Bir Kurtulabilsek!

“Kurtulun artık şu Atatürk kompleksinden” buyurmuş Ardan Zentürk! Bu şekilde sanki okulda, medyada, siyasette, sokakta her yerde zorla Atatürkçülük dayatmasına maruz kalanları suçlamış, adeta “dayatmaya itiraz etmeyin, içselleştirin” demiş olmuyor mu?

Laik-Kemalist aydınlar dindar halkı terbiye etme geleneklerine uygun olarak gözlerini kestirdiklerini belki eskisi gibi evire çevire olmasa da, yine Atatürk sopası ile dövmeyi sürdürüyorlar. 24 Tv’de ve Star gazetesinde genelde Ortadoğu siyaseti üzerine makul analizleriyle tanınan Ardan Zentürk de kendini alamamış ve Atatürk karşıtlarını bir güzel sopalamış. Yazık ki yazısını “Atatürk olmasaydı senin adın ne olurdu” uzluğuna ve sahteciliğine kadar düşürmüş! Arada Erdoğan’ı da referans göstererek laiklik ve millik derslerine girmiş. Ardan Zentürk’ün tavrı Türkiye’de Kemalist resmi ideolojinin öğütme süreçlerinden geçen aydınların sorgusuz bağlılığını ve gönüllü çaresizliğini yansıtıyor. İşin ilginç yanı ise bu zevatın dayatmacılığı normal görüp, bunca dayatmaya muhatap olanları suçlamaktan vazgeçmemesi!

İyi niyetli ve analiz gücüne sahip olsa da Kemalist resmi ideolojinin şartlandırmasından kurtulamamış bir aydının tipik çelişkisini yansıtan yazısını aşağıda okuyabilirsiniz:  

Kurtulun Artık Şu Atatürk Kompleksinden...

Ardan Zentürk / Star

Önce, kavramlar üzerinde anlaşalım: “Kemalist vesayet sistemi” diye bi’şey yoktur. Türkiye’nin 1952’de NATO’ya girmesiyle hızla yapılanan “NATO’cu/küresel vesayet sistemi” vardır, bunun da Mustafa Kemal Atatürk’le hiç bir bağı yoktur. CIA/Pentagon ürünüdür, “Kemalizm” kelimesi işin zarfıdır. “İngiliz Muhibleri”ni, “Amerikan Mandacıları”nı ezip geçmiş, Hitler-Mussoloni ikilisinin yükselişi sürecinde Nazi-faşist harekete meyledenlere karşı “çizmelerini giymiş” bir kurucu liderin bu vesayet sistemiyle ne alakası olur?

FETÖ’nün bürokrasi-ordunun içine yerleştirdiği elemanlar ile “devrim” yapılmaz, ancak, Soğuk Savaş ürünü NATO’cu grubun, diğer Amerikancı grup tarafından tasfiyesi ile karşılaşılır. Soğuk Savaş sonrası tüm NATO ülkelerinde temizlenen GLADIO-A, burada PKK terörü bahanesini varlık nedeni haline getirince gözden çıkarılmıştı.

Ergenekon-Balyoz kumpasları GLADIO-B’nin güçlendirilmesiydi, hepsi bu. GLADIO-B(FETÖ) gerçeğine bu ülkede ilk uyanan Erdoğan’dır. O, dershane ve okulların FETÖ’nün askerlik şubesi olduğunu, bu yolla fakir aile çocuklarının zombileştirilerek memlekete el konulmaya çalışıldığını gördü. 2012 yılında bunları kapatma kararı aldı, 17-25 Aralık da bu kararla birlikte yaşandı!..

Zekeriya Öz’ü “heykeli dikilesi savcı” gören arkadaşların, hala, “Kemalist vesayet sistemi”(!) ve bu sistemin FETÖ eliyle temizlendiği saçmalıklarını çiğnemelerini anlamak mümkün değil.

Benim aklım ise GLADIO-C’de... Bakıyorum, Soros’un adamları için PKK kamplarını dolaşıp “sakın silah bırakmayın” diyen adam gözyaşları döküyor!..

Mustafa Kemal, arkasında topraklarında bir tek yabancı askerin bulunmadığı ülke bıraktı bize, İncirlik Üssü 1951’de kuruldu!.. Aynı üssün 15 Temmuz’da ne görev üstlendiğini hepimiz yaşadık...

Deliyle deli mi olacağız...

Öyle laflar dönüyor ki, “bulaşma” diyorsun ama bakıyorsun, zırvalar gerçek sanılıyor. Muhterem çıkmış, “keşke Yunan kazansaydı” diyor, tamam, o zaman sen zaten yoktun, Yunan senin soyunu kurutmuştu, eğer yine bu gezegene gelmişsen, her pazar Patrik’in elini öpmeye çalışıyordun, geçiniz..

Bir de, Gazi’nin “İngiliz bağlantısı” iddiası var ki, evlere şenlik... Lider, İngiliz’in Anadolu’ya saldığı Yunan ordusunu İzmir’den denize dökmüş, kendi sınırlarını uluslararası anlaşmayla belirleyen bir devlet kurmuş... Musul meselesinde ABD ile Fransa’yı arkasına almış, silahları da temin etmiş, İngiliz’e savaş açacak, emperyalistler bir gecede kendi aralarında anlaşmış, yürüyememiş Musul’a... Durmamış, İngiliz’in Musul petrollerini Akdeniz’e aktaracağı Hatay’ı almış, bugün bile üzerinde konuşulan boru hattı öylece kalmış... Çaresiz İngiliz, Musul-Hayfa Hattı’na razı olmuş, onu da işletememiş...

Bu Mustafa Kemal, İngiliz işbirlikçisi öyle mi?.. Sahi siz tarihi nereden ve nerenizden okuyorsunuz?...

Türkiye Cumhuriyeti’ni İngilizler kurmuş(!), 2’nci Dünya Savaşı’nda Churchill, İnönü ile bir kez Adana, iki kez de(yanına ABD Başkanı Roosevelt’i alarak) Kahire’de buluşuyor, Ankara’yı bir türlü savaşa girmeye ikna edemiyor!.. Bu cumhuriyeti İngiliz kurdurduysa, emir versene İnönü’ye, “yolla oradan bana bir milyon Türk askeri” falan diye...

Veremez... Böyle bir hikâye yok çünkü...

Laiklikle uğraşmayın...

Bu ülke, cumhuriyet yıllarında iddia edildiği gibi “dinsizleşseydi”, Menderes, Demirel, Özal, Erbakan, Erdoğan başka ülkeden mi ithal edildi? Meseleyi yine Erdoğan en güzel şekilde hem de Kahire’de, 2011 yılında Müslüman Kardeşler’in yüzüne, “Laiklik dinsizlik değildir, ben laik olmayabilirim ama devlet laik olmalı” sözleriyle aktardı.

Neo-con/siyonist çetenin ürünü “ılımlı İslam” kavramıyla Ortadoğu’yu yönetmek isteyen emperyalistler için o gün “diktatör” oldu!..

Laiklik, yalnız demokrasinin ana zemini değildir, aynı zamanda, İslam’ın emperyalistler tarafından kullanılmasının önünü tıkayan güçlü bir bariyerdir.

Bak FETÖ’nün kimin kontrolünde olduğuna, anlarsın...

Ayrıca, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda İngiliz’in parmak izi yoktur ama, Suudi Arabistan’ı kuran da İngilizdir... Şimdi, “küresel” telkinlerle “ılımlı İslama” geçiyormuş, bakın bakalım, yüce dinimizin kutsal değerleri kimler için piyasaya düşecek?...

Düşün Mustafa Kemal’in yakasından...

Önyargılarınızla önünüzü göremiyor, yaşadığınız gün ve geleceğiniz yerine sürekli tarihi tartışıyorsunuz...

Erdoğan-Bahçeli mutabakatının kararlılıkla sürdürdüğü “milli mücadelenin” önüne de hendek-barikat kazıyorsunuz...

 

Yorum Analiz Haberleri

Suriye devrimine çarpık ve indirgemeci yaklaşımlar
Yılbaşında normalleşen haram: Piyango
Yapay zeka statükocu mu?: ChatGPT'de cevaplar neye göre değişiyor?
Devrim ile derinleşen kardeşlik: Suriye & Türkiye
Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!