Bir küresel sömürü aracı spor

Küresel markaların tahakküm ettiği, kara paranın su gibi aktığı, reklam ile dev bir tahakküm aracına dönüşen spor endüstrisi, eğlendirirken uyuşturma özelliğinden dolayı küreselciler tarafından kullanışlı bir araç olarak kullanılmaktadır.

Cahit Çekmen / Haksöz Dergisi Sayı: 347 - Şubat 2020

Spor Tarihi

Sporun tarihsel süreci, insanın doğa ile olan mücadelesiyle başlar. Arkeolojik buluntular ve yazılı belgeler tarih öncesi çağlardan beri sporun önemli bir etkinlik olduğunu göstermektedir. “Sporun öncelikle savunma aracı olarak kullanılmasının yanı sıra tarihte eğlence unsuru olarak görüldüğü de belirtilmektedir.”1

Spor, ister araçlı ister araçsız yapılsın, insan fıtratında yaratılıştan var olan rekabet, savunma ve saldırı güdüsünün bir yansıması olarak da görülmektedir. İlk çağlarda köle pazarlarında alınıp satılan insanların, zevk veya prestij için hemcinsleriyle olduğu gibi hayvanlarla da arenalarda ölümüne dövüştürüldükleri, askerlerin de savunma ve saldırı kabiliyetlerini artırmak için benzeri müsabakalarla eğitildikleri çeşitli kaynaklarda zikredilmektedir. İlk çağlardan kalma, kitleler tarafından sportif bir eğlence olarak kabul görmüş ve gelenekleşmiş boğa güreşleri “medeniyet timsali” İspanya'da hâlâ devam etmektedir. Matadorların günümüze kadar taşınan vahşetinin neredeyse milli bir spor ve övünç kaynağı olarak görülmesi, medeniyeti ile övünen Avrupa'nın gerçek yüzünü göstermesi açısından önemlidir.

Spor, yakın geçmişte, sadece “amatör” olarak tabir edilen etkinlikler olarak, yani bir bedel karşılığında değil, sırf zevk ve eğlenmek için yapılmaktaydı. Dünyada 1896 yılında yapılan ilk olimpiyatlardan sonra spor, kurallı, bireysel ve takım oyunlarına dönüştürüldü. Böylelikle “profesyonellik” diye tabir edilen ve sporun belli bir bedel karşılığında yapıldığı yeni bir meslek; ‘spor mesleği’ ortaya çıkmıştır.

Sporun zevkli, tutkulu ve silahsız yönü insan içindeki güçlü rekabet ve çekişmeleri ifade ediş tarzı olması açısından kolaylıkla sınır ötesi coğrafyalara yayılmıştır. Bu yaygınlık büyük organizasyonlar ile temsiliyete varan güçlü ilişkiler ağını da beraberinde getirmiştir. Spor organizasyonlarının kârlı bir uğraş olması kapitalist tüccarları bu alana yöneltmiş ve 20.yy.ile beraber küreselleşme diye tabir edilen ilişkiler içinde kendine güçlü bir yer edinmiştir.

Küresel Markaj Olarak Spor

Endüstrileşmesiyle beraber dünya ölçeğinde, kıtalar ve devletlerarasında sürekli bir ilişki, alışveriş ve çeşitli dayanışmalar olmuştur. Adına küreselleşme denilmese de yüzlerce yıldır çeşitli ilişki ağları hep süregelmiştir. Doğu blokunun siyasi tabiiyetlerinin nihayete ermesi ülkeler arası siyasi blokajın nispeten gevşemesi, teknolojiye bağlı artan gelişmelerin yeni siyasi, kültürel ve çeşitli organizasyonlar ile siyasi rekabeti farklı alanlara kaydırmıştır. Spor bunların başında gelmektedir. Sınırları kaldıran, devletler ve milletlerarası kimi zorunlu, kimi de ihtiyaca binaen ilk etapta teknoloji alanında yapılan gümrük ve ticaret işbirlikleri muazzam ölçeklere ulaşarak artmıştır. Daha önce birçok alanda başlayan ve Batılı ülkelerin kendi aralarında yapmaya başladığı, ulaşım ve iletişim teknolojileri ile kıtaları aşan çok boyutlu ilişkiler ile beraber spor da sosyal ve ekonomik yönüyle “küreselleşme” kalemleri arasında önemli bir yer tutmaya başlamıştır. Küreselleşmeyi, sıradan ekonomik ve teknolojik bir işbirliği olarak görmek, işin arka planını görmezden gelmektir. “Küreselleşme, çok boyutlu ilişkileri ifade etmek için kullanılsa da Batı ülkelerinin özelde kendi aralarında kurmuş olduğu, askerî, ekonomik, siyasi, teknolojik, bilimsel ortak ilişkilerini medyatik kurumlar ile dünyaya yaygınlaştırarak kumanda ettiği, temel amacın da üçüncü dünyayı sömürmek olan büyük askerî, siyasi, ekonomik ve sosyal organizasyonların işlevsel adıdır.”2 Küreselleşme özetle;  büyük tüccarların her zaman kazandığı, küçük tüccarın ise sürekli kaybettiği dünya ölçekli Batılı kapitalist büyük bir organize tezgâhın da adıdır aynı zamanda.

Siyasi, ekonomik/teknolojik alanda başlayan küreselleşme, bugün her alana inceden inceye yayılarak devam etmektedir. Dünya ülkelerinin liberal ekonomiyle güçlenen siyasi işbirliği (belli kota ve vergi uygulamaları ile ekonomik ve siyasi blokaja tabi olsa da) engellere takılmayan ülkeler ve milletlerarası geçişkenliği daha hızlı ve sorunsuz olan spor organizasyonlarını öne çıkarmıştır. Bu geçiş üstünlüğü küresel patronları da spor organizasyonlarına yönlendirmiştir. Aralarında savaş olan ülkeleri bile aynı sahada buluşturabilme esnekliğinin sporun barışçıl yönünü gösterdiği iddia edilse de aslında bu durum siyasi blokaj (vergi, kota) ve engelleri aşmanın maskesi olarak kullanılmaktadır. Bu ve benzeri avantajlı yanı küreselleşen dünyada sporu da küreselleştirmenin önemli bir aracı haline getirmiştir. 

Büyük kitlesel yelpazesi ve tutkulu bir eğlenceye dönüşmesi sporu, küresel patronların sofrasında değer bulan bir metaya dönüştürmüştür. Küreselleşme ile spor, boş zaman aktivitesi, görsel bir şov, hoş bir vakit geçirme aracından öte anlamlar da ifade etmeye başlamış, büyük küresel endüstrinin bir parçası olmuştur. Bireysel veya takım halinde icra edilen, kendisine has hususi kural ve teknikleri sistematize edilerek ulusal ve uluslararası müsabakalar, sporu ve özellikle futbolu büyük kitlelerin rağbet ettiği cazibenin ortasına yerleştirmiştir. Endüstrileşme, ekonominin hayatın geçimlik olan tarafından ayrı, kitleleri kontrol ve kumanda edebilme özelliğini kazanmaya başladığı kapitalist hayata paralel olarak sporun da ticari alanda büyük bir yekûn tutması ve özellikle küreselleşme ile sektörel bir güce ulaşması; sporu, spordan öte ticaretin ve siyasetin merkezine taşımıştır. Spor, endüstrileşme ile değişen hayat algısı ve koşullarına ayak uydurarak belli kural ve teknikler ile profesyonel spor, endüstriyel yan ürünleriyle artık ticari alanlarda, siyasi arka planları ile beraber güçlü bir şekilde yer edinmiştir. Daha önce ülkeler arası maddi güç ve silahla yapılan güç gösterileri küreselleşme ile yerini farklı varlık kıyaslamalarının yanı sıra, ticari ve teknolojik gücü önceleyen farklı ekonomi-politik rekabet ilişkilerine bırakmıştır.

Batılı egemenler her şeyde olduğu gibi bunda da kural ve kaidelerini olimpiyat komitesi organizasyonları adı altında sistematize ederek sporun küresel ticarete konu edilmesini sağlamışlardır.  Spor, küresel ilişkiler yaygınlaştıkça rekabet kalemleri arasına daha etkin bir şekilde girmeye başlamıştır. Dünyayı ekonomik bir pazara dönüştüren küresel güçler, bu pazarın kurallarını sürekli kendi lehlerine ve kazanabilecekleri şekilde kurguladıkları büyük organize örgütler ile yapmaktadırlar. Batılı emperyalist küresel güçler, kitlelere nüfuz eden bütün alanları kendi kıskaçlarına alarak üst kurumlar ile yönetme ve kendilerine bağlamada oldukça mahirdirler. Bu küresel ağ yönetim etkinliğini; siyasette BM/NATO, ekonomide IMF/Dünya Bankası, sağlıkta Dünya Sağlık Örgütü (WHO), tarımda BM Tarım Örgütü (FAO), sporda Uluslararası Olimpiyat Komitesi IOC ve futbolda da Uluslararası Futbol Federasyonları Birliği (FIFA) ile gerçekleştirmektedir. Kapitalist rekabetin küreselleşme ile acımasız bir hale gelmesi ülkeleri tedbirler almaya zorlasa da bütün köşeleri kapan küresel kapitalizm, spor ile ortaya çıkan yan endüstrileri de içine alarak hedef ülkelerin birçok gümrük sınırlamalarını delmeyi başarmıştır. Şu an küresel pazarda önemli bir yer edinen belli sportif marka ve ürünleriyle rekabet edebilecek Batı dışı bir ülke henüz bulunmamaktadır. “Burada en önemli unsur ileri teknolojileri sayesinde kitle ve çeşitlilik üretiminde sınır tanımayan gelişmiş ülkelerin az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin tüketim kültürlerinde de değişikliğe yol açmış olmalarıdır. Nihayetinde küreselleşme ile kurumlar, devletler, politikalar, ideolojiler, üretim şekilleri ve aslında yaşam biçimleri yeni bir şekil almıştır.”3

Batı, övünç duyduğu ve milat kabul ettiği Sanayi Devrimi ile dünyaya ekonomik güç üzerinden meydan okuduğu gibi hedef aldığı ülke ve milletler üzerinde siyaset dışında din, kültür ve ahlaki yaşam tarzında çok büyük değişimler oluşturmuştur. Bu değişimlerin, üretilen büyük organize örgütler üzerinden desteklendiği; gerek siyasi, gerek ekonomik ve gerekse de yaşam tarzında yeni bir Batılı seküler kültür ürettiği bilinen konuların başında gelmektedir. Batı, spor endüstrisinde de aynı zihinsel kodlara paralel uygun bir yaşam tarzı üreterek küresel sahanın egemen gücü ve oyuncusu olduğunu her yönüyle göstermektedir.

Yönetim Aracı Olarak Spor

Bugün dünyanın bütün önemli şehirlerinde spor organizasyonları için yapılan devasa spor kompleksleri, statlar ve bitmek tükenmek bilmeyen spor müsabakaları sporun ekonomik, kültürel ve siyasi yönlerini günden güne desteklemekte ve hayatın merkezine çekmektedir. Sporun cazibesi kolektif gücü ve ürettiği meşguliyet, zamanla siyasi iktidarların da siyasi yönetimsel bir aracı olmasına sebep olmuştur. Spor, kitlelerin zamanını ve parasını çalar. En önemlisi kişinin zihinsel aktivitesini uzun meşguliyetler ile çökertir. Kitleleri ciddi iş ve uğraşlardan beri tutar. “Uyuşturarak kitleleri gerçek sorunlardan uzaklaştırıp onların suni/uyduruk sorunlara odaklanmasını sağlar.”4 Bu yönü rejimlerin ekonomik ve siyasi uygulamalarına karşı itaati kolaylaştırması, iktidarlar tarafından sporun yönetimsel bir araca dönüşmesinde önemli bir etken olmuştur.

Spor Endüstrisinin Oluşumu

İdeolojik olarak çift kutuplu kurgulanan dünya ve bu iki kamp arasında rekabete dayalı başlayan ilişkileri siyasi, ekonomik ve askerî alanlarda olduğu gibi; kültür, sanat, spor ve edebiyatı da içine alarak çok boyutlu sarmal bir ilişkiler yumağına çevirmiştir. Kutuplu siyasetin akabinde gücün ve rekabetin spor alanlarına kayması spor endüstrisinin güçlenmesinde önemli rol oynamıştır. Küresel bir nitelik kazanarak toplumların sosyo-ekonomik koşullarına bağlı olarak yaygınlık kazanan spor endüstrisi; spor araçları, organizasyonları ve sporcu satışı üzerinden işleyen ve tüketim olgusu içinde geniş bir etki alanı oluşturan yönüne dijital medya hız kazandırmıştır. Bu süreç, spor endüstrisini genişletmekte ve bu alandaki ticari kazancı ve kapitalist rekabeti artırmaktadır.

Küreselleşmenin ekonomik açıdan etkileri spor sektöründe de kendini aynı şekilde göstermektedir. Futbol başta olmak üzere diğer birçok spor dalında sporcular, farklı ülke takımlarına transfer olarak ülkelerarası bir dolaşımı gerçekleştirmektedirler. 1990’lı yıllarda futbolda özerk yönetime geçilmesiyle büyük sermaye patronlarının, holdinglerinin, mafyanın, illegal örgütlerin kulüplerde örgütlenmesi başlamıştır. Günümüzde, birçok büyük firma, medya kuruluşları, reklamcılar, sponsorlar ve futbol pazarlayıcıları futbol kulüplerine sahip veya ortaktırlar.”5

Küresel sporun ticari meta endüstrisinin reklam ve enformasyon ağlarıyla paralel işleyen, spor ürünleri ve teçhizatlarının büyük ölçeklere ulaşması, yapılan büyük uluslararası spor müsabakaları, özellikle büyük spor kulüplerinin devleşen şirket yapıları, borsada satışa sunulan hisseleri, dijital/şifreli TV kanallarında spor organizasyonlarının naklen yayınları, türlü yollarla artırılan taraftar kitlesinin bir ‘müşteri’ye dönüşmesi, medyanın spora yönelik özel ilgisi, spor ürünleri üretim ve tüketim ilişkilerinde dünyanın her yerine ulaşılabilen ağların kurulması, ulusal ve uluslararası spor organizasyonları sayısında görülen artış, spor alanında köklü değişimler olduğunun göstergeleridir.”6

Spor şirketlerinin devasa bütçelere ulaşması ile ortaya çıkan maddi gücü arkasına alarak, küresel arenada üretilen siyasi hedeflere ulaşmada kullanılması, sporu egemen ideolojileri besleyen ve yeniden üreten bir özelliğe dönüştürmüştür. İşte bunun için spor; toplumsal yaşam içerisinde yer edinen ve Batılı kültürün üretilip yayılmasına katkıları bulunan bir alan olarak, egemen ideolojiler oluşturmada, ekonomide tüketim ve siyasette de toplumsal rızanın sağlanmasında kullanılan bir simgeler sistemi olarak karşımıza çıkmaktadır. Küreselleşme süreci ise bir yandan bu ideolojik gelişmelere taban hazırlarken diğer bir yandan da sportif ürün ve hizmetlerin üretilmesi, pazarlanması, tüketimi ve bu faaliyetlerin gerçekleştirilmesi için gerekli istihdamı sağlayarak Batılı dünya ekonomisinin oldukça önemli bir payını temsil etmektedir...”7

Nihayetinde spor, kitleleri harekete geçirmekte, küresel egemenlerin çeşitli siyasi görüş ve düşüncelerini yaygınlaştırmakta ve insanları istenen amaç ve ideoloji etrafında birleştirmektedir. Bununla birlikte günümüzde kapitalist sistemlerin özellikle Amerikan ve Yahudi sermayesinin yaratmış olduğu marka ve sembollerin tüm dünyayı sarmış olması, sporun evrensel kimliği ile diğer kültürlerin içerisine nasıl girdiğine dair birer örnektir.

Sporun Endüstriyel Araçları

Spor takımlarına ve yıldız oyunculara karşı duyulan tutkulu sevgi/aidiyet spor ürünlerinin satışını desteklemektedir. Bu ilgi üzerinden tüm yaşam alanlarına yayılan endüstriyel ürünler özendirilerek kitleler belli kalıplara çekilmekte ve tüketim istenilen tarzda şekillendirilmektedir. Spor endüstrisinin öne çıkan araçlarını şöyle sıralamak mümkün:

- Marka forma ve spor aletleri

- Seyirci, lig, organizasyonlar

- Medya (reyting)

- Siyasi rant

- Reklam ve pazarlama

- Doping ilaçları

- Sporcu ticareti (transferler)

- Bahis(kara para aklama, kumar)

- Toplumsal meşruiyet (statü/prestij) kazanma

Bu maddelere bakıldığında spor endüstrisinin araçlarının ne kadar büyük ölçekli bütçeler ile yapıldığı görülecektir. Bu da legal-illegal işbirliği ve çeşitli güç ilişkilerini ortaya çıkarmaktadır.

Sporcuların astronomik transfer ücretleri, küresel dünya kulüplerinin ortaya çıkması, spor organizasyonlarının milyarlar tarafından takibi, reklam ve sponsorluk, ülke tanıtımına yapılan katkı nedeni ile organizasyon ve tesis yatırımları, seyircisi, konaklaması, naklen yayını, reklamı, promosyonu, gıda sektörü, hediyelik eşyası, eğlencesi, içkisi, içeceği giyeceği vb. ile Dünya Kupaları çokuluslu şirketlerin önemsediği ve büyük atılımlar umut ettiği organizasyonların başında gelmektedir.”8

Spor malzemelerindeki küresel ve rekabet edilemeyecek büyük ölçekli markalara bakıldığında bile küresel ülke ve patronların geri planındaki işbirliğini anlamak mümkündür. Bu ticari ittifakın marka ve sembolleri arasında öne çıkan Nike, Adidas, Reebok, Hummel, Puma, Lacoste, Sportif, Willson, Slazenger vb. markalar artık tüm dünyayı sarmış vaziyettedir. Dünyanın hemen hemen bütün ülkelerinde spor denince ilk akla gelen bu markalar, bu sahanında küreselciler tarafından kuşatma altında olduğunun göstergesidir.

Büyük tüccarın daha çok kazandığı kapitalist ekonominin benzer formülü sporda da etkinliğini göstermekte ve sürekli büyük ölçekli çok uluslu küresel şirketler lehine siyasi ve ticari kazanımları katlayarak artırmaktadır. Günümüzde birçok büyük futbol şirketinin bütçesinin bazı ülkelerin bütçesini geçmiş olması sporun, spordan öte hedefler için yapıldığının ispatı niteliğindedir.

Neden Futbol?

Futbolun yedi kıtada ülke sınırlarını aşan otoritesi sağlam ve evrensel boyutu adeta silah kullanmadan kuşatma yapabilme etkisine bakıldığında rakipsiz bir imparatorluk görüntüsü vermektedir.9

Futbolun küresel ticarete konu olan enstrümanlarına bakıldığında ise kitlesel yaygınlığı, ekonomik hacmi ve sosyopsikolojik etkileşimi siyasi ve ekonomik beklentileri fazlasıyla karşıladığı görülmektedir. Çünkü en çok oyuncu ve seyirci kapasitesine sahip olan, en çok ilgi duyulan, en çok konuşulan ve dolayısıyla gündem oluşturan spor dalı futboldur. Sporda büyük seyirci kitlesi futbola karşı olan tutku, futbolculara karşı gösterilen hayranlık bu alanı siyasi, ticari ve psikososyal olarak kullanılabilecek cazip bir alana çevirmiştir.

Futbolun kitleleri yoğun olarak etkileyebilmesinin altında ‘taraftarlık’ yatmaktadır. Taraftar tuttuğu takımı tüm benliğiyle sahiplenmektedir. Bunun sonucunda taraftar da kendini takımla özdeşleştirerek daha iyi hissetmektedir. Kişileri taraftar olmaya iten asıl etken kimlik vaadidir. Bir takımı tutan kişi için taraftarlık yalnız futbol sevgisinin bir ürünü değil, bu seçim aynı zamanda bir kimlik kazanımıdır. Artık o, takımın taraftar kimliğini edinmiş kişi kendisini takımının diğer taraftarları ve takım oyuncuları/teknik direktörü/yöneticileri ile özdeşleştirmektedir. Tercihlerini ve zevklerini bile bu takım kimliği ile belirlemektedir.”10

Futbol, hem kendini hem de içinde ve ilişkide bulunduğu egemenlik ve mücadele yapılarını yeniden üretir. Futbolu oynarken, seyrederken ve konuşurken, sadece bir oyun veya seyir sınırı içinde kalmaz; aksine, oluşmuş olan ve oluşan kendini, dışını, ilişkileri kurar ve sürdürür; kendini ve dışını sürekli yeniden üretir; kendini ve diğerlerini örgütlü yer ve zamanlarda bulduğu, yerleştirildiği ve yerleştirdiği yerlerde tanımlayarak yeniden-tasdik eder.”11

Futbolun halk kitleleri arasında yaygınlığı, tutku ve çekiciliği, sosyal alanlardan aile içine, yemek sofralarından sokak sohbetlerine ve çeşitli iddia ve çatışma/tartışma alanlarına kadar sahadan ayrı alanlarda da gündem olmasına yol açmaktadır. (Ayrıca futbol tutkusunun aile içi huzursuzluğu körükleyerek boşanmalara bile sebep olduğu çeşitli bültenlere yansımaktadır.)

Spor ve Medya

Kitle iletişim araçları içerisinde, sporun küreselleşmesinde ve güncel olarak takip edilmesinde, etkin bir yere sahip olan medya, çeşitli futbol organizasyonlarının milyarlarca insan tarafından dünyanın yedi kıtasında anlık seyredilmesine aracılık etmektedir. Günün her saatinde her gün bir yenisi açılan kanallar ile izleyicilerine sundukları spor programları, zaman mekân kısıtlaması olmayan bu yayınlar seyirci kitlesinin dikkatlerini sürekli canlı tutmaktadır. “Görsel medya haber, görüntü organı olmaktan öte spor kulüplerinin kazançlarına önemli oranda katkı sağlamaktadır. Medyanın dünyanın her yerindeki spor karşılaşmalarından haber vermesi de sporu bölgesel nitelikten çıkarıp evrensel özellik kazanmasını sağlamaktadır. Çeşitli sporcuların şöhret ve popüler olmasını sağlamaktadır.”12

Özellikle medya tarafından popülerleştirilen yıldız futbolcuların neredeyse devlet başkanlarından daha fazla ilgi görmesi, yaptıklarının, giydiklerinin ve söylediklerinin hayranları tarafından takip edilmesi, gündem olması, ister istemez futbolcuları ilgi kaynağı yaptığı gibi bu ilginin medya ile reklam ve reytinglere yansıması futbolcuları ekonomi ve dolayısıyla siyasetin kullanışlı bir aracı haline getirmektedir. Spora ve oyunculara duyulan fanatik ilgi, kitlelerin giyim/kuşam, saç şekli/sitilini, konuşmasını, yeme ve içme alışkanlıklarını büyük ölçüde etkilemektedir. Futbolun ve futbol yıldızlarının kitlelere bu denli nüfuz edip rol model olmasını sağlamada medyanın rolü oldukça önemlidir.

Küresel Köle Pazarı Spor

Küresel ekonomi içerisinde büyük bir yekûn tutan spor ve spor endüstrisi, el attığı her şeyi metalaştırdığı gibi insan bedenini de metalaştırmakta. Bu, önceki çağlarda Romalılarda gladyatör oyunlarıyla zirveye çıkan köle bedenlerinin zevk için kullanılmasına benzemektedir.

Metalaşan bedenleri ‘transfer’ adı altında pazarlayan spor şirketlerinin, bezirgânlığın yeni terimi olan sponsorluk13 ile reklam piyasasında dönen dev ticari hacimlerine bakıldığında, küresel şirketlerin spor pazarında oynadıkları zevkli kumarın ve legal-illegal ilişkilerin üzerinde yürüyen yüksek meblağların meşrulaştırıcı gücüne dönüştüğü kanaatini doğrular niteliktedir.

Küreselleşmede sporun yaygın bir hayat tarzına dönüşmesi küreselcilerin iradesi doğrultusunda gerçekleşmektedir.”14

Küreselleşmenin yanı sıra profesyonelleşme süreci; sportif etkinlikleri bir oyun olma özelliğinden çıkartıp ekonomik düzeyde işleyen bir alana dönüştürmüştür. Bunun sonucunda ise kapitalist düzenin değerleri spora egemen olmuş, kazanma kültürü ve başarı elde etme arzusu sportif değerlerin önüne geçmiştir. Özellikle futbol, bir oyun olmanın ötesinde, toplumsal yaşam içerisinde bir ‘minyatür’ model olarak işlev görmekte ve onun üzerinden toplumsal yaşama birtakım rol ve değer transferleri gerçekleştirilmektedir.”15

Futbolun özellikle genç nüfus üzerindeki kuşatıcı rol model etkisinin, gençliğin enerjisini yönlendiren, düşüncesini kısıtlayan, sınırları egemenler tarafından çizilmiş küresel otoriteye itaate zorlayan pratikliğe sahip olması, siyasi iktidarların, kitleleri yönetmede kolaylaştırıcı birçok özelliği nedeniyle büyük spor organizasyonlarının baş aktörlüğünü üstlenmesinde ve sporu teşvik etmesinde önemli bir etken olduğu düşünülmektedir.

Sonuç Olarak

İnsanlık tarihiyle beraber başlayan yönetimsel sistemlerin de tarihsel bir gerçeklik olarak mevcut koşullar içinde üretildiği görülmektedir. İnsanlık tarihi kadar eski olan egemenlik mücadelesinin zaman içeresinde araçları değişse de egemen olma hırsı hiçbir zaman bitmeyecektir. Önceki çağlarda toprak sahipliği, ateşli silahlar üzerinden sağlanan egemenlik, Sanayi Devrimi ile üretim araçları üzerinden egemenlik kurma olarak değişmiş ve akabinde bilgi çağı olarak ifade edilen çağımızda baş döndürücü hıza ulaşan teknolojik gelişmelere bağlı olarak da dijital teknolojiler ve tüketim üzerinden ifade edilmeye başlanmıştır. Sporun kitlesel etkisinin, siyaset ve ticaret arenasında güçlü bir araca dönüşmesi küresel şirketlerin iştahını kabarttığı gibi bu alanda devasa ölçeklere ulaşan spor şirketlerinin dünya siyasetine yön vermeye kadar varan bir güce ulaşması sporu küresel emperyalizmin önemli bir silahı konumuna getirmiştir. Küresel markaların tahakküm ettiği, kara paranın su gibi aktığı, reklam ve sponsorluk ile dev bir tahakküm aracına dönüşen spor endüstrisi, eğlendirirken uyuşturma özelliğinden dolayı küreselciler tarafından kullanışlı bir araç olarak kullanılmaktadır.

Dünyadaki bütün değerleri ticarileştirerek sömüren kapitalist çok uluslu egemen şirketlerin, çıkarları için ülkeleri para gücüyle yönetmeye başlaması; ulusal sınırları, yerel kültür değer ve dinî inançları ortadan kaldırarak bu egemenlerin seküler yönetimine tabi itaate zorlanmaktadır.

Batı’nın antik Grek medeniyetindeki temel kodlarında; kendinden olmayanı öteki, barbar ve yaşamaya hakkı olmayan bir zavallı olarak görmesi, spor endüstrisinde de kendini göstermektedir. Çağlar değişse de tarihî aşamalar, yönetimler, üretim ve yaşam şekilleri nasıl değişirse değişsin, hangi araç kullanılırsa kullanılsın Batılı zihnin; meşru, gayri meşru yöntemler ile egemenlik kurma ve kendinden olmayana yaşam hakkı tanımama arzusunda herhangi bir değişiklik olmadığını, oynadıkları çok boyutlu küresel oyunlara bakarak anlamak mümkündür.

Dipnotlar:

1- N. Bulgu,  “Sporda Şiddet ve Alt-kültür”, Spor Bilimleri Dergisi Hacettepe, 2005, sf. 230

2- Wikipedia

3- A. İrmiş, Yeni Bir Örgütlenme Şekli Olarak Şebeke Organizasyonlar, Beta Basım, 2003, İstanbul, s. 18

4- M. Tükenmez, Toplumbilim ve Spor,  Kaynak Yayınları, 2009, İstanbul, s. 42

5- İ. Erdoğan, “Futbol ve Futbolu İnceleme Üzerine”, İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi, Sayı: 26, Kış-Bahar, 2008, İstanbul, s. 22

6- R. İnal, Küreselleşme ve Spor, Küreselleşmenin Spora Etkileri, Evrensel Yayınları, 2008, İstanbul, s. 15

7- A. Talimciler, Endüstriyel Futbol, İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi, Sayı: 26, s. 89

8- F. Alver, Kapitalist Üretim Sürecinde Irkçılık, Futbol ve Medya, İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi, Sayı: 26, s.223-248

9- P. Boniface, Futbol ve Küreselleşme, NTV Yayınları, 2007, İstanbul, s. 9-10

10- C. Kozanoğlu, Bu Maçı Alacaz, İletişim Yayınları, İstanbul, 1996, s. 58

11- İ. Erdoğan, ”Futbol ve Futbolu İnceleme Üzerine”,İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi, Sayı: 26, s. 3

12- D.A.Genç, Spor Hukuku, Alfa Yayım Dağıtım-,  İstanbul, 1998, s. 66

13- R. İnal, Küreselleşme ve Spor, Küreselleşmenin Spora Etkileri, Evrensel Yayınları, İstanbul, 2008, s. 9

14- R. İnal, A.g.e., s. 9

15- A. Talimciler, “Futbol Değil İş, Endüstriyel Futbol”, İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi, Sayı: 26, s. 89

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!