Bir Kur’ân âlimi Muhammed Ali es-Sâbûnî’nin vefatı

​​​​​​​Sâbûnî’nin kuşkusuz Kur’ân’ı bir Müslümanın hayatının merkezine yerleştiren duruşunu tamamlayan şey onun ilmiyle âmil olan mücadelesi olmuştur.

Yasin Aktay, Yeni Şafak gazetesindeki yazısında geçtiğimiz gün vefat eden İslam alimi Muhammed Ali es-Sâbûnî’yi yazdı:

Âlimlerin aramızdan tek tek ayrılışını, semamızdan birer yıldız gibi kayışlarını hüzünle izlediğimiz bir hazan mevsiminde gibiyiz. Sadece bir ay içerisinde önce M. Emin Saraç hoca ve geçtiğimiz hafta içinde kalıplara sığmayan yaklaşımlarıyla büyük tarihçi hocamız Mehmet Genç’in ardından büyük İslâm âlimlerinden Muhammed Ali es-Sâbûnî de rahmet-i Rahman’a kavuştu.

Aramızdan ayrıldı diyemeyeceğimiz türden bir irtihal, çünkü değerini yeterince takdir edenler için arkasında yol aydınlığı, kalb ve zihin gıdası çok sayıda talebe ve eserler bıraktı. İlmî çalışmaları ve cihadıyla uzun yıllar dünyada etkisini sürdürebilecek sadaka-i cariyeleri cumartesi günü Fatih Camii’nden muazzam bir kalabalıkla cismânî varlığını ebedî âleme yolcu etti.

Sâbûnî, Halep’te doğmuş ilk eğitimini kendisi de büyük bir İslâm âlimi olan babasından almış. Yetiştiği bu ilim ve kültür havzasının henüz Osmanlı ilim ve kültür havzası olduğunu söylemeye gerek yok ama belki hatırlatmaya gerek oluyor. Bununla birlikte kendisinin doğup büyüdüğü ortam bu Osmanlı dünyasının artık işgal ve parçalanma sonrasının bütün şartlarını yansıtıyor. Lise eğitiminden sonra aynı şartlarda bulunan Mısır’daki Ezher Üniversitesi’ne geçiyor orada İslâmî ilimlerde tahsilini sürdürüyor. Bundan sonra tekrar Suriye’ye dönüp bir süre burada ilmî çalışmalarına ve tedrisatına devam etse de bir süre sonra Mekke’de Kral Abdülaziz Üniversitesi’nin Şeriat ve Eğitim Fakültelerinde öğretim görevlisi olarak çalışmaya başlıyor. Burada bulunduğu esnada büyük eserlerinin çoğunu yazıyor. Aralarında Türkçe’ye de çevrilmiş ve geniş bir okuyucu kitlesiyle buluşmuş Safvetu’t-Tefasir isimli kitabı da bulunuyor.

Genellikle bu kitabıyla bilinse de çok sayıda başka kitabı da bulunuyor Sâbûnî’nin ama hepsinin merkezinde tam da kendisinin de merkeze koymuş olduğu Kur’ân’ı anlama, yorumlama çalışmaları var. Safvetu’t-Tefasir bile onun aslında tek tefsir kitabı değil. Bu kitabı, Kur’ân tefsiriyle ilgili yazılmış bütün tefsirlerin incelenmesi neticesinde kendine göre kabule şayan görüşlerin özünün aktarıldığı bir eser. Görünürde bir rivayet tefsiri gibi ama bu rivayetlerin tercihi kuşkusuz güçlü bir dirayet gerektiriyor. Belki bu anlamda rivayetlerin tercihinde ihmal edilen kendiliğinden yorum boyutu üzerinde durmak için çok iyi bir örnek.

Buna benzer bir örnek olarak Kur’ân’a Cumhuriyet döneminin ilk tercümelerindan biri olan Hüseyin Kâzım Kadri’nin Nûru’l-Beyan’ı (Vadi Yayınları) üzerinde durmuştuk. Sâbûnî’nin bu tefsiri, dirayeti kendinde mündemiç bir rivayet tefsiri olarak yorum çeşitliliğini bir tür Ehl-i Sünnet sağduyusu ile toparlamış bu yüzden de çok yaygın bir kabul görmüş bir tefsir olmuştur.

Bunun yanısıra 8 ciltlik “Kabesün min Nûri’l-Kur’âni’l-Kerîm” (Kur’ân’ın Nurundan İktibas) isimli başka bir tefsir kitabı daha var ki, yöntemsel olarak da iddia olarak da dirayet boyutu daha ön plandadır. Yine iki ciltlik “Ravaiu’l-Beyân fî Tefsîr-i Âyâti’l-Ahkâm mine’l-Kur’ân” (Kur’ân’daki Ahkâm Âyetlerinin Tefsirinde İfadenin Başyapıtları) isimli başka bir tefsir kitabı İslâm Hukuk Fakültesi’nde Kur’ân’ın hukuka-fıkha kaynaklık eden ahkâm âyetlerine yoğunlaşan bir konulu tefsir örneği.

Ayrıca Kur’ân ve Tefsir ilimlerinin genel konularından bahseden “et-Tibyân fî Ulumi’l-Kur’ân” isimli eseri ve İbn Kesir ve Taberî tefsirlerinin özetleri mahiyetindeki çalışmalarının yanısıra 600 saatlik bütün Kur’ân’ın tefsir ettiği bir video kaydı ile Kur’ân’ın mesajını çağımızın insanına anlatma yolunda çok önemli çalışmalar ortaya koymuştur.

Aslında bu çalışmalarının ne kadar çok insanı etkilemiş olduğuna, Fatih Camii avlusundaki muhteşem cemaat şahitlik etmiş oluyordu.

Sâbûnî’nin kuşkusuz Kur’ân’ı bir Müslümanın hayatının merkezine yerleştiren duruşunu tamamlayan şey onun ilmiyle âmil olan mücadelesi olmuştur. Suriye’de rejimin zulmüne karşı tepkisiz kalmamış, yetmişli yılların sonlarından itibaren başlayan ağır zulüm ve istibdadın aleyhine şahitlik etmiş, 10 yıl önce rejimin yeni katliamları başladığında da tepkisini ve tavrını ortaya koymuştur. Bu esnada Suriye İslâm Âlimler Birliği Başkanı da olan Sâbûnî, Suriye Devrim sürecini başından beri destekleyerek Suriye’de bütün Suriyelilerin insanca, özgür ve onurlu bir hayata kavuşması için ortaya bir ufuk koymaya çalışmıştı.

Uzun yıllar yaşadığı, ilmî çalışmalarını yaptığı Mekke’den Yalova’ya taşınmış, yaşadığı evi ilmî çalışmalarının ve irşadının merkezi haline getirmişti. Gerçek bir Osmanlı idi ve kendisini ziyaret eden herkese Türkiye’nin bugün bütün dünyada ve tabii ki bilhassa İslâm dünyasında oynadığı rolün önemini anlatıyordu.

Sadece Suriye için değil bütün İslâm dünyasında önemli bir karşılığı olan bu muhterem İslâm âliminin ebedî âleme İstanbul’dan, Fatih Camii’nden böyle muhteşem bir katılımla uğurlanmasının çok yoğun bir sembolik anlamı var. Vefatını haber veren kanallar bu sembolizmi inceden inceye ve uzun uzun işlediler.

Allah rahmet eylesin, mekânı cennet, makamı pürnûr olsun.

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!