Bir liderin portresi: Ahmed el-Şaraa

Yasin Aktay, Ahmed el-Şara'nın Ebu Muhammed Culani'den bu yana süregelen mücadelesini incelerken kendisi hakkındaki önyargılara dikkat çekiyor.

Yasin Aktay / Yeni Şafak

Culani’den Ahmet el-Şara’ya Suriye Devriminin lideri

61 yıllık karanlık Baas rejimini net bir zaferle sona erdiren Suriye devrimi bütün bölgede hatta dünya dengelerinde bir şok etkisi yaptığı kadar liderini de yepyeni bir siyasal figür olarak öne çıkardı. Yıllardır gizemli bir efsane gibi bilinen, hakkında terörden arama kararları hatta başında ödül bulunan, bu efsanelerin ve ödülün gerçek kişiliğini oldukça gizlediği bir isim olan Ahmet el-Şara devrimin son günleriyle birlikte sahneye gerçek kişiliğiyle çıktı. Önce yılların Culanisini insanlar gerçek ismiyle Ahmet el-Şara olarak tanımış oldular. Ardından bolca ve canlı olarak izledikleri simasıyla, jestleriyle, mimikleriyle, kıyafetleriyle etek kemiğe bürünmüş gerçek bir şahsiyet olarak tanımaya başladılar.

Yaptığı iş tarihte herkese nasip olabilecek bir iş değil. 14 yıldır ülkede yaşanmakta olan ve ülkeyi yaşanmaz hale getirmiş olan bir düzeni yıkan bir devrimi 11 gün gibi kısa bir süre içinde gerçekleştirdi. Bunu yapmış olması kadar yapma şekli de dünya devrimler tarihine, hatta savaşlar tarihinde kendisine özel bir yer ayıracak bir tarz ortaya koydu. Sadece birkaç gün önce 14 yıldır kendisiyle ilişkilerini askıya almış Arap ülkeleri, Avrupa ülkeleri Esad’la ilişkilerini yeniden restore etme yarışına girmiş. Bir ay kadar önce İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Birliği’nde boy gösterip İsrail’in Gazze’de işlediği insanlık dışı uygulamalara karşı, kendi yaptığına bakmadan ve utanmadan, konuşma yapmış, ama daha önemlisi konuştuğu mecrada onun bu şekilde utanmadan konuşması normal görülmüş. İnsanlar 14 yıldır işlediği, İsrail zulmünü aratmayan katliamlarına ve insanlık suçlarına karşılık onun artık devrileceğine dair umutlarını yitirmiş olarak ilişkilerini yeniden tesis etme yoluna, normalleşme yoluna girmeye başlamış. ABD’nin State Departmanında kısa süre öncesine kadar Esad’lı Suriye’nin geleceğine dair toplantılar, planlamalar yapılıyordu.

Tam da dünyanın bütün akıntısının tersine bir hareket yaparak Halep’ten girip 11 gün sonunda Şam’dan çıkmak az bir şey değil. Dünyanın durdurmakta aciz kaldığı bir insanlık suçlusunu durdurma konusunda herkesten umudunu keserek, yardımı sadece Allah’tan umarak girişilen hareket 7 Ekim Aksa Tufanı’na giren Gazzeli yiğitlerin zihniyetine ve ruh haline çok uygundu. Zaten ikisinin de ilham kaynağı da, motivasyon kaynağı da, zihniyeti de aynı. Üstelik baştan itibaren söylüyoruz, 27 Kasım operasyonunu mümkün kılan stratejik zemin büyük ölçüde Aksa Tufanı ile stabilize edilmiştir.

Fetih Suresi, fethin bir sonucunun (veya sebebinin) müminlerin geçmiş ve gelecek günahlarının affedilmesi veya kusurlarının görünmezleşmesi olduğunu buyurur. Aslında ayetin işaret ettiği şey son derece sosyolojik bir süreçtir. Büyük başarılar, zaferler, fetihler ortaya çıkardıkları durumla birlikte suç veya suçlunun yeniden tanımlanmasına yol açar. Şimdiye kadar terör listelerinde ismi geçen Ahmet el-Şara ve yoldaşlarının gerçek mücrim bir Esad rejimini yıkarak ortaya çıkardıkları fütuhatın insanların kendilerine, geçmiş ve gelecek kusurlarına karşı bakışlarını da değiştirmesi mukadderdir.

Ahmed Şara, şehrin kurtarılmasının ardından Halep Kalesi'ni ziyaret etti.

Ahmet el-Şara’nın geçmişi de bugün ortaya koyduğu net devrimin ışığında yeniden değerlendirilir. Suriye halkına ve bütün insanlığa gösterdiği adalet performansıyla, yol açtığı iyilikle üzerine atılı “terörist” yaftasını üzerine atanların boynuna geçirebilecek bir liyakata ulaşır.

Herkesin ilgisini ve merakını celbeden Ahmet el-Şara’nın geçmişi ve kişiliğinin bütün parametreleri yavaş yavaş ortaya çıktıkça net bir karizmatik lider profili görünmeye başlar. Karizmanın bir Allah vergisi yanı var, boyu, posu ve kendiliğinden insanları etkileme kabiliyeti. Bu cihetten nasibi varsa da karizma sadece bu özelliklerle oluşup devam etmez. Devam edebilmesi başarılarla mümkün olabilir. Başarısızlıklar en güçlü karizmaları da hızla aşındırır ve başarısızlıkların devamı zamanla liderliği tamamen bitirir. El-Şara’ya bu yaşında nasip olan bu büyük başarının onun karizmatik liderliği üzerinde daha fazla durmayı gerektirdiği çok açık.

El-Şara’nın Irak’ta başlayan ve el-Kaide, DEAŞ, el-Nusra ve Irak’tan Suriye’ye taşınan seyrinin de öncesinde Siyonist işgale karşı, Filistin davasına olan ilgisi atlanmamalı. Ama bundan da önce dedesi Kasım el-Şara’nın daha yirmili yıllarda Suriye’nin işgali altına girdiği dönemde Fransızlara karşı verdiği mücadele dolayısıyla dönemin Suriye Devrimi Başkomutanı Sultan Paşa ile birlikte Ürdün’e, Salt şehrine sığındığı bilgisi var. Bilahare aile Esad’ın ihanetiyle Siyonist işgale maruz kalan Golan’dan Şam’a taşınarak bir işgal ve hicret daha yaşar. Esad yönetimi altında babanın Suudi Arabistan’a taşınmasından sonra orada doğan Ahmet el-Şara’nın soyunda 4 kuşak emperyalist işgale karşı mücadelenin bir ruh ve kültür meselesi olduğu anlaşılıyor.

Şimdi yaşı 42. Suriye’deki harekete başladığında yaşı daha 28. Süreç içinde mücadele esnasında, savaş meydanlarında bir sürü şey yaşayarak yetişmiş. Bu süre içinde başladığı noktadan çok farklı bir yere doğru değişmiş, gelişmiş belki, dönüşmüş. Ama nihayetinde hiç vazgeçemediği hedefleri ve ilkeleri olmuş. Başlarda küresel bir ‘cihad’ konsepti içinde tasavvur ettiği mücadelesini 2011 yılından itibaren sadece Suriye’nin Esad rejiminden kurtuluşuna hasretmiş ve bu konuya odaklanmış. Bu saatten sonra hiçbir şekilde başka ülkelerin işlerine karışmadan kendi ülkesini kurtarmayı en önemli hedef olarak tayin etmiş. Bu konuda çok sayıda insandan duyduğum birincil hedefinin Şam’ın kurtuluşu olduğunu yıllardır herkese söyleyişi. Bu konudaki seyrini baştan beri çok iyi takip eden ve bu ifadeyi kendisinden defalarca aldığını söyleyen Aljazeera’dan Ahmed Mansur devrimden hemen sonra aynı soruya bu sefer “Suriye’nin Suriye halkı için yeniden imarı” cevabını aldığını söylüyor.

Ahmed el-Mansur’un onun liderlik meziyetleri hakkında anlattıkları benim kendisiyle görüşmelerim ve hakkında kendisine çok yakın çalışanlarla da yaptığım uzun mülakatlarımın neticesinde aldığım izlenimle birebir örtüşüyor.

Başarısının arkasında onun sertliğini, katılığını arayanlar için Şara kişiliğini biraz yakından tanımak bu açıdan çok şaşırtıcı gelebilir, ilk etapta belki hayal kırıklığı oluşturabilir ama daha yakından tanındığında daha da anlaşılır gelebilir, zira karşılaştıkları şahsiyet olabildiğince nazik, kibar, mütevazi, sertlikten olabildiğince uzak, konuşmadan önce iyice dinleyen anlayışlı bir kişilik.

Bu konuda son hedefine ulaşmadan önce İdlib’de ortaya koyduğu yönetim tecrübesi onun organizasyon ve idare yeteneğini ama aynı zamanda gelişmelerden çok şey öğrenebildiğini ve kendini değiştirebildiğini de gösteriyor. Yönetirken protestolara maruz kalmış mesela İdlib’de ama bu protestolar kendisini kızdırmak yerine durumu daha iyi anlamaya ve protestolara kulak vererek kendi idaresindeki sorunları gidermeye daha fazla sevk etmiş.

Bir birlik oluşturmadan asıl büyük hedefine, Esad rejimini düşürme hedefine ulaşamayacağını görerek Esad’a karşı muhalefet eden ama kendi aralarında birbirleriyle didişmekten asıl hedefe bir türlü yürüyemeyen gruplar arasında çok ciddi bir diyalog süreci başlatmış ve hepsiyle bir şekilde sorunlarını gidermiş. O yüzden son hedefe yürürken ortaya çıkan ve sonuca kuşkusuz etki eden birlik biraz da onun diyalojik performansının bir eseri.

Bu performans sertlik ve güç şımarıklığından ziyade büyük ölçüde nezaket, kibarlık, ahde vefa, diyalog, anlayış, kararlılık ve güçlü bir ikna kabiliyetiyle sağlanıyor. El-Şara’nın bu aşamaya kadar başarıyla yürüttüğü liderliğin üstünde şimdi büyük bir başarını, zaferin, fethin ürettiği karizma da ekleniyor.

Şam’a ulaştığında yaptığı üç şey, zaferine zarafet kattığı gibi eylemlerinin sembolik içerikleriyle kendi liderliğine de büyük bir anlam kattı. Önce zaferin Allah’tan olduğuna imanıyla şükür secdesi yaptı, Emevi Camisine gidip namaz kıldı ve hemen ardından kendi doğduğu ve yetiştiği eve gidip kapıyı çaldı ve kapıyı açan şahsa büyük bir nezaketle bu evin kendisine ait olduğunu ve bu evi makul bir sürede boşaltması gerektiğini söyledi. Böylece Suriye’de Baas rejiminin yıllardır muhaliflere karşı çok pervasızca ve hoyratça ihlal ettiği bütün mülkiyet hakları konusunda mağdur olan bütün Suriyelilere de yol göstermiş oldu. Bunu yaparken de hakkı olduğu halde evini gaspetmiş olanlara karşı nezaketini elden bırakmamış olması devrimin insani kalitesini pekiştirmiş oldu.

Yorum Analiz Haberleri

Şakir Paşa Ailesi’nin televizyonlarda izlenemeyecek hikayesi
Senin utanman yok mu İsmail Saymaz?
Ne olacak bu Nusayrilerin durumu?
“Kim bir kavme benzerse o da onlardandır”
Fatih Erbakan devrik Esed'in yasını tutmaya devam ediyor