Bir imaj olarak Obama

Akif Emre

Kenyalı Müslüman bir babanın oğlu olan Barack Obama ismini ilk duyduğumda bende yaptığı ilk çağrışım, bir zamanlar Müslümanların çoğunlukta olduğu baba toprağındaki dramatik değişim oldu. Hala önemli bir Müslüman nüfusa sahip olan Hind Okyanusu'nun kıyısındaki, Kenya'nın dışa açık yüzü Mombasa'da gördüğüm ve hafızama kazılan şey, Müslümanların toplumsal konumunu resmeden başında kirli beyaz takkesi ve kıyafetiyle bu siyah ülkenin "zencileri oldukları" gerçeğiydi… Kara Afrikanın zencisi olmak gibi bir ironiyi temsil eden toplumsal ve siyasal şartların doğurduğu dramatik sonuçları hatırlatan bir gösterge oldu Barack.

Bir zamanlar İngiliz sömürgesi olan ve bugün de hala özel ilişkileri sürdüren Kenya'da 20. yüzyılın ilk çeyreğine kadar Müslüman nüfusun oranı yüze 60 civarındaydı. Buğün kara Afrika'nın yemyeşil ülkesinde Müslüman oranı yüzde 20'lere gerilemiş. Müslüman bir babanın Hristiyan oğlu olarak Barack Obama'nın ismi içimde bu nedenle bir sızıya karşılık gelecektir. Yoğun misyonerlik çalışmaları ve Müslümanlara yönelik sistematik kültürel ve ekonomik sindirme uygulamaları (animistlerin Hristiyanlaştırılması bu oranı etkilese de) din değiştirmeyi ciddi boyutlara ulaştırmış… Gerçi Arika'ya Müslümanların hediye ettiği kültür ve bilim dili olan, Kenya'da da konuşulan swahili diline barack (bereke) anlam ve ses olarak "bereket"i çagrıştırsa da Obama'nın Hristiyanlığının doğrudan bu din değiştirmeyle alakası yok.

Amerika'nın, dünyada ilk kez insan haklarını esas alarak anayasasını hazırlayan özgürlük ve eşitlikler ülkesi olma iddiasındaki paradoksu hatırlattı Obama ismi bana. O kadar özgür ve eşitlikçi bir ülkeydi ki beyaz olamayanlar ve de erkek olmayanlar bunların bir kısmından faydalanamazdı.

Her ne kadar ülkenin en kanlı iç savaşı kölelik paylaşımı nedeniyle yapılmış olsa da "Amerikan rüyası"nın iki yüzlülüğü zihnimde şimşek gibi çakacaktır.

Kölelik kalksa bile ırk ayrımcılığını yasallaştırarak bunun temellerini formüle etmeyi başaran ve ırkçılığı 20. yüzyılın büyük kısmında uygulayan bir rüya… Ancak 1868'de Afro-Amerikalılara tam vatandaşlık hakkı tanınmasına karşılık 1896 ırk ayrımcılığının yasal olduğunu da ilan eden bir özgürlükler ülkesi…

Daha uzağa gitmeye gerek yok. Rosa Parks adlı siyah kadının 1955'te , Alabama'nın Montgomery kasabasında siyahlarla beyazların ayrı koltuklara oturduğu bir otobüste yerini beyaza vermeyi reddettiği için tutuklandığı bir eşitlik ülkesiydi. Bu tarihleri hatırlayın, Amerikan rüyasının tüm dünyaya nasıl pazarlandığını ve gerçekle arasındaki dehşetli çelişkinin nasıl da örtüldüğünü de…

1965'te Maalcolm X'in mücadelesini ve de öldürülüşünü de hiç aklınızdan çıkarmayın. İlk siyah senatörün (Edward Brooke) ancak 1966'da seçildiğini… ilk siyahi eyalet valisin seçilmek için 1990'nı beklemesi gerektiğini not edin ama zencilerin yerini kimlerin aldığı sorusunu da sormayı ihmal etmeyin. Hele 11 Eylül'den sonra…

Bu liste uzatılıp detaylandırılabilirse de değişmeyen özellik Amerikan sisteminin imajı ile gerçekliği arasındaki derin uçurum olacaktır.

Obama'nın zaferi, bana Amerikan sisteminin en başarılı yanını hatırlatır: Geçmişle yüzleşmek adına, tarihten daha doğrusu ot ve böceklerden özür dileyerek sorumluluktan kurtulma, temize çıkma, yani siyasal ve toplumsal anlamda seküler "günah çıkarma" mantığını… Yabani Kızılderililere karşı kovboyların medeniyet savaşımı efsanesi üzerinden her türlü asimilasyon, sürgün ve soykırımı meşrulaştıran siyasetin taşıyıcısı Hollywood filmleri mesela... Kızılderililere karşı "esas oğlan"ları anlata anlata kasasını doldurduktan ve de modası geçtikten sonra örnek olarak çekilmiş birkaç iyi, masum Kızılderili filmiyle tarihle yüzleştiğine ve hakkı gasp edilenlerden "özür dileme" erdemini gösterdiğine bizi ikna eden kültür endüstrisinin siyasal yansıması gibi duruyor Obama…

WASP Amerikalıların yeni şartları hazmetme kapasitesinden çok sistemin temel karakterini koruyarak görüntüyü değiştirme yeteneği ve değişim taleplerine karşılık verme başarısının hikayesi…

Obama'nın seçilmesi, sistem açısından Amerika'nın iç ve uluslar arası düzeyde değişim taleplerine karşı "beyaz yüze siyah maske" takmasıdır.

Dünyadaki milyarlarca insanın hayatını etkileyecek bir seçim sonucunda çöküşe geçen bir imparatorluk olarak ABD'nin bir anda barışcıl olmasını, yani hakkına razı olarak kıtasına dönmesini bekleyenler varsa uyaralım. Amerika'nın şu anda uyguladığı ve daha çok neocon'larla özdeşleşen temel politikalar devlet politikası olarak uygulanmaktadır. 11 Eylül sonrası gelişmelerin teorik ve stratejik hazırlıklarının demokrat başkanlar döneminde yapıldığını unutmayalım. Arada üslup farkı olsa da temel stratejide büyük kırılmalar beklenmemeli. Zaten bu tür radikal kırılmaları kaldıracak esneklikte yani güçte değil artık Amerika.

Savaş bütçesine destek veren Obama Irak'tan çekilmeyi vaat ediyor; çünkü, zaten Bush da kalıcı üsleri kurduktan sonra Bağdat sokaklarında devriye gezmekten yana değil.

Ama yeni siyah başkan Pakistan'a yeni cephe açmaktan bahsediyor.

YENİ ŞAFAK