Bir intihardan ideolojik miras ummak

Yasin Aktay, Enes Kara’nın intiharı üzerinden yeniden gündemleşen intihar vakalarını yorumladığı yazısında belirli ideolojik kesimlerin olayları ele alma biçimini değerlendiriyor.

Yasin Aktay’ın Yeni Şafak gazetesinde yayımlanan yazısı (19 Ocak 2022) şöyle:

BİR İNTİHARDAN İDEOLOJİK MİRAS UMMAK

TÜİK Verilerine göre Türkiye’de günde ortalama 8 kişi intihar ediyor. Bu da yılda üç bin kişinin intihar ettiği anlamına geliyor. Ama son zamanlarda intihar olayına dikkatlerimizi bir tek olaydan daha fazla çekeni olmadı.

Bir cemaat yurdunda kalırken hayata dair hislerini, kaldığı yurtta yaşadıklarının kendisini nasıl bunalttığını anlattığı bir video çektikten sonra intihar eden Enes Kara isimli gencimiz intihar olayını yoğun bir biçimde gündem yapmamızı sağlamış oldu.

Gündem oldu olmasına ama yeterince tartışıldığını, yani işin erbabınca, sosyologlarca, psikologlarca yeterince değerlendirildiğini söylemek mümkün değil. Çünkü oluşan gündem bu intiharın terekesinden pay kapma yarışından başka bir şeye yol vermiyor.

İntihar edenin ardından bu olayın bir politik kar nesnesine dönüştürülmesi aslında tipik bir durum. Genellikle intiharın gerçek nedenlerini, intihar edenin duyguları ve düşünceleri üzerinden anlamak tam olarak mümkün olmuyor. O alan artık erişime kapalıdır çünkü. Geriye sadece bu olayın geride kalanlarca yorumlanması ve bunun üzerinden herkesin kendi teorik, ideolojik veya en basit düşüncelerini beslemesi kalıyor.

Belki bundandır işin içine sosyolojinin girmesi gerektiğini düşünmüştür ünlü sosyolog Emile Durkheim ve sosyoloji tarihinin en önemli çalışmalarından, kendisinin de üç önemli şaheserinden birisini ortaya koymuştur. (Diğer ikisi, Dini Hayatın İlk Biçimleri ve Toplumda İşbölümü).

Bu çalışmasında intihar oranlarının arttığı yerlerde yaşanan toplumsal olaylarla intiharlar arasında bir ilişki kurmaya çalışmıştı Durkheim. Yoksa kendisi de intihar etmiş olanın, geride bir mesaj bırakmış olsa bile, gerçek motivasyonuna gitmenin artık mümkün olmadığı kabulüyle hareket etmiştir. Sosyal etkenler, bilhassa sanayi toplumunda yaşanan ciddi normsuzluk durumunun yol açtığı anlamsızlık, inanç yitimi ile intihar arasında kurduğu korelasyon intihar tartışmalarında sonradan ilk elde dikkate alınan etkenlerden olmuştur.

Yıllar önce özellikle Batman’da göze çarpan ve bilhassa belli yaş aralığındaki kadınlarda görülen anlamlı derecede yüksek intihar oranları dolayısıyla intihar çok ciddi bir gündem olmuştu. O gün de bu intiharlar dolayısıyla aşiretlere, geleneklere, törelere, bunların baskısına veryansın edilmişti. İntihar oranının anlamlı derecede artması ve üstelik bunların hepsinin belli yaş grubundaki kadınlarda görülmesi gerçekten izaha muhtaç bir durum ortaya çıkarıyordu.

Oysa o günlerde de aşiret baskısına vurgu yapılan yerlerde aşiretler en zayıf hallerindeydi. Hızlı şehirleşme ve aşırı ideolojik bir ortamda ne geleneklerin ne aşiretlerin etkisinin esamisi okunmayacak hale gelmişti. Bilakis hızlı göç yolunda kadın olabildiğince serbest hale gelmiş, onu tutacak hiçbir töre, değer kalmamış oluyordu. Buna rağmen yapılan yorumların kendi teorik konumlarını beslemekten ileri gitmediğini görerek konuyla ilgili çalışmalarımın özetini Tezkire dergisinde “Batman intiharlarının paylaşılamayan mirası” başlığı altında ele almıştım.

Aşiret, töre, gelenekler modernist bir zihin açısından olağan şüphelilerdir her zaman. Biraz geniş ufuktan bakıldığında ise aslında sayının belli bir demografik kümede anormal bir biçimde yoğunlaşarak artmasında en büyük faktörlerden birinin yapılan haberlerin dilinde olduğu görülebilirdi. Daha açık bir ifadeyle intihar haberleri ve bu haberlerde kullanılan dil ciddi bir tetikleyici etki yapıyordu. Tıpkı Marilyn Monroe’nun veya şöhretli kişilerin ölümü üzerine yapılan haberlerin yaptığı etki burada tekrarlanıyordu. 1962 yazında bu intihar olayından itibaren sadece bir ay içinde ABD tarihinde en yüksek intihar sayısı kaydedilmişti.

Murat Kekilli’nin “Bu akşam ölürüm, beni kimse tutamaz” şarkısının da böyle tetikleyici bir etki yaptığı anlaşılmıştı mesela.

İntihar haberleri ve bu haberlerde kullanılan dil, psikolojik olarak intihara meyilli kişilerde aşamadıkları sorun karşısında intiharı seçenek olarak akla getirebiliyor ve bu durumda intihar hiç beklenmedik biçimde bir salgına dönüşebiliyor. O yüzden bu haberler konusunda da dikkatli olmak gerekiyor. Aslında sadece intihar haberleri değil, kategorik olarak 3. Sayfa diye tabir edilen şiddet, tecavüz, aldatma olayları ile ilgili haberler de önleyici bilinç oluşturmak şöyle dursun, bu tür eylemlerin reklamını yaparak akla getiriyor ve daha fazla yaptırıyor.

İntihar ile ilgili mevzu bu talihsiz olayla açılmışken Muş Alparslan Üniversitesi’nden Dr. Abdülkadir Şen’in çok yerinde güzel çözümlemelerine yer vermeden geçmeyelim. Dr. Şen, yukarıda söylediklerimizin çoğunu teyit eden, intihar literatürüne de atıfla Türkiye’deki yıllık üç bin diye kaydedilen intiharların sebepleri arasında, yaşama sevincini yitirmiş olmaları, hayatlarının anlamsız gelmesi, tutunacak bir dal bulamamaları, manevi bir tatmin edinememelerinin altını çiziyor. Ama aslında çok bilinen bir önemli istatistike de dikkat çekiyor: Dünyada intihar oranlarının en yüksek olduğu ilk 50 ülke içinde hiçbir Müslüman ülke yok. İlk yüz içinde ise sadece üç Müslüman ülke var. Dünyada 100 bin kişi başına düşen intihar oranlarında Müslüman ülkeler en iyi karneye sahip. Batı ülkelerinde bu oran 40’lara varırken Müslüman ülkelerde 2-3’lerde seyrediyor.

Araştırmalar dindarlıkla intihar oranları arasında da ters bir ilişki olduğunu gösteriyor.

Buna göre hangi dinden olursa olsun dindarlık arttığında intihar olayları da azalıyor.

Gallup tarafından 67 ülkede yapılan bir araştırma dindar Müslüman ülkelerde intihar olgusunun neredeyse dibe vurduğunu gözler önüne seriyor. Katolikler Protestanlara göre daha az intihar ediyor ve bu aynı zamanda Durkheim’in de tezini doğrulayan bir araştırma. Müslüman halkları yalnızca intihar olgusunda değil diğer suç biçimlerinde de dünyanın geri kalanına göre iyi durumdalar. Herhangi bir Müslüman ülke dünyada uyuşturucu kullanımında ilk 25’e girmiyor ve genel olarak en iyi karneye sahip ülkeler Müslüman ülkeler.

Dr. Şen yine de uyarıyor tabi: korelasyonun böyle olması veya İslam’ın intiharı yasaklamakla kalmayıp insanın hayatına bir anlam veriyor olması bir Müslümanın hiç intihar edemeyeceği anlamına gelmiyor.

Nitekim ediyor da.

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!