla değil. Adam orası için toplamda, de ki yüz metre için 300 lira istedi benden.”

"Ah vahın bize faydası ne?"

Dilay Gülçek henüz 22 yaşında ve okulunu yeni bitirip hemşire olmuş. Caddenin kenarına yığılmış eşyaların arasındaki bir koltuğa oturmuş. O da, diğerleri gibi durumlarına duyarsız kalınmasından şikâyetçi.

“Bir sabah uyandık ki, her yanımız hendek. Herkes yollarda ve kaçıyor. Kalktık biz de birkaç öteberi alıp çıktık yola. Sonra yasak geldi. Yasak kalkınca eşyalar için geldik. Ev bulduk ama eşya koymadan yaşayamazsın. Teyzem peynir kurmuştu. Daha bir lokma yiyemeden gitmek zorunda kaldığı için çok üzülüyordu. Herkesin sahip olduğu kıymetlisidir. Şu surlardan çıktığımız andan itibaren yabancıyız. Bu sefaletimizi görenler,  ‘ah vah’ edip geçip gidiyorlar. Bırak batıdaki insanları, çığlığımızı daha kendi insanımız duymuyor. Maddi beklentim yok, ama insan bir el uzatıp yardım eder, duygudaş olur, halimizden anlar, yok. Naklİyecisi vicdansız, ev sahibi vicdansız, onlar hiç mi dara düşmeyecekler? Biz Kürdüz ama sadece Kürt. Savaşçı değiliz, bu işler bitsin istiyorum artık. Nursel Aydoğan (HDP Diyarbakır milletvekili) demin Zabıta arabasında anons yapıyordu evlerimize dönmemiz için. Acaba hendekler kazılırken neredeydiler?”

"Paramız yetmeyince geri döndük"

Sur’u terk edenlerin yanı sıra buna mecali olmayanlar da var. Denklerini toplayıp ilçeden ayrıldıktan sonra gidecek yer bulamayıp geri dönenler de var. Pervin Çiftsıra onlardan birisi.

“Sur’dan çıktığımızı söylediğimizde evleri altın oluyor. Karanlık ve rutubetli evlere üç-dört katı para istiyorlar. Yasak kalkınca eşyalarımızı alıp çıktık biz de, ama baktık ki yer yurt yok ve gücümüz elvermiyor, çaresiz çıkıp geldik. Artık patlama, çatlama olursa duvarların arkasına sığınacağız, öleceksek evimizde öleceğiz. Allah yapanlara, edenlere koymasın.”

Diyarbakır’da yaz aylarında tenekelere basılan peynirler kışa doğru alınmak üzere soğuk hava depolarına teslim edilir. Salih Erdem, Sur’da, Lalebey Mahallesinde bu işi yapıyor. Ancak yasak kalktıktan sonra deposundaki peynirleri bulamamış.

“Geldim ki kapı patlatılmış ve talan edilmiş. 200 teneke peynirden 20-25 teneke kalmış. Kim aldı, nasıl götürdü bilmiyorum. Şimdi kara kara düşünüyorum. O peynirler emanetti. Getirip teslim edenlere ne cevap vereceğimi bilmiyorum.”

"Bomba patlar, fakir ölür"

Ömer Ekin emekli. Melek Ahmet Paşa caddesi üzerinde ara sokakta küçük bir bakkal dükkânı var. Yakınlarda patlayan bir bomba kepenklerini yerinden söküp mallarına zarar vermiş. Ekin, ‘bomba patlar, fakir ölür’ diyor.

“Bir sorun bu vatandaşlara hele, kimin yüzünden kaçıyorlar? Bak, burası dükkânım. Görüyorsunuz, ne hale gelmiş. Ben dışarıda oturuyorum. Burada oturanlar perişan. Buyur, taa nerede bomba patlamış, buralara kadar tarumar olmuş. Bomba patlayınca fakir ölür, burada da olan bu işte. Bunları yazın.”

Kaynak: Al Jazeera

Haber Haberleri

Mehmet Görmez’den Riyad’daki festival görüntülerine tepki: İslam'ın değerlerine saldırı
Bağdat'taki rehabilitasyon merkezinde 5 bine yakın uyuşturucu bağımlısı tedavi görüyor
Gazze'de 6 ay bombardıman altında yaşayan Salhiya: Bir ayağımız ahirette, bir ayağımız dünyadaydı
Sokak röportajı saçmalığına ne zaman son verilecek?
Özgür Özel hakkındaki "Cumhurbaşkanına hakaret" ve "iftira" soruşturmasında ''yetkisizlik'' kararı