Bir İşçi Yaz(g)ısı

GÜNEY UZUN

Gün olmuyor ki Türkiye’nin değişik bölgelerinden, farklı sektörlerden ölüm haberleri gelmesin. Her gün yaşanan işçi ölümleri karşısında sessiz kalmak elde değil. Bir zamanlar adı işçi ölümleri ile yan yana yazılmış Tuzla Tersanelerinden sonra bu kıyımlara, ölümlere alışkanlık sağlamak vicdanen insanın içini sızlatıyor. Tuzlada işçi ölümlerine sıkça karşılaşıyor ve kanıtsıyordu ki Davutpaşa da meydana gelen patlamada 21 işçi can verdi. İstanbul da bir işçi servisinin kasasında sele kapılıp topluca can veren işçilerin hazın sonu hala hafızamızda.

Esenyurt’ta 11 inşaat işçisi kaldıkları çadırların yanması sonucu hayatlarını kaybetmişti. içlerinde depreminden sonra çalışmak için gelenden vardı, Karadeniz bölgesinden gelenlerde. İşsizliğin tek haneli rakama indiğinin söylendiği bir dönemde real işsizliğin çok farklı olduğunun acı göstergesi gibiydi bu. Bunun gibi iş bulmanın yanında barınma sorununda çok önemli olduğunu gösteren diğer bir olayda, geçtiğimiz yıl ocak ayında İstanbul Fatihte 5 Diyarbakırlı işçinin sobadan zehirlenerek can vermesiydi. Kendi illerinde iş bulamayan, iş bulduğunda ise kalacak yer sorunu yaşayan, çadırlarda, bekar evlerinde, aynı evde, odada haddinden fazla kişiyle kalmaya çalışılan bir gerçek var ortada.

İstatistikler Türkiye de her gün 4 işçinin öldüğünü gösteriyor. Bu dünyada ise 15 saniyede 1 işçi. İşçi ölümlerinde 2010 yılında bir önceki seneye göre yüzde 22 oranında artış görünmekte. SGK verilerine göre 2011 de 1563 işçi hayatını kaybetmiş. 2012 yılına gelindiğinde tablo hiç iç acıcı değil. İşçi ölümleri devam ediyor. 2012 de Ocak Ayında 62, Şubat Ayında 42, Mart Ayında 59 işçi hayatını kaybetmiş. Aralık 2012 de76 işçi ölürken 2012 yılında toplam 878 işçi hayatını kaybetmiş. Ölümler en çok inşaat, maden ve enerji sektöründe yaşanmakta.

 Bu ölümlerin en büyük nedenlerinden biri işçi ve işyeri güvenliğinin sağlanmasının işveren için artı bir maliyet getirmesi olarak gösterilmekte. Adana da ki baraj inşaatında 10 işçi hayatını kaybetmişti. Benzer şekilde güvensiz çalışma koşulları ve işverenin yeterli tedbirleri almaması Erzurum da 5 Tedaş çalışanın gölette donarak can vermesine neden olmuştu. Devrilen elektrik direği için gece vakti derme çatma bir kayık ile 5 işçiyi hiçbir tedbir almadan gölete gönderen Tedaş, ölen işçinin ailesinin elektriğini borcundan dolayı kesmeyi ihmal etmemişti. Ölümler sırf özel sektörde değil aynı zamanda Kamu ve kamunun işini yapan taşeron şirketlerde gerçekleşmekte. Dolayısıyla buradaki ölümlerden iktidarın sorumluğunun olduğunu gözden kaçırılmamalıdır.

İşçi örgütlerine göre temel sorunların başında taşeronluk sistemi gelmekte. Taşeronluk sistemi ile güvensizlik, kalitede ve standartlarda düşüş, örgütsel birlikteliğin dağıtılması, ucuz iş gücü, sosyal ve sendikal haklardan mahrumiyet, düşük fiyat anlayışıyla emek sömürüsü, iş güvenliğinden yoksunluk ve işçi ölümler. OECD verilerine göre 2001 yılında Türkiye de sendikalaşma oranı %10. 2009 da ise bu oran %5,9 a düşmüş. Bu veriler OECD ülkeleri arasında sendikalaşmada en düşük oranı temsil ediyor. Bu veri AKP iktidarından öncede sendikalaşma oranının çok düşük olduğunu gösteriyor. Taşeronlaşma ise bu oranların daha da düşmesine neden olmakta ve sorunları büyütmekte. Örneğin Tuzlada ölen 147 işçiden 3 kadrolu kalan 143 işçi taşeron olarak çalışıyormuş. Benzer durumun madencilik sektöründe olduğu ve kadroluya göre taşeron işçilerde ölüm oranının kat ve kat fazla olduğu ifade edilmekte.

Türkiye de ki ekonomik büyüme oranları Çinin ardında yüzde 8-9 gibi yüksek seviyelerde sürmesi, sanayi üretimini ve ihracatta ki artış, inşaat ve enerji sektörlerinde ki hızlı büyüme beraberinde işçi sorun ve ölümlerini getirmekte. Ülkedeki ucuz iş gücünü uluslar arası sermaye için avantaj olarak görme anlayışı çok uzun zamandır bir kalkınma argümanı olarak kullanıldı. Gelişmekte olan bir ülkede işçi ölümleri kaçınılmaz bir durum gibi sunulmak istenmekte. Gelişmiş işçi hakları uluslar arası sermaye için olumsuz bir kriter olmakta. Tersinden gelişmiş bir ülke olmak için bu sıkıntı, zorluk ve ölümler çekilmesi gerekiyormuş, gelişmenin yolu buradan geçer demek istenmekte.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, taşeron işçilerin durumuyla ilgili olarak ''Çalışma saati 12, izin yok, örgütlenme yok, tazminat yok. Kölelik gibi bir yaklaşım var, bunu Çalışma Bakanı olarak söylüyorum. Bu konuyu gündemimize aldık. Taşeron olarak çalışanların hakları, çalışma saatlerinden izinlerine örgütlenmeye kadar neler yapılabileceği konusunda ben değil, biz karar vereceğiz. Düzenlemeye mutlaka kavuşturacağız'' demiş. İktidar iş ve işçi sorunları konusunda sanki muhalefet gibi, sendika gibi davranmakta.

Haziran 2012 tarihinde iş güvenli yasası mecliste kabul edildi ve yasallaştı. Ancak bu yasadan sonrada işçi ölümleri devam etti. Buradan da anlaşıldığı gibi yasa çıkarmak tek başına yeterli değil. Yasanın bir an önce uygulanır hale sokulması gerekmekte. Siyasi iktidarların da çözülebilecek sorunların için mazeret, bahane üretmemesi, gerekli yasal düzenlemeleri yapması, mevzuatı yeniden tanzim etmesi, gerekli denetimleri yapması gerekmekte.

Türkiye’de Suriyeli İşçi Olmak

Baas zulmünden kaçan Suriyeli kardeşlerimiz Türkiye’nin birçok ilinde çalışmak ve ailelerine ekmek götürmek için çalışmak zorunda kaldı. Türkiye deki işçi ölümlerinden onlardan paylarına düşeni aldılar. Gaziantep de meydana gelen patlamada ölen 7 işçiden 2’sı Suriyeli işçilerdendi. Benzer haberleri Bitlis ve Şanlıurfa’dan aldık. İş kazalarında Suriyeli kaçak işçiler hayatlarını kaybetti. Birçok Suriyeli hayatta kalmak için çalışıyor. Kendi işinde kardeşine ekmek veren kardeşlerimiz Müslüman kardeşliğinin en güzel örnekliğini gösteriyor. Bununla beraber bunu bir fırsat bilip Suriyeli kardeşlerimizi ucuz iş gücü kaynağı olarak gören fırsatçı işverenlerde bulunmakta. Birde buna sırf zalimden, diktatörden kaçtıkları için Baas’ın yerli işbirlikçi sözde emekçi, sosyalist, ulusalcı kesimleri tarafından taciz, aşağılanma ve tehditleri de eklemek gerekir. Suriye’den kaçıp Türkiye’de çalışmak zorunda kalanları ucuz işgücüne neden oldukları için hedef tahtasına koyanlarla, onların mazlumluğundan faydalanmak isteye kapitalist sermaye arasında temelde fark olmadığı gün yüzüne çıkmış oldu.

Hiçbir işçinin canı ekonomik verilerdeki 1-2 puanlık ilerlemeden kıymetli değildir. İşçi sorunlarının çözülmesi, hakların genişletilmesinin karşına ekonomik krizler, ekonomik durağanlığın konulması açıkça konunun saptırılmasıdır. Bu tavır kapitalist bir zihniyetin tezahürüdür. Türkiye de pek çok alanda köklü değişim ve ilerlemenin olduğu bir dönemde emek sorunu, işçi hakları ve çalışma barışı konularından neden yerinde sayıldığı sorulmalıdır.