Bir provokasyonu bile beceremeyenler...

Mümtazer Türköne

Akdeniz Üniversitesi kampusünden televizyon ekranlarına yansıyan görüntülerin herkesi endişeye sevk etmesi normal. Yaşı bugün 45'i geçenlerin tamamının yakından bildiği, tanıdığı manzaralar çünkü bu görüntüler.

Yeni kuşak ise bu görüntülerin siyah-beyaz olanlarını, 70'li yılların moda kıyafetleri içinde belgesellerde seyrediyorlar. Dile kolay beş bin insan bu kavgalarda hayatını kaybetti. Bir başka şekilde karşılaşsalardı dost olabilecek ve birçok şeyi paylaşabilecek insanlar, birbirini öldürmeye girişti. Bir cinnet haliydi, bir çılgınlık anıydı. Söylenecek tek şey var: Geldi geçti. Geride hüzünlü hatıralar kaldı.

Beş bin insanın hayatı ve geride kalanların katlandığı işkenceler için bugün sorulan "neden?" sorusunun cevabını, bir zamanlar vuruşanlar bile aynı kelimeyi kullanarak veriyorlar: "Provokasyon." Aynı kelimenin ağız birliği etmişçesine bütün taraflarca Akdeniz Üniversitesi'ndeki olaylar için kullanılması, içimizi rahatlatmalı. Demek ki yılan, aynı delikte ikinci defa sokamayacak. Karşılıklı suçlamalar yerine "provokasyon" kelimesinin kullanılması, ortak bir aklın işlediğini göstermiyor mu?

Öfke ve nefret, aklı mağlup edebilir. Ama manzara o kadar ortada ki, karanlık çevreler artık bir provokasyonu bile adam gibi beceremiyorlar. "Ben bir provokasyonum" diye bas bas bağıran, sahadaki elemanların ellerine yüzlerine bulaştırdıkları eylemlerle öfkeyi tırmandırmak çok zor. Bu kadar ileri bir beceriksizliği örtmek ve provokasyonu amacına ulaştırmak için aptal olmamız lâzım. Tablo bizim değil, provokatörlerin öyle olduğunu göstermiyor mu?

Provokasyon kelimesinin Türkçe karşılığı "tahrik". Eskiden sık sık "tahriklere kapılmayalım" sözü kullanılırdı. Ajan provokatör kelimesi, kişileri suç işlemeye teşvik eden devlet görevlileri için kullanılıyor. Suçla mücadele etmekle görevli güvenlik birimleri, kontrollü bir şekilde suçu tahrik ederek suç işleyenleri yakalamış oluyor. Bizde bu provokasyonların çok ileri ve kapsamlı olanına "darbe şartlarını hazırlama" adı veriliyor. Toplumu karşılıklı olarak öfkeye sevkeden cinayetler işleniyor, asayiş problemleri artıyor, can güvenliği bütün sorunların önüne geçiyor ve sonunda demir yumruk, toplumun rızasını arkasına alarak iktidara geliyor.

Provokasyon, yani tahrik karşı tarafı bir fiili, özellikle içinde suç unsuru bulunan bir fiili işlemeye zorlamak için yapılır. Bu yüzden provokasyon kokusu alınan eylemler için "amaç ne?" sorusunun hiç ihmal edilmemesi gerekir. Soruşturması devam eden Ergenekon Çetesi'nin temel görevinin provokasyonlara girişmek olduğu, Danıştay suikastı ve Cumhuriyet Gazetesi'ne atılan bombalardan yeteri kadar anlaşılıyor. Amaç laiklik endişesini tırmandırmak, toplumda laik-antilaik kutuplaşması yaratmak. Eylemler beceriksiz, amaç ise ortada. Bize düşen oyuna gelmemek, gelenleri de peşinen "provokatör" olarak bir kenara kaydetmek.

Toplum değişiyor, gelişiyor, demokratik rejime uygun sorumluluk bilinci pekişiyor. Provokasyonların girip yerleşeceği, toplumu bölüp parçalayacağı çatlaklara izin vermiyor.

Yeter ki daha rafine provokasyonları gözden kaçırmayalım. "Dükkân kapatma provokasyonu" gibi.

Kooperatifin köhnemiş tanzim satış mağazası, tıkır tıkır iş gören köşedeki marketle rekabet edemiyor. Zabıta memuru geliyor, dükkânı kapatma tehdidi savuruyor. Dükkân sahibi daha önce kapatılmış dükkânlara bakıp paniğe kapılıyor. Tedbir almaya girişiyor. Sonunda dükkân, alınan tedbirler gerekçe gösterilerek, zabıtanın görevini engelleme suçundan kapatılıyor.

Provokasyonların her türü, ne kadar korkutucu ve cüretkâr olursa olsun beceriksizlikle mâlul. Delil: Son yıllarda amacına ulaşmış bir provokasyon var mı?

Zaman gazetesi