Bir kültürel hegemonisti takdimimdir

Ömer Lekesiz

Taksim Darbe Komitesi'nin denediği eşkıya kalkışmasının bence en önemli yanı kültürel hegemonistleri baskılanmış imtiyaz talepleriyle birlikte -amiyane tabirle- kabak gibi ortaya çıkarmış olmasıdır.

Hegemonya nedir, siyasi ve kültürel olarak hangi nitelikleri yüklenir, hangi toplumsal yapılanları ya da çatışmaları gerektirir, bunları Gramsci'den okuyabilirsiniz. Böylece bir İslamcının, Batılı bir anarşist düşünürü referans vermesiyle ilgili tebessümler üretmenin keyfini size ayrıca bahşetmiş oluyorum, bu iyiliğimi de unutmayın.

Hazır, kültürel hegemonistler, buldukları her kürsüde, mikrofonda, çiçekte, böcekte eşkıyaya destek vermeye uğraşırken onların genel bir portresine mahsus kimi hususları belirlemeyi öne alıyorum.

İlk örnek olarak Ömer Madra'yı seçebilirim. Onu seçmekteki rahatlığım, hakkında söyleyeceğim hiçbir şeyin şahsiyyat yapma anlamına gelmeyeceğindendir. Çünkü o 'Boğaziçi Üniversitesi mezuniyet töreni misafir konuşmacısı' sıfatıyla yaptığı konuşmada hem zikrettiğim portreyi çok iyi sunmuş hem de benim eşkıya kalkışması dediğim şeyi birazcık yumuşatarak 'ayaklanma' şeklinde bizzat kendisi kullanmış.

Boğaziçi Üniversitesi ile misafir konuşmacı arasındaki tencere-kapak ilişkisini es geçelim; öyle ya o üniversite Abdurrahman Arslan'ı değil elbette Madra'yı ya da bir sınıfdaşını çağıracaktı.

Madra gerçek bir kültürel hegemonist. Bunu teyid eden özgeçmişini buraya alırsam, asıl söyleyeceklerime yer kalmaz, lütfen siz onu da bir yerlerden bulup okuyun.

Peki Madra neyi konuşuyor?

Aslına bakarsanız sosyal medya etkisi, üç çocuk hatırlatması vb. sıradan şeyler üzerine güya ironi yaparak kendisini 'siyaseti, toplumsal olayları iyi okuyan, ayaklanmaların kokusunu iyi alan ve bunlardan orantısız zevk duyan biri' olarak konumlandırıyor. Diğer bir söyleyişle söylemiyormuş gibi yaparak söylemek suretiyle devrimci mütevazılığın içine gizlenmiş bir kibir, bir bilgiçlik retoriği üretiyor Madra.

İkincisi eşkıya kalkışmasını meşrulaştırmak ve çiçek-böcek çocukları muhabbetini unutup o kuru kalabalığa toplumsal bir nitelik yüklemek için kelimelerin şiddetli olanını öne çıkarıyor. Çünkü, bulunduğu noktada entelektürel bir dil kullanmasının eşkıyaya hizmet etmeyeceğini ancak çığlık atarsa, tahrikkar bir lugata başvurursa, rakamları kerrat cetvelini unutmuş bir çocuğun heyecanıyla abartırsa bir işe yarayacağını sanıyor.

Üçüncüsü 'Taksim ayaklanması' vurgusundan sonra 'İstiklal'deki o 40 bin kişilik büyük yürüyüşte hayatımda ilk kez GS'lilerle FB'lileri ve Beşiktaşlıları kolkola gördüm; sağımızda solumuzda milliyetçiler ve Kemalistler de vardı; faşizme karşı omuz omuza diye haykırırken sağ eliyle bozkurt işareti yapan bir genç kız bile gördüm. Herşey vardı. Kavga, dövüş yoktu bir tek' derken yakılan otobüsleri, indirilen vitrinleri, sökülen kaldırım taşlarını, tacize uğrayan tesettürlüleri bir çıpıda silerek, o aşinası olduğumuz 'arslan Sosyal Demokrat' muhabbetinin gevşekliği içinde -karşılığı sadece kendisinde oluşan- bir devrim efsanesi üretmeye çalışıyor.

Dördüncüsü, 'merdi kıpti şecaat arzederken sirkatin söyler' sözündeki hakikatı unutup, yeni hızını ürettiği efsaneden alarak 'eşkıya kalkışması aylar öncesinden planlanmıştır' yargısını doğrularcasına yönetimindeki radyoyu (Başbakan Erdoğan darbecilerin radyo basma ritüeline son verdiği için) bir devrim borazanı katına yükseltmeye yöneliyor.

Portre demiştim, buna ilişkin son bir belirlemeyle bitireyim yazımı: Madra, hayal görmüyor, hayalle görüyor.

Hayalle görmek doğası gereği hayal görmekten daha tehlikelidir.

Hitler böyle biriydi. Madra ve benzerlerinin malum statüleriyle ne yapabileceklerini ise yaptıklarına bakarak lütfen siz düşünün.

YENİ ŞAFAK