Kemal Öztürk, Yeni Şafak gazetesindeki yazısında Başbakan Jacinda Ardern özelinde Yeni Zelanda’nın 2 camiye düzenlenen ve 50 müslümanın şehit olduğu terör saldırıları karşısında gerçekleştirilen yönetim tarzını yorumladı:
Son yılların en korkunç terör eylemi, dünyanın en güzel doğasına sahip sakin ülkesinde gerçekleşti. Dünyayı şaşkına çeviren bu katliam, sanırım en çok Yeni Zelanda halkını ve yönetimini şoka soktu. Böyle bir olay beklemiyorlardı.
Ancak terörün eko sistemi böyledir. Batı’da oluşan yağmur bulutları, Asya’da fırtınaya döner, Afrika’daki toz kitlesi, Avrupa’da çamur olur yağar.
TERÖRÜN EKOSİSTEMİ: NEFRET EKEN ÖLÜM BİÇER
200’den fazla etnik kimliğin olduğu, 160 farklı dilin konuşulduğu Yeni Zelanda, Avrupa ve Amerika’nın yıllardır ektiği nefret, İslam düşmanlığı, yabancı karşıtlığı ve ırkçılık tohumunu binlerce kilometre ötede ölüm olarak biçti.
Buna terörün eko sistemi denir. Tıpkı Afganistan, Irak, Suriye ve Libya’da Batı ülkelerinin haksız işgal ve devlet terörünü, kendi ülkelerinde örgüt terörü olarak biçmesi gibi.
Yeni Zelanda huzur ve sükunetin ülkesi olarak şimdi başka ülkelerden yükselen Müslüman nefretinin, kendi coğrafyasında katliama dönüşen haliyle boğuşuyor.
Çok yakından izledim. Dünyada meydana gelen dini, etnik ve bireysel katliamların neden olduğu krizi en iyi yöneten ülke ve başbakan olarak takdirle anılmayı hak ettiler.
KRİZİ BAŞARIYLA YÖNETEN BAŞBAKAN
Katliamın yaşandığı daha ilk günde, Türkiye’deki medya organları bile olaya ‘terör eylemi’ demeye cesaret edemezken, Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern, olayın adını “aşırı sağcı terör”, failin adını da “terörist” olarak tüm dünyaya ilan etti. Bununla da kalmadı, öldürülen masum Müslümanları, ‘onlar biziz, biz de onlar’ diyerek Müslümanları içselleştirdi.
Sanırım mülteciler konusunda nefret ve öfke tohumlarını ekmekte kimsenin eline su dökemeyeceği ABD Başkanı Trump, Yeni Zelanda katliamını kınarken tek bir kelime Müslüman ya da İslam demedi. Bilinç altındaki İslamofobianın dışa yansımasıdır bu.
İşte nezaketi ve içtenliği ile herkesi kendine hayran bırakan Başbakan Ardern, Trump’a ve onun Avrupa’daki türevlerine bir cevap vermiş oldu:
“Mülteci kotasını yükselterek ve özellikle de çatışmalar nedeniyle güvenli ve kalıcı evi olmayan ve sığınmak isteyenleri kabul edeceğiz. Biz başkalarını hoş karşılayan bir ülkeyiz. Biz Yeni Zelanda’yı evi olarak görenleri koruyan bir sistem oluşturmaya çalışıyoruz.” (BBC Türkçe 20.03.2019)
IRKÇILIĞA KARŞI KÜRESEL ÇAĞRI
Arden, camilere gitti, başını örttü ve bir Müslüman gibi selam verdi. Bu durumdan bir siyasi rant elde etmek için çabalamadı. Müttefiki olan Batı ülkelerinde bile tepki alacak kadar beyaz ırkın üstünlüğüne, aşırılığa, mülteci düşmanlığına itiraz etti. Bir anne gibi Müslümanlara sarıldı ve içtenlikle hatalarını, zayıflıklarını da kabul etti.
Yaşadıkları sorunun terörün eko sistemiyle Batı’dan gelen bir rüzgar olduğunu bilerek konuştu ve küresel bir mücadele çağrısı yaptı.
“Küresel bir çağrı yapıyorum. Yeni Zelanda’nın başına gelen şey, başka bir yerde büyüyen bir kişinin, başka bir yerde öğrendiği ideolojiyle gelip bize karşı şiddet kullanmasıdır. Dolayısıyla küresel anlamda güvenli, hoşgörülü ve kapsayıcı bir dünyaya sahip olmak istiyorsak, sınırlarla düşünmemeliyiz. Bu konuda görmek istediğimiz liderlik bu.”
Avrupa’nın sürüklendiği büyük kaosa, bir kriz anında bu denli sağlıklı çağrılar yapılması son derece takdire şayan.
TÜRKİYE YENİ ZELANDA İLE İŞ BİRLİĞİ İMKANLARI ARAMALI
Yeni Zelanda halkı katliamın ilk gününden itibaren Müslüman toplumla dayanışma içine girdi. Parklarda, camilerde, taziye evlerinde Müslümanlara sarıldı, onlarla göz yaşı döktü. Camilerde Müslümanlar namaz kılarken, yeni saldırı olmasın diye arkalarında nöbet tuttu.
Tüm bunların terörle mücadelede bir fırsata dönüştürülmesi mümkün.
Türkiye, Yeni Zelanda’daki saldırılarda adı geçen ve tehdit alan ülke olarak küresel ölçekte İslamofobia ile mücadele için Yeni Zelanda ile iş birliği yapabilir. Bu iş birliğini genişletip, dünyada potansiyel saldırıları önleyecek mekanizmalar kurulabilir.
Başından beri, Türkiye terörizmle mücadelede global bir iş birliği ve ortak çalışma yapmak için çağrıları yapıyordu.
Keşke bu terör saldırısından sonraki açıklamalarda daha dikkatli olsaydık. Hamasi açıklamalarla meydan okumak yerine, akılcı, diplomatik ve sağduyulu çağrılarla ortak çalışma imkanlarının kurulmasını sağlamak daha faydalı olurdu.
Başka türlü Müslüman düşmanlığını, ırkçı terörü yenmemizin imkanı yok.