Ataerkil zihniyet etrafında biçimlenen organizasyonlar her zaman oportünizmi davet ederler. Çünkü ataerkilliğin ürettiği insan ilişkileri, oportünizme kapı açan boşluklara sahiptir.
Yolunu bulma, yaltaklanma, bilgi saklama, kapalı kapılar ardında kendi menfaatini kollama, kişileri birbirine kırdırma, doğru kabullerin sahtekârca sahiplenilmesi türünden davranışlar, ataerkil dünyanın şeffaflıktan hoşlanmayan yapısı içinde kendisine kolay bir koza yaratır. Osmanlı buna uygundu... Bugün siyasi partilerimiz de söz konusu nitelikten azade değil. Ama oportünizmin en ağır darbesini gayrimüslim cemaatler yedi. Ermeni cemaati ise son dönemde apaçık bir biçimde bu kulvarda yuvarlanıyor...
Dolayısıyla genel siyaset tahliline bir parantez açıp, bugün Ermeni toplumunda olan bitene bakacağız... Geçen gün bir grup Ermeni vatandaş basın toplantısı yaparak 'patriğimizi seçmek istiyoruz' mesajını verdi. Bazı hukukçular da aynı konuyla ilgili dava açtılar. Olayı anlamak için önce bazı temel bilgilere ihtiyaç var.
Ermeni toplumu yüzyıllardan bu yana merkezî otorite karşısında patriklik makamı ile temsil ediliyor. Yani bu makam hiçbir zaman salt ruhani bir önderlik olmadı. Toplum adına devlete sunulan her öneri patrikliğin üzerinden yapılırken, devlet de Ermeni toplumunu bir bütün olarak ilgilendiren her konuyu yine patriklik üzerinden hayata geçirdi. Bu durum Cumhuriyet döneminde de aynen devam ediyor. Dolayısıyla da patriklerin halk tarafından seçilmesi Ermeni toplumunda bir gelenek oluşturmuş. Seçim iki dereceli olarak yapılıyor ve oluşan 'geçici meclisin' kabaca yüzde doksanı sivillerden, yüzde onu ise ruhanilerden oluşuyor. Adaylık belirli şartları haiz ruhanilere mahsus, ama geçmişte bir sivilin bile patrik olması mümkün olabilmiş! Kısacası gelenekler açısından açık olan durum şu ki, bir patriğin 'meşru' olması halk tarafından seçilmesine bağlı.
Patriğin kendi yetki ve sorumluluklarını delege etmesine izin veren iki uygulama var: Biri patriğin geçici olarak görevinin başında bulunmadığı zamanlar için atadığı 'genel patrik vekili'. Bu kişi patrik 'adına' davranıyor ama toplum nezdinde nihai sorumlu patriğin kendisi, çünkü vekili seçen o. Diğer uygulama ise, bazı patriklerin iş yoğunluğu, yaşlılık veya hastalık gibi nedenlerle kendilerine 'eşit' bir yardımcı atamaları ki, buna da 'eş patriklik' deniyor.
Gelelim günümüze... Patrik 2. Mesrob, demans, yani erken bunama hastalığı nedeniyle bu makamın gereklerini yapamayacak durumda. Ancak yeni bir patrik seçimine gitmenin pürüzleri var, çünkü Ermeni Ortodoks kilisesinde patrikler teorik olarak ömür boyu seçiliyorlar. Şu anki patrik ölmediğine göre yenisini seçmek birçok kişiye doğru gelmiyor. Öte yandan 'eş patriklik' de sorunlu, çünkü geçmiş uygulama bu kişiyi patriğin kendisinin seçmesi yönünde. Nihayet 'patrik genel vekili' ise tümüyle olanaksız, çünkü bu kişi seçimle o makama gelmediğine göre sorumluluğunun patrik tarafından taşınması gerekiyor ama şu anki patriğin böyle bir kapasitesi yok.
Ermeni cemaati yaklaşık bir buçuk yıldır bu sorunla cebelleşiyor. Ancak meselenin olmazsa olmazı çok açık: Seçim mekanizmasının işletilmesi ve halkın oylarını alan birinin o koltuğa oturması lazım. Nitekim 2. Mesrob'un hastalığı kesinleşince ruhani kurul da seçim kararı almış ve bu amaçla bir 'müteşebbis heyetin' oluşması için çağrıda bulunmuştu. Bu heyetin görevi seçimi yapmakla sınırlı. Seçim gerçekleştiğinde kendisini lağvediyor... Ne var ki tam seçim prosedürü işlemeye başlamışken, ruhani kurulun başkanı olan Aram Ateşyan farklı bir yol izlemeye başladı. Seçimi engelleyici bir tutuma girmekle kalmadı, hükümetle anlaşarak kendisini 'genel patrik vekili' olarak tescil ettirdi. Yani devleti bizzat patriğin yerine koyarak, kendi iktidarını sağlama almaya çalıştı. Oysa 'genel patrik vekili' makamı ancak bu kişinin sorumluluğunu taşıyan bir patrik varken anlamlı. Böylece Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Aram Ateşyan'ın fiili patrikliğinin sorumluluğunu almaya kalktı. Ve bütün bunlar halkın en temel hakkı olan seçimin yapılmaması için sergilendi...
İşin garibi devletin, geçmişte kişilerin mal mülk meselelerini çözmek üzere komisyon aldığını kabul etmiş ve üstelik bunu böbürlenerek sahiplenmiş, toplumun önemli bir bölümü tarafından meşruiyeti sorunlu bulunan birini açıkça desteklemesiydi. Ama belki de bunun garip bir tarafı yoktur... Ne de olsa tarih ataerkillikle oportünizmin 'evliliğine' sıkça tanıktır...
ZAMAN